English    Türkçe    فارسی   

3
949-998

  • Fakat o alçak Firavun, evlere de hafiye olarak ebeler gönderdi.
  • “Burada bir çocuk var. Anası, ürktüğü, şüphelendiği için meydana gelmedi. 950
  • Bu sokakta güzel bir kadın var, bir de çocuk doğurmuş… Fakat pek akıllı, pek tedbirli bir kadın” diye kovaladılar.
  • Bunun üzerine memurlar eve gelince Musa’nın anası, Allah emriyle Musa’yı tandıra attı.
  • Bilen Allah’tan kadına “Bu çocuğun aslı Halil’dendir.
  • Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
  • Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı. 955
  • Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
  • Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.
  • O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
  • Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
  • Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen,
  • İtimat et, onu Nil’e at… Ben, onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi. 960
  • Bu sözün sonu gelmez ki. Firavunun bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı.
  • O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde başköşede yetişmekteydi.
  • O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi.
  • İnatçı Firavunun hilesi ejderha idi, bütün âlem padişahlarının hilelerini yutmuştu.
  • Fakat ondan daha Firavun birisi zuhur etti. Onu da yuttu, hilesini de! 965
  • O bir ejderha idi, asâ da bir ejderha oldu. Bu, onu Allah tevfikiyle sömürüp yutuverdi!
  • El üstünde el var… Nereye kadar bu. Ta son erişilecek menzile, ta Allah’a kadar!
  • Çünkü o, öyle bir denizdir ki ne dibi var, ne kıyısı! Bütün denizler, ona karşı sele benzer.
  • Hileler, tedbirler ejderha ise Tek Allah önünde hepsi de hiçtir!
  • Sözün, buraya gelince yere baş koyup mahvoldu… Doğru yolu Allah daha iyi bilir! 970
  • Firavunda olan yok mu? Sende de var. Fakat senin ejderha kuyuya hapsedilmiş!
  • Yazıklar olsun… Bunların hepsi de senin ahvalin. Fakat sen, onları Firavuna isnat etmek istersin.
  • Senin hâlinden bahsettiler mi canın sıkılır, başkasından bahsettiler mi sana masal gelir.
  • Lâkin nefis seni ne de harap etmiş… Bu arkadaşın da seni hikâyelerle uzaklara atmakta!
  • Senin ateşine, Firavunun ateşine atılan odun atılmamakta, onun gibi fırsat bulamıyorsun sen. Yoksa fırsat bulsan senin ateşin de Firavunun ateşi gibi yalımlanır! 975
  • Yılancının donmuş bir ejderhayı ölü sanarak iple bağlayıp Bağdat’a getirmesi
  • Eski vakaları bilip söyleyenden bir hikâye dinle de bu üstü örtülü sırdan bir koku al.
  • Bir yılancı, afsunlarla yılan tutmak üzere dağlara yüz tuttu.
  • Arayan ister yavaş gitsin, ister hızlı, nihayet aradığını bulur.
  • İki elini de aramadan çekme. Arama, yolda en iyi bir kılavuzdur.
  • Topal olsan, sakat olsan bile, uyuklar gibi halde, hatta edepsizce sine de olsa ona doğru kımıldan, onu ara. 980
  • Gâh lâfla, gâh susarak, gâh şuraya, buraya boynunu uzatarak, o padişahın kokusunu almaya çalış.
  • Yakup, oğullarına “Yusuf’un kokusunu haddinden fazla arayın” dedi.
  • Siz de her duygunuzu istidatlı bir hâle getirin de her yanda adamakıllı onu araştırın.
  • Allah, “Allah lütfundan meyus olmayın, ümit kesmeyin” dedi. Çocuğunu kaybetmiş Yakup gibi sen de bucak bucak yürü.
  • Onu ağzınla sorup soruşturun. Dört yana kulak verip onu araştırın! 985
  • Nereden bir güzel koku alırsan koklayın. Ne taraftan o âşinanın kokusunu alırsanız o tarafa yürüyün!
  • Nerede bir kişiden lütuf görürsen o adama mukayyet ol… Belki o lütfun aslına yol bulursun, olur ya!
  • Bütün bu hoşluklar, ulu bir denizdendir. Sen cüzü bırak da külle dön.
  • Halkın savaşları hep güzellik içindir, hep iyilik içindir. Fakat yoksulluk azığı yok mu, asıl saadet nişanesi odur.
  • Halkın kızışları sulh içindir ama rahata ulaşma tuzağı, daima rahatsızlıktır, zahmetle rahata ulaşılır. 990
  • Her sille, okşamak içindir... Her şikâyet, insana şükretmeyi andırır.
  • Ey kerem sahibi, cüzden kül kokusunu al… Ey hakîm, zıttan zıddı istidlâl et!
  • Doğrusu savaşlar, barışa sebep olur. Yılancı da kim için yılan aradı.
  • İnsan, geçim için, rahatlık için yılan arar, gamdan kurtulmak için gam yiyip durur.
  • O da o karda, kışta dağları dönüp dolaşmakta, iri bir yılan arayıp durmaktaydı. 995
  • Derken bir dağda iri bir ölmüş yılan gördü. Şekli bile gönlünü dehşetle dolduruyordu.
  • Yılancı, o şiddetli kış mevsiminde yılan ararken o koskoca ölü ejderhayı gördü.
  • Yılancı, halkı hayretlere düşürmek için yılan tutar. İşte sana halkın bilgisizliği!