English    Türkçe    فارسی   

4
1183-1232

  • Başkasından isteneni de o verir... O kimsenin sana meyleden eline cömertliği ihsan eden yine Allah’tır.
  • İtaatinden çekineni bile altınlara gark eder, Karun yaparsa itaat eder de ona yüz tutarsan neler yapmaz?
  • Şair, bir kere daha ihsan sevdasıyla yüzünü o ihsan sahibi padişaha tuttu 1185
  • Şairin hediyesi ne olacak? Yeni bir şiir... Onu ihsan sahibine götürür, sunar, adeta rehin bırakır!
  • İhsan sahipleri, yüzlerce kerem ve cömertlikle altınlar yığarlar, şairleri beklerler.
  • Onlarca bir şiir, yüz denk kumaştan daha iyidir... Hele denize dalıp da dibinden inciler çıkaran bir şairin şiiri olursa!
  • İnsan, önce ekmeğe haristir... Çünkü gıda ve ekmek, cana direktir.
  • Canını avucuna alır da hırsla, ümitle ve yüzlerce hilelere, düzenlere başvurarak çalışıp ekmeğini elde etmeye savaşır. 1190
  • Fakat az bir şey elde eder de ekmek için çalışmaya ihtiyacı kalmazsa artık şöhrete, ada sana ve şairlerin methine âşık olur.
  • İster ki onlar, kendisinin aslını, faslını övsünler... lütfunu, ihsanını anlatmada minberler kursunlar...
  • Bu suretle de onun lütfu, ihsanı, altın bağışlaması, söz arasında amber gibi koksun!
  • Allah, bizim huyumuzu da kendi huyuna uygun, kendi suretine göre yarattı, bizim vasfımız da onun vasfından bir örnektir.
  • Yaratıcı Allah da, kendisine şükür ve hamd edilmesini ister... bu yüzden insanın huyu da böyledir; o da kendisinin övülmesini diler. 1195
  • Hele fazilette çevik ve üstün olan Allah eri, sağlam tulum gibi o yelle doludur.
  • Fakat insan, o methe lâyık değilse, o methin ehli olmazsa yalancı yel, fayda vermez... Tulumu yırtar, patlatır!
  • Bu meseli kendiliğimden söylemedim arkadaş; aklın başındaysa ve ehilsen serserice dinleme!
  • Bunu hakkındaki hicivleri duyunca, müşriklerin “Ahmet neden medihten hoşlanıyor, neden medihten memnun oluyor?” dediklerini işitince söyledi.
  • Şair, ihsan ölmedi ya diye evvelce nail olduğu ihsana şükran olarak yazdığı şiiri alıp padişaha götürdü, sundu. 1200
  • İhsan sahipleri öldüler, ihsanları kaldı... Ne mutlu o kişiye ki bu merkebi sürdü!
  • Zalimler de ölüp gittiler, fakat yaptıkları zulümler kaldı... Vay o cana ki bu hileyi, bu kötülüğü yaptı!
  • Peygamber “Ne mutlu o adama ki dünyadan gitti de ondan iyi bir iş kaldı” demiştir.
  • İhsan sahibi öldü ama ihsanı ölmedi ki... Allah indinde din ve ihsan, küçük ve değersiz bir şey değildir!
  • Eyvanlar olsun o kişiye ki kendisi öldü de isyanı kaldı... Sakın, öldü de canını kurtardı sanma ha! 1205
  • Bırak bunu şimdi... Şair, yol üstünde borçlu ve paraya pek ihtiyacı var!
  • Şair önceki ihsana nail olurum ümidiyle söylediği şiiri götürüp padişaha sundu.
  • Güzelim incilerle dolu olan o lâtif ve nefis şiiri, evvelki ihsan ve ikramın ümidiyle arz etti.
  • Padişahın âdetiydi, yine âdeti veçhile bin altın verin dedi.
  • Fakat bu sefer bu cömert vezir yücelik Burak’ına binmiş, dünyadan göçüp gitmişti. 1210
  • Onun yerine başka birisi vezir olmuştu... Bu vezir pek merhametsiz, pek hasisti.
  • Dedi ki: Padişahım, masraflarımız var... Bir şaire bu kadar ihsanda bulunmak lâyık değil!
  • Ben, o şairi bu ihsanın onda on da birinin dörtte biriyle hoşnut ve razı ederim.
  • Oradakiler, önce o, padişahtan tam on bin altın almıştı.
  • Şeker yedikten sonra şeker kamışını nasıl çiğner... Padişahtan sonra nasıl olur da dilencilik eder? dediler. 1215
  • Vezir dedi ki: Ben onu öyle bir sıkarım ki nihayet beklemeden usanır, bizar olur...
  • Yoldan toprak alıp versem yeşillikten gül yaprağı veriyorum gibi kapar.
  • Bunu bana bırakın... Bu işte üstadım ben; işe girişen ateş bile olsa ben yatıştırmasını bilirim!
  • Süreyya yıldızından saraya dek uçsa yine beni görünce yumuşar!
  • Padişah, peki dedi... Ne yaparsan yap, hüküm senin. Yalnız onu sevindir, çünkü bizim iyiliğimizi söyler. 1220
  • Vezir, onu da, onun gibi daha iki yüz tane ümitlenip duran kişiyi de bana bırak sen, dedi.
  • Vezir, şairi bekletti durdu... Kış geldi geçti de bahar geldi!
  • Şair bekleye bekleye ihtiyarladı... Bu dertle, bu tedbirle âdeta zebun oldu.
  • Dedi ki: Altın yoksa bari bana söv de canımı kurtar, kölen olayım!
  • Bekleme beni öldürdü, bari git de, yoksul canım rehinden kurtulsun! 1225
  • Nihayet vezir, şaire o bin altının onda birinin tam dörtte birini, yani yirmi beş altın verdi... Şair derin bir düşünceye daldı.
  • Kendi kendisine önce verilen ihsan, hem peşindi, hem de o kadar çoktu. Bu ise hem geç açıldı, hem de açılınca gördüm ki bir deste diken, dedi.
  • Şaire dediler ki: O cömert vezir dünyadan gitti, Allah rahmet etsin!
  • O ihsan, onun yüzünden kat kat artmıştı... Onun zamanında ihsanlarda yanlışlık pek az olurdu.
  • Şimdi o gitti, ihsanı da beraber götürdü... O ölmedi, doğrucası kerem ve ihsan öldü! 1230
  • O cömert, o akıllı vezir geçip gitti. Yoksulların derisini yüzen bu vezir gelip çattı.
  • Yürü, bunu al da hemencecik bu gece buradan kaç... Yoksa bu inatçı, seni yakalar, elindekini de alır!