English    Türkçe    فارسی   

4
1059-1108

  • Ölü kuş der ki: benim murdarlığıma bakma padişahın bana olan aşkına bak... Bak da beni nasıl görüp gözetmekte, bir gör!
  • Ben pis değilim... Beni padişah öldürdü; suretim, ölüye benzedi. 1060
  • Bundan önce kanadımla uçuyordum; şimdiyse hareketim, padişahın elinden.
  • Fâni hareketim, derimden çıktı gitti... Şimdiki hareketim bâki, çünkü ondan!
  • Benim hareketime karşı eğri harekette bulunanı, simurg bile olsa perişan eder, ağlatır, inletir, öldürürüm!
  • Diriysen aklını başına topla da beni ölü görme... Kulsan benim padişah elinde olduğumu gör!
  • İsa, keremiyle ölüyü diriltti... Hâlbuki ben, İsa’yı yaratanın elindeyim. 1065
  • Allah elinde oldukça hiç ölü kalır mıyım? İsa’nın elinde bile olsam buna imkân yok!
  • İsa’yım ama nefesimden can bulan bir daha ölmez, ebediyen diri kalır.
  • İsa’nın nefesiyle dirilen, tekrar öldü... Fakat bu İsa’ya can verene ne mutlu!
  • Ben, Musa’mın elindeki asâyım... Musa’m gizli de ben, önünde görünüp durmaktayım.
  • Müslümanlara deniz üstündeki köprü kesilir, sonra da Firavuna ejderha olurum! 1070
  • Oğul, yalnız bu asâyı görme... Allah elinde olmasa asâ, bu işleri yapamaz!
  • Tufan dalgası da asâ kesildi... o dertte büyücülere tapanların şatafatlarını sömürüp yedi!
  • Allah asâlarını saymaya kalkışsam şu Firavuna mensup olanların hilelerini yutarım ya...
  • Fakat bırak, bu zehirli tatlı otu birkaç günceğiz otlasınlar hele!
  • Firavun ’un mesnedi ve başlık, başbuğluk, olmasaydı cehennem nereden beslenecekti ki? 1075
  • A kasap, önce semirt de sonra kes... Çünkü cehennemdeki köpekler azıksız!
  • Dünyada düşmanlar olmasaydı halktaki kızgınlık yatışır, geçer giderdi!
  • Cehennem dediğin o kızgınlıktır... Düşmanlık gerek ki yaşasın. Yoksa merhamet, onu söndürüverirdi!
  • O vakit kahırsız ve kötülüksüz lütuf kalırdı; bu takdirde padişahlığın kemâli nasıl zahir olurdu ki?
  • O münkirler, öğütçülerin sözlerine, getirdikleri misallere aldırış etmediler, onların sakallarına güldüler! 1080
  • İstersen sen de gül... Fakat a murdar, ne vakte dek yaşayacaksın, ne vakte dek?
  • Ey sevenler, niyaza başlayın, şad olun, bu kapıda yalvarın... Çünkü bu kapı, bugün açılacak!
  • Bahçede soğan, sarımsak vesaire gibi sebzelerin her birine ayrı bir evlek vardır.
  • Her biri, kendi cinsiyledir, kendi evleğindedir... Yetişip olmak için orada rutubetten gıdalanır durur!
  • Sen safran evleğisin, safran olur... Başka sebzelerle karışıp uzlaşma! 1085
  • Ey safran, sudan gıdanı al da safran ol, zerdeye gir!
  • Şalgam evleğine girip ağzını açma da onunla aynı tabiatta, aynı huya sahip olma!
  • Sen bir evleğe konmuşsun, o bir evleğe... Çünkü “Allah’ın olan yeryüzü pek geniş!”
  • Hele o yeryüzü yok mu? O kadar geniş ki sefere çıkan devler, periler bile orada kaybolmada!
  • O denizde, o ovada, o dağlarda vehim ve hayal bile yol alamaz; kaybolur gider! 1090
  • Şu ova, o yeryüzündeki ovada uçsuz bucaksız denizdeki bir kara kıl gibi kalır!
  • Orada öyle durgun sular var ki akmaları gizlidir... Hepsi de akarsulardan daha taze, daha hoştur!
  • İçten içe can ve ruh gibi gizli gizli akarlar, akıp giden ayakları vardır!
  • Dinleyen uyudu, sözü kısa kes ey hatip... Su üstüne yazı yazmayı bırak gayri!
  • Kalk ey Belkıs, alışveriş pazarı kızıştı... Şu kesatçı hasislerden kaç! 1095
  • Kalk ey Belkıs, ölüm gelip çatmadan şimdi ihtiyarınla kalk!
  • Sonra ölüm, kulağını öyle bir çeker ki hırsız gibi can çekişe sahneye gelir, teslim olursun!
  • Bu eşeklerden ne vakte dek nal çalıp duracaksın? Eğer bir şey çalacaksan bari gel de lâal çal!
  • Kız kardeşlerin ebedîlik mülkünü elde ettiler, sense bu yaslı yurtta kalakaldın!
  • Ne mutlu ona ki bu yurttan sıçradı, çıktı... Çünkü ecel, bu yurdu nihayet yıkar, viran eder! 1100
  • Kalk, gel ey Belkıs de bir kerecik olsun din padişahlarıyla din sultanlarının yurdunu gör!
  • Onlar, görünüşte dostlar arasında nağmelerle deve sürüyorlar ama iç âleminde gül bahçesinde oturmuşlar, zevk u safa ediyorlar.
  • Bahçe, onlar nereye giderse beraber gitmekte... Fakat bu halktan gizli!
  • Meyveler, beni topla, beni devşir diye yalvarmada... Abıhayat, benden iç diye niyaz etmede!
  • Gel de güneş gibi, dolunay gibi, hilâl gibi kolsuz ve kanatsız gökyüzünde dön dolaş! 1105
  • Yürümeye başladın mı ruh gibi ayaksız yürürsün... Çiğneme zahmetine uğramadan yüzlerce yemekler yersin!
  • Ne gemine gam timsahı çarpar... Ne ölümden kötüleşirsin!
  • Sen hem padişahsın, hem asker, hem taht... Sen hem iyi bir bahta nail olursun, hem bizzat baht ve talih kesilirsin!