Kör bir deveye benzersin... Boynundaki yular seni yeder durur; fakat sen çekeni gör, yuları değil!
اشتر کوری مهار تو رهین ** تو کشش میبین مهارت را مبین
Çekeni ve yuları görsen senin için bu âlem aldanma yurdu olmazdı.
گر شدی محسوس جذاب و مهار ** پس نماندی این جهان دارالغرار
Kâfir, köpeğin ardına düşüp gittiğini görseydi güçlü kuvvetli Şeytan’a maskara olur muydu hiç? 1325
گبر دیدی کو پی سگ میرود ** سخرهی دیو ستنبه میشود
Onun ardına bir namussuz gibi düşer miydi hiç? Hemencecik ayağını çeker, kurtulurdu!
در پی او کی شدی مانند حیز ** پی خود را واکشیدی گبر نیز
Sığır kasapların ne yapacağını bilseydi hiç onların peşine düşer, dükkâna gider miydi?
گاو گر واقف ز قصابان بدی ** کی پی ایشان بدان دکان شدی
Yahut ellerinden kepek yer miydi? Yahut da onların yüze gülücüğüne aldanır onlara süt verir miydi?
یا بخوردی از کف ایشان سبوس ** یا بدادی شیرشان از چاپلوس
Hatta ot yese bile, neden beslendiğini bilseydi hiç o otu hazmedebilir miydi?
ور بخوردی کی علف هضمش شدی ** گر ز مقصود علف واقف بدی
Şu halde âlemin direği gafletten ibarettir... Devlet nedir? Dev yani koş kelimesiyle let yani dayak kelimesinden meydana gelme bir kelime! 1330
پس ستون این جهان خود غفلتست ** چیست دولت کین دوادو با لتست
Önce koş... Koş da sonunda dayak ye! Bu yıkık yerde devlet sahibine eşekçesine ölümden başka hiçbir şey yok!
اولش دو دو به آخر لت بخور ** جز درین ویرانه نبود مرگ خر
Sen, bir işe el atar, o işe iyice sarılırsın... O işteki ayıp ve noksan o anda sana örtülüdür.
تو به جد کاری که بگرفتی به دست ** عیبش این دم بر تو پوشیده شدست
Allah, senden o işin ayıbını örttüğünden canla başla o işe girişebilirsin.
زان همی تانی بدادن تن به کار ** که بپوشید از تو عیبش کردگار
Hararetle sahip olduğun fikrin de ayıbı senden gizlidir.
همچنین هر فکر که گرمی در آن ** عیب آن فکرت شدست از تو نهان
Sana o fikirdeki ayıp ve kusur belli olsaydı ondan kaçardın... Canın, bu fikirle aramda keşke mağriple maşrik arası kadar uzaklık olsaydı der! 1335
بر تو گر پیدا شدی زو عیب و شین ** زو رمیدی جانت بعد المشرقین
Nihayet ondan usanır, pişman olursun ya... Bu hal, evvel olsaydı hiç ona koşar mıydın?
حال که آخر زو پشیمان میشوی ** گر بود این حال اول کی دوی
Şu halde ona girişelim, kaza ve kadere uygun olarak o işi görelim diye önce ondaki ayıbı, kusuru, bizden gizlemiştir.
پس بپوشید اول آن بر جان ما ** تا کنیم آن کار بر وفق قضا
Kaza ve kader, hükmünü izhar edince göz açılır, pişmanlık gelir, çatar!
چون قضا آورد حکم خود پدید ** چشم وا شد تا پشیمانی رسید
Bu pişmanlıkta ayrı bir kaza ve kaderdir... Bu pişmanlığı bırak da Allah’a tap!
این پشیمانی قضای دیگرست ** این پشیمانی بهل حق را پرست
Pişman olmayı kendine âdet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığı da daha ziyade pişman olursun! 1340
ور کنی عادت پشیمان خور شوی ** زین پشیمانی پشیمانتر شوی
Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider!
نیم عمرت در پریشانی رود ** نیم دیگر در پشیمانی رود
Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de daha iyi bir hal, daha iyi bir dost ve daha iyi bir iş ara!
ترک این فکر و پریشانی بگو ** حال و یار و کار نیکوتر بجو
Elinde daha iyi bir iş yoksa pişmanlığın neye? Neyi fevt ettin de pişman oluyorsun ki?
ور نداری کار نیکوتر به دست ** پس پشیمانیت بر فوت چه است
Eğer biliyorsan bilirsin ki doğru yol, Allah’a tapmaktan ibarettir... Yok bilmiyorsan herhangi bir şeyin kötü olduğunu nasıl bilirsin ki?
گر همی دانی ره نیکو پرست ** ور ندانی چون بدانی کین به دست
İyiyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin... Ey yiğit zıt, zıddıyla görülebilir. 1345
بد ندانی تا ندانی نیک را ** ضد را از ضد توان دید ای فتی
Mademki bu fikri terk etmekten âcizsin... O vakit günah işlememekten de âcizdin!
چون ز ترک فکر این عاجز شدی ** از گناه آنگاه هم عاجز بدی
Âciz olduktan sonra pişmanlık neden? O acizlik, kimin takdiriyle, onu ara!
چون بدی عاجز پشیمانی ز چیست ** عاجزی را باز جو کز جذب کیست
Âlemde bir kâdir olmadıkça hiç kimse, ne bir âcizi görmüştür, ne de böyle bir şey olur... Bunu böyle bil!
عاجزی بیقادری اندر جهان ** کس ندیدست و نباشد این بدان
Böylece, olmasına çalıştığın her isteğin ayıbından bihabersin... Onun ayıbı ve noktası, sana örtülüdür!
همچنین هر آرزو که میبری ** تو ز عیب آن حجابی اندری
O istediğin ayıp ve noksanı sana görünseydi canın o araştırmadan kaçıverirdi! 1350
ور نمودی علت آن آرزو ** خود رمیدی جان تو زان جست و جو
O işin ayıp ve noksanı sence belli olsaydı seni hiç kimse o işe, hatta çeke çeke bile götüremezdi!
گر نمودی عیب آن کار او ترا ** کس نبردی کش کشان آن سو ترا
Nefret ettiğin öbür iş yok mu? Ondan neden nefret ettin? Çünkü ayıbı, noksanı meydana çıktı da ondan!
وان دگر کار کز آن هستی نفور ** زان بود که عیبش آمد در ظهور
Ey sırları bilen güzel sözlü Allah, kötü işlerin ayıbını, noksanını bizden gizleme!
ای خدای رازدان خوشسخن ** عیب کار بد ز ما پنهان مکن
İyi işleri de bize ayıplı gösterme de o işe gidelim, sarılalım... Çalışmamız heba olmasın, gayretimiz soğumasın!
عیب کار نیک را منما به ما ** تا نگردیم از روش سرد و هبا
Yüce Süleyman, âdeti veçhile alaca karanlıkta mescide giderdi. 1355
هم بر آن عادت سلیمان سنی ** رفت در مسجد میان روشنی
Her gün, âdeti veçhile mescitten yeniden yeniye hangi ot, hangi kök bitmiş... O padişah, bunu arar araştırırdı.
قاعدهی هر روز را میجست شاه ** که ببیند مسجد اندر نو گیاه
Gönül haktan gizli kalan o otları gizlice can gözüyle görür, tanır.
دل ببیند سر بدان چشم صفی ** آن حشایش که شد از عامه خفی
Sofinin, gül bahçesinde başını dizine dayayıp murakabeye dalması, dostlarının başını kaldır, bahçeyi seyret... Allah rahmetinin eserleri olan çiçeklere, kuşlara bak demeleri
قصهی صوفی کی در میان گلستان سر به زانو مراقب بود یارانش گفتند سر برآور تفرج کن بر گلستان و ریاحین و مرغان و آثار رحمةالله تعالی
Sofinin biri, bir bağda neşelenip açılmak için soficesine yüzünü dizine dayamış,
صوفیی در باغ از بهر گشاد ** صوفیانه روی بر زانو نهاد
Varlığının ta derinlerine dalmış gitmişti. Her zevekilin biri onun bu uykusundan usandı.
پس فرو رفت او به خود اندر نغول ** شد ملول از صورت خوابش فضول
Dedi ki: Ne uyuyorsun ya hu? Bir başını kaldır da üzüm çubuğuna, şu ağaçlara, “Allah’ın rahmet eserlerine, yeşilliğe bak! 1360
که چه خسپی آخر اندر رز نگر ** این درختان بین و آثار و خضر
Allah emrini dinle... Allah “Allah’ın rahmet eserlerine bakın” dedi... Yüzünü şu rahmet eserlerine çevir, seyret!
امر حق بشنو که گفتست انظروا ** سوی این آثار رحمت آر رو
Sofi dedi ki: A heveskâr kişi, Allah eserleri gönüldür... Dışarıdakilerse ancak ve ancak Allah eserlerinin eserleridir.
گفت آثارش دلست ای بوالهوس ** آن برون آثار آثارست و بس
Bağlar, bahçeler, yeşillikler, gönüldedir... Dışarıdakiyse akarsuya vuran akislere benzer.
باغها و سبزهها در عین جان ** بر برون عکسش چو در آب روان
O görünen bağ, suya akseden hayalî bir bağdır... Suyun letafeti yüzünden oynar durur!
آن خیال باغ باشد اندر آب ** که کند از لطف آب آن اضطراب
Bağlar, bahçeler, meyveler, gönüldedir. Onların letafetinin aksi, şu suya toprağa vurmuştur! 1365
باغها و میوهها اندر دلست ** عکس لطف آن برین آب و گلست
O neşe selvisinin aksi olmasaydı Allah bu âleme aldanış yeri demezdi.
گر نبودی عکس آن سرو سرور ** پس نخواندی ایزدش دار الغرور
Bu aldanış şudur; yani bu hayal, erlerin, gönülleriyle canlarının aksinden hâsıl olmuştur.
این غرور آنست یعنی این خیال ** هست از عکس دل و جان رجال
Bütün aldananlar, cennet budur sanarak bu akse gelmişlerdir.
جمله مغروران برین عکس آمده ** بر گمانی کین بود جنتکده
Asıl bağlardan, bahçelerden kaçarlar da bir hayalle eğlenir kalırlar!
میگریزند از اصول باغها ** بر خیالی میکنند آن لاغها
Fakat bu gaflet uykusu başa geldi de uyandılar mı doğruyu görürler ama o görüşte ne fayda var? 1370
چونک خواب غفلت آیدشان به سر ** راست بینند و چه سودست آن نظر
Sonra mezarlığa bir feryad u figandır, bir ahu vahdır düşer... Kıyamete kadar bu yanılmalarına hasret çekip dururlar!
بس به گورستان غریو افتاد و آه ** تا قیامت زین غلط وا حسرتاه
Ne mutlu o kişiye ki ölümden önce öldü... Yani bu üzümün aslından bir koku elde etti!
ای خنک آن را که پیش از مرگ مرد ** یعنی او از اصل این رز بوی برد
Mescid-i Aksâ’nın bir bucağında keçiboynuzu bitmesi ve Süleyman aleyhisselâm’ın o otla konuşması, Süleyman’a hasiyetini ve adını söyleyince Süleyman’ın gamlanması
قصهی رستن خروب در گوشهی مسجد اقصی و غمگین شدن سلیمان علیهالسلام از آن چون به سخن آمد با او و خاصیت و نام خود بگفت