Gece gündüz savaşta, çekiştedir bunlar... Sonu yani insanlığı, önüyle yani hayvanlığıyla savaşır durur.
روز و شب در جنگ و اندر کشمکش ** کرده چالیش آخرش با اولش
Aklın nefisle savaşı Mecnun’un devesiyle savaşına benzer. Mecnun’un sevdası Leylâ’dır, devenin sevdası yavrusuna. Nitekim Mecnun da “Devemin sevdası ardındakinedir, benim sevdam önümdekine. İkimiz de sevdalıyız ama sevdalarımız aykırı!" demiştir.
چالیش عقل با نفس هم چون تنازع مجنون با ناقه میل مجنون سوی حره میل ناقه واپس سوی کره چنانک گفت مجنون هوا ناقتی خلفی و قدامی الهوی و انی و ایاها لمختلفان
Bu, Mecnun’la devesine benzer... O, ileriye gitmeye savaşır, bu geriye gitmeye!
همچو مجنوناند و چون ناقهش یقین ** میکشد آن پیش و این واپس به کین
Mecnun’un sevdası, önde bulunan Leylâ’ya kavuşmak, devenin sevdası ardına dönüp yavrusuna ulaşmak!
میل مجنون پیش آن لیلی روان ** میل ناقه پس پی کره دوان
Mecnun, bir an bile kendisinden geçti mi deve, hemencecik geri döner, geriye giderdi. 1535
یک دم ار مجنون ز خود غافل بدی ** ناقه گردیدی و واپس آمدی
Mecnun, tamamı ile aşkla, sevda ile dolu olduğundan kendisinden geçmemesine imkân yoktu.
عشق و سودا چونک پر بودش بدن ** مینبودش چاره از بیخود شدن
Kendisini gözetleyen akıldı... Fakat aklını, Leylâ’nın sevdası kapmıştı!
آنک او باشد مراقب عقل بود ** عقل را سودای لیلی در ربود
Deveye gelince o, çevikti, fırsat gözleyip durmaktaydı... Yularını gevşek hissetti mi,
لیک ناقه بس مراقب بود و چست ** چون بدیدی او مهار خویش سست
Anlardı ki Mecnun daldı gitti... Hemen geriye yüz tutar, yavrusunun bulunduğu tarafa doğru gitmeye başlardı.
فهم کردی زو که غافل گشت و دنگ ** رو سپس کردی به کره بیدرنگ
Mecnun kendisine gelir, evvelce bulundukları yerden fersahlarca geriye gittiğini anlardı. 1540
چون به خود باز آمدی دیدی ز جا ** کو سپس رفتست بس فرسنگها
Üç gün böyle yol aldılar... Mecnun, âdeta yıllarca tereddüt içinde kaldı.
در سه روزه ره بدین احوالها ** ماند مجنون در تردد سالها
Nihayet dedi ki: A deve, ikimizde âşığız ama birbirimize aykırıyız... Arkadaşlığa lâyık değiliz!
گفت ای ناقه چو هر دو عاشقیم ** ما دو ضد پس همره نالایقیم
Senin sevgin de bana uygun değil, yuların da senden ayrılmak gerek!
نیستت بر وفق من مهر و مهار ** کرد باید از تو صحبت اختیار
Bu iki arkadaş da, birbirinin yolunu vurmada... Tenden aşağı inip ayrılmayan can, yol azıtır gider!
این دو همره یکدگر را راهزن ** گمره آن جان کو فرو ناید ز تن
Senin canın da arşın ayrılığı ile yoksulluğa düşmüş... Teninse diken aşkıyla deveye dönmüş! 1545
جان ز هجر عرش اندر فاقهای ** تن ز عشق خاربن چون ناقهای
Can, yücelere kanatlar açmada... Ten, tırnaklarıyla yere sarılmada!
جان گشاید سوی بالا بالها ** در زده تن در زمین چنگالها
Ey vatan aşkıyla ölmüş deve, sen benimle oldukça canım, Leylâ’dan uzak kaldı gitti!
تا تو با من باشی ای مردهی وطن ** پس ز لیلی دور ماند جان من
Adeta Musa kavminin yıllarca çölde kalışı gibi bende seninle bu hallere düştüm... Ömrüm geldi geçti!
روزگارم رفت زین گون حالها ** همچو تیه و قوم موسی سالها
Bu yol, vuslata erişmek için iki adımdan ibaret... Hâlbuki ben, senin hilenle tam altmış yıldır, bu iki adımlık yolda kalakaldım!
خطوتینی بود این ره تا وصال ** ماندهام در ره ز شستت شصت سال
Yol yakın... Fakat ben pek geç kaldım. Bu binicilikten adamakıllı usandım artık! 1550
راه نزدیک و بماندم سخت دیر ** سیر گشتم زین سواری سیرسیر
Bu sözleri söyleyip kendisini deveden fırlattı attı, niceye bir dertten yanıp yakılacağım, yandım artık, dedi!
سرنگون خود را از اشتر در فکند ** گفت سوزیدم ز غم تا چندچند
Ona o geniş ova daracık bir hale geldi... Kendisini bir taşlığa atıverdi!
تنگ شد بر وی بیابان فراخ ** خویشتن افکند اندر سنگلاخ
Hem de öyle bir attı ki o yiğidin bedeni ezildi...
آنچنان افکند خود را سخت زیر ** که مخلخل گشت جسم آن دلیر
Kendisini yere öyle bir fırlattı ki kazara ayağı da kırıldı!
چون چنان افکند خود را سوی پست ** از قضا آن لحظه پایش هم شکست
Ayağını bağladı, top olurum da dedi, onun çevgânının önüne düşer, yuvarlanarak giderim! 1555
پای را بر بست و گفتا گو شوم ** در خم چوگانش غلطان میروم
İşte güzel sözlü hakîm, tenden inmeyen atlıya bu yüzden lânet etmiştir.
زین کند نفرین حکیم خوشدهن ** بر سواری کو فرو ناید ز تن
Allah aşkı, hiç Leylâ’nın aşkından az değersiz olur mu? Ona top olmak elbette daha doğru, daha yerinde!
عشق مولی کی کم از لیلی بود ** گوی گشتن بهر او اولی بود
Top ol da doğruluk yanına yat, aşk çevgâniyle yuvarlanarak git!
گوی شو میگرد بر پهلوی صدق ** غلط غلطان در خم چوگان عشق
Çünkü bu yolculuk, binekten indikten sonra Allah çekişiyle olur... Halbuki önceki gidişimiz, deveyle idi!
کین سفر زین پس بود جذب خدا ** وان سفر بر ناقه باشد سیر ما
Bu çeşit gidiş, gidişlerden apayrıdır... Bu gidiş cinlerin gidişiyle de olmaz, insanların çalışmasıyla da! 1560
این چنین سیریست مستثنی ز جنس ** کان فزود از اجتهاد جن و انس
Bu çekilip gitme, alelade çekilip gitme değildir... Bunu, Ahmed’in lütfu meydana getirdi vesselâm!
این چنین جذبیست نی هر جذب عام ** که نهادش فضل احمد والسلام
Kölenin ücret azlığından şikâyet ederek padişaha yazması
نوشتن آن غلام قصهی شکایت نقصان اجری سوی پادشاه
Sözü kısa kes de padişaha mektup yazıp gönderen köleyi anlat!
قصه کوته کن برای آن غلام ** که سوی شه بر نوشتست او پیام
O köle, nazenin padişaha savaşla, varlıkla, kinle dolu bir mektup yazıp gönderir.
قصه پر جنگ و پر هستی و کین ** میفرستد پیش شاه نازنین
Kalıbın, cesedin mektuptur, ona dikkat et, padişaha lâyık mı, değil mi? Bir anla da sonra gönder!
کالبد نامهست اندر وی نگر ** هست لایق شاه را آنگه ببر
Bir bucağa git, mektubu aç, oku... Bak bakalım, içindeki sözler, padişahlara lâyık olan sözler? 1565
گوشهای رو نامه را بگشا بخوان ** بین که حرفش هست در خورد شهان
Lâyık değilse o mektubu yırt, çaresine bak, başka bir mektup yaz!
گر نباشد درخور آن را پاره کن ** نامهی دیگر نویس و چاره کن
Fakat ten mektubunu açmayı kolay sanma. Yoksa herkes gönül sırrını apaçık görürdü!
لیک فتح نامهی تن زپ مدان ** ورنه هر کس سر دل دیدی عیان
Bu mektubu açmak ne güçtür, ne sarptır! Erlerin işidir bu, çocuk işi değil!
نامه بگشادن چه دشوارست و صعب ** کار مردانست نه طفلان کعب
Hepimiz, fihriste kani olmuş kalmışız... Çünkü heva ve hevese, hırsa bulaşmışız!
جمله بر فهرست قانع گشتهایم ** زانک در حرص و هوا آغشتهایم
Hâlbuki o fihrist, ona baksınlar da metni de öyle sansınlar diye halka bir tuzaktır. 1570
باشد آن فهرست دامی عامه را ** تا چنان دانند متن نامه را
Mektubu aç, bu sözden baş çevirme! Allah, doğruyu daha iyi bilir!
باز کن سرنامه را گردن متاب ** زین سخن والله اعلم بالصواب
Mektubun fihristi, dille ikrar etmeye benzer... Hâlbuki sen gönül mektubunun metnini sına!
هست آن عنوان چو اقرار زبان ** متن نامهی سینه را کن امتحان
Bak bakalım, ikrarınla muvafık mı? Buna bak da işin, münafıkların işine dönmesin!
که موافق هست با اقرار تو ** تا منافقوار نبود کار تو
Ağır bir çuval yüklenip götürmeye koyulsan onun dışına bakmakla yükü hafiflemez ki!
چون جوالی بس گرانی میبری ** زان نباید کم که در وی بنگری
Asıl içine bak... Çuvalda acı, tatlı ne var, bir gör de taşımaya değerse taşı! 1575
که چه داری در جوال از تلخ و خوش ** گر همی ارزد کشیدن را بکش
Yoksa çuvalındaki taşları boşalt... Kendini bu saçma işten, bu ar olan yükten kurtar gitsin!
ورنه خالی کن جوالت را ز سنگ ** باز خر خود را ازین بیگار و ننگ
Çuvala aklı erer padişahlara, sultanlara götürülebilecek şeyleri doldur!
در جوال آن کن که میباید کشید ** سوی سلطانان و شاهان رشید
Hırsızın koca sarıklı bir fakihin sarığını çalması, fakihin sarığı aç, bak ne götürdüğünü anla. Sonra götür diye bağırması
حکایت آن فقیه با دستار بزرگ و آنک بربود دستارش و بانگ میزد کی باز کن ببین کی چه میبری آنگه ببر
Bir fakih, bez parçaları toplamış, sarığının içine ezip büzerek yerleştirmişti.
یک فقیهی ژندهها در چیده بود ** در عمامهی خویش در پیچیده بود
Bu suretle kavuğunun büyük ve iri görünmesini, halkın kendisine ehemmiyet vermesini ve mescide gelince başköşeye geçirilmesini istiyordu.
تا شود زفت و نماید آن عظیم ** چون در آید سوی محفل در حطیم
Elbiselerden parçalar almış, onlarla sarığını büyütmüştü. 1580
ژندهها از جامهها پیراسته ** ظاهرا دستار از آن آراسته
Sarığının dışı, cennet elbiselerine benzemekteydi... Fakat içi, münafık gönlü gibi rezil, çirkin bir şeydi.
ظاهر دستار چون حلهی بهشت ** چون منافق اندرون رسوا و زشت