Dev kendine Süleyman adını taktı, devleti elde etti, ülkeyi hükmüne aldı.1265
دیو گر خود را سلیمان نام کرد ** ملک برد و مملکت را رام کرد
Süleyman’ın yaptığı işleri görmüştü, onun gibi hareket ediyordu... Fakat iç yüzden yine devliği suratına vurmakta, devliği görünüp durmaktaydı!
صورت کار سلیمان دیده بود ** صورت اندر سر دیوی مینمود
Halk, bu Süleyman’da o nur o temizlik yok; Süleyman’dan Süleyman’a ne farklar var.
خلق گفتند این سلیمان بیصفاست ** از سلیمان تا سلیمان فرقهاست
O uyanıklığa benziyordu, buysa derin bir uyku gibi. Âdeta o Hasanla bu Hasan gibi aralarında pek büyük bir fark var diyordu.
او چو بیداریست این همچون وسن ** همچنانک آن حسن با این حسن
Dev de, “Allah benim şeklimde güzel bir dev yaratmıştır.
دیو میگفتی که حق بر شکل من ** صورتی کردست خوش بر اهرمن
Bir dev’e benim suretimi vermiştir; sakın o, sizi aldatmasın.1270
دیو را حق صورت من داده است ** تا نیندازد شما را او بشست
Meydana çıkar da Süleyman benim diye dâvaya kalkışırsa sakın onun suretine itibar etmeyin” diyordu.
گر پدید آید به دعوی زینهار ** صورت او را مدارید اعتبار
Dev, hileyle onlara bu sözleri söylüyordu ama iyi adamların gönüllerinde bunun aksi görünmekteydi.
دیوشان از مکر این میگفت لیک ** مینمود این عکس در دلهای نیک
İyiyi kötüyü fark eden adamla oyun olmaz; hele o adamın bu fark edişi ve aklı, gaypları görür söylerse!
نیست بازی با ممیز خاصه او ** که بود تمییز و عقلش غیبگو
Hiçbir büyü hiçbir şeytanlık ve hile, devlet sahibi olanların gönüllerine perde geremez.
هیچ سحر و هیچ تلبیس و دغل ** مینبندد پرده بر اهل دول
Onlar, kendi kendilerine “A eğri sözlü, tersine gidiyorsun...1275
پس همی گفتند با خود در جواب ** بازگونه میروی ای کژ خطاب
Böyle tersine tersine gide gide, ta cehennemin en dibine kadar gideceksin ya!
بازگونه رفت خواهی همچنین ** سوی دوزخ اسفل اندر سافلین
Süleyman, Süleymanlıktan kaldı, yoksul oldu ama alnında o aydın dolunay parlayıp durmada.
او اگر معزول گشتست و فقیر ** هست در پیشانیش بدر منیر
Sen, nihayet bir yüzüktür kapmışsın ama zemheri gibi donmuş kalmış bir cehennemsin yine!
تو اگر انگشتری را بردهای ** دوزخی چون زمهریر افسردهای
Biz neredeyiz... Ululuk, sayvan ve kök önünde secde etmek nerede? Böyle şeylerin önüne baş koymak şöyle dursun, hayvan tırnağını bile komayız biz!
ما ببوش و عارض و طاق و طرنب ** سر کجا که خود همی ننهیم سنب
Hatta gaflete düşer de baş komaya kalkarsak bile bir pençe gelir, başımızı yerden iter, mâni olur...1280
ور به غفلت ما نهیم او را جبین ** پنجهی مانع برآید از زمین
Bu aşağılık kişiye baş koymayın, kendinize gelin... Bu bayağı adama secde etmeyin der” demekteydiler.
که منه آن سر مرین سر زیر را ** هین مکن سجده مرین ادبار را
Ben, bu cana canlar katan hikâyeyi anlatmaya kalkardım ama Allah gayreti olmasaydı!
کردمی من شرح این بس جانفزا ** گر نبودی غیرت و رشک خدا
Kanaat et, bu kadarcığını kabul eyle de başka bir vakit bunu anlatayım!
هم قناعت کن تو بپذیر این قدر ** تا بگویم شرح این وقتی دگر
Dev, adını Süleyman Peygamber taktı ama ancak çoluk çocuğu kandırmak için!
نام خود کرده سلیمان نبی ** رویپوشی میکند بر هر صبی
Namuzsuzun suretini, adını bırak... lâkaptan addan kaç, manaya yürü!1285
در گذر از صورت و از نام خیز ** از لقب وز نام در معنی گریز
Onu halinden işinden sor... Onu halinde işinde ara!
پس بپرس از حد او وز فعل او ** در میان حد و فعل او را بجو
Süleyman aleyhisselâm’ın, Mescid-i Aksâ bittikten sonra ibadet etmek ve ibadet edenlerle itikâfa girenleri irşat eylemek için her gün mescide gelmesi ve mescitte otlar, kökler bitmesi
درآمدن سلیمان علیهالسلام هر روز در مسجد اقصی بعد از تمام شدن جهت عبادت و ارشاد عابدان و معتکفان و رستن عقاقیر در مسجد
Her sabah Süleyman Mescid-i Aksâ’ya gelir, tam bir ihlâsla Allah’a ibadet ederdi.
هر صباحی چون سلیمان آمدی ** خاضع اندر مسجد اقصی شدی
Her gün, mescitte yeni bir otun bittiğini görür, adın nedir, ne faydan var?
نوگیاهی رسته دیدی اندرو ** پس بگفتی نام و نفع خود بگو
Ne biçim ilâçsın, nesin, sana ne derler... Kime ziyansın, faydan kime? diye sorardı.
تو چه دارویی چیی نامت چیست ** تو زیان کی و نفعت بر کیست
Her ot, adını, tesirini söyler; “Şuna can’ım, öbürüne zehir...1290
پس بگفتی هر گیاهی فعل و نام ** که من آن را جانم و این را حمام
Buna zehirim, ona şeker... Adım, kader levhinde şudur diye dile gelirdi.
من مرین را زهرم و او را شکر ** نام من اینست بر لوح از قدر
Doktorlar Süleyman’dan o otu öğrenirler, bilgi sahibi olurlar, ona uyarlardı.
پس طبیبان از سلیمان زان گیا ** عالم و دانا شدندی مقتدی
Bu suretle doktorluk kitapları düzdüler... Bedenleri hastalıklardan kurtardılar.
تا کتبهای طبیبی ساختند ** جسم را از رنج میپرداختند
Bu nücum ve tıp bilgileri, Peygamberlerin vahiyleridir... Yoksa akıl ve duygunun o tarafa nereden yolu olacak?
این نجوم و طب وحی انبیاست ** عقل و حس را سوی بیسو ره کجاست
Cüz’i akıl, bir şeyden hüküm çıkaracak akıl değildir. O, ancak fen sahibinden fenni kabul eder, öğrenmeye muhtaçtır.1295
عقل جزوی عقل استخراج نیست ** جز پذیرای فن و محتاج نیست
Bu akıl, öğrenmeye ve anlamaya kabiliyetlidir. Ama vahiy sahibi ona öğretir.
قابل تعلیم و فهمست این خرد ** لیک صاحب وحی تعلیمش دهد
Bütün sanatlar, şüphe yok ki önce vahiyden meydana gelir, fakat sonra akıl, onların üstüne bazı şeyler katar!
جمله حرفتها یقین از وحی بود ** اول او لیک عقل آن را فزود
Dikkat et de bak! Bizim bu aklımız, hiçbir sanatı, usta olmadıkça öğrenebiliyor mu?
هیچ حرفت را ببین کین عقل ما ** تاند او آموختن بیاوستا
Hile kılı kırk yarar ama usta olmadıkça hiçbir sanatı elde edemez!
گرچه اندر مکر مویاشکاف بد ** هیچ پیشه رام بیاستا نشد
Sanat bilgisi, bu akılla olsaydı ustasız bir sanat meydana gelirdi!1300