English    Türkçe    فارسی   

4
1628-1677

  • Cihanın bozuluşu, “benim şimdiki halim biledir, pusudur... Sonumu, bir aynaya benzeyen önüme bak da gör!” der.
  • Bu iki çuvaldan birine girdin mi öbürüne zıt olur, artık ona lâyık olmazsın!
  • Ne mutlu ona ki erlerin akıllarının duyduğu bu sesi, önceden işitti! 1630
  • Gönül evini hangi ses boş bulursa o gelir, tutar... Artık sahibine ondan başkası ya eğri görünür yahut acayip!
  • Yeni testi sidiği emerse artık su, ondan o pisliği gideremez!
  • Âlemde her şey, bir şeyi çekmektedir... Küfür, kâfiri, doğruluk, doğru yola götüreni!
  • Kehlibar da vardır, mıknatıs da... Sen demir de olsan, saman çöpü de olsan elbette bir tuzağa düşersin!
  • Demirsen seni bir mıknatıs kapar... Yok, saman çöpüysen kehlibara tutulur, ona gidersin! 1635
  • İyi kişilerle dost olmayan, elbette kötülerin yanında yer alır, onlara komşu olur!
  • Musa, Kıpti’ye göre pek kötüdür ama Haman da İsrailoğullarına göre taşlanmış melûnun biridir.
  • Haman’ın canı Kıpti’ye çeker, Âdem’in midesi buğdayla suyu!
  • (eksik)
  • 1640.Karanlık yüzünden birisini tanıyamadın mı, kendisine kimi imam edinmiş, kime uymuş... Bak, ne olduğunu anlarsın! 1640
  • Arifin Allah nurundan gıdası vardır. “Ben Rabi’me konuk olurum, O beni doyurur ve suvarır” denmiştir. “Açlık, Allah yemeğidir. Allah, doğruların bedenlerini onunla diriltir” hadisi de vardır ki açlıkta adama Allah yemeği gelir demektir.
  • Her yavru, anasının ardından gider... Bununla da cinsiyet anlaşılır.
  • Âdemoğluna süt, göğüsten gelir, eşeğin sütü de bedeninin yarısından, aşağılık tarafından akar.
  • Adalet taksimcidir, bölüşülecek şeyleri o bölüştürür... Fakat şaşılacak şey şu ki bunda ne cebir vardır ne de zulüm!
  • Cebir olsaydı pişmanlık olur muydu? Zulüm olsaydı Allah’ın koruması olur muydu?
  • Gün geçti, ders yarına kaldı... Sırrımız hiç güne sığar mı ki? 1645
  • Ey kötü kişinin yaltaklanmasına inanan, sözleri doğru sayan,
  • Sen su habbelerinden bir kubbe yapmışsın ama o öyle bir çadır ki ipleri pek kuvvetsiz,
  • Hile yıldırıma benzer... Onun ışığıyla yolcuların, yolu görmelerine imkân yok!
  • Bu âlemde de bir şey yok, bu âlemdekilerde de! Her ikisi de vefasızlıkta aynı gönle sahip!
  • Dünyanın oğlu dünya gibi vefasız... Sana yüz tutar ama o, yüz değildir, arkadır! 1650
  • Fakat o cihanın ehli, o cihan gibi ebedi olarak ihsan ve keremdeki ahitlerinde, Peymanlarında dururlar!
  • Hiç iki peygamberin birbirine zıt olduğunu, birbirlerinin mucizesini kapıp aldığını gördün mü?
  • O âlemin meyvesi solar, bozulur mu? Akla mensup neşe kederlenmez ki!
  • Nefis, ahdinde durmaz; o yüzden gebertilecek bir şeydir ya! Kendisi de alçaktır, kıblegâhı da alçaktır.
  • Nefislere de bu alçaklar topluluğu lâyıktır... Ölüye mezarın, kefenin layık olduğu gibi! 1655
  • Zekidir, ince şeyleri bilir... Bilir ama değil mi ki kıblesi dünyadır, onu ölü bil sen!
  • Allah’ın vahiy suyu bu ölüye ispat etti de ölü topraktan bir diri zuhur etti.
  • Fakat sen vahiy gelmedikçe sakın o yüzüne sürdüğün ömrü uzun olasıca kırmızılığa güvenip aldanma, gururlanma ha!
  • Nazardan düşücü olmayan bir ses, bir şöhret... Batmayan bir güneşe mensup parlaklık ara!
  • O ince hünerler, o dedikodular, Firavun’un kavmine benzer, ecel Nil nehrine! 1660
  • Onları parlaklığı kemerleri, sayvanları ve büyüleri, halkı boyunlarından zorla çeker ama
  • Hepsini de büyücülerin büyüsü bil... Ölümse ejderha haline gelen o sopadır.
  • Bütün büyüleri bir lokma yaptı da yuttu... Geceyle dolu olan bir âlemi sabahın yalayıp yutması gibi hani!
  • Fakat o yutmakla sabahın nuru artmadı ki... Evvelce nasılsa yine de öyle!
  • Çokluk, fazlalık eserdedir, zatta değil... Zatta ne artma vardır, ne eksilme! 1665
  • Allah âlemi yaratmakla çoğalmadı, artmadı... Zaten önce olmayan şimdi olmuş değildir ki!
  • Fakat halkın yaratılmasıyla eser çoğaldı, arttı. Yalnız bu iki artmanın arasında hayli fark var!
  • Eserin artması onun zuhurudur... Bu suretle sanatları ve işi zahir olur, görünür.
  • Zatın artmasına gelince bu, o zatın sebeplere bağlı ve sonradan meydana gelmiş olduğuna delildir.
  • Musa, içinde bir korku duydu. Dedik ki: Korkma, sen, ondan yücesin ayetinin tefsiri
  • Musa, büyü de insanı şaşırtır... Ben ne yapayım ne işleyeyim? Halk, mucizeyle büyüyü ayırt edemez ki dedi. 1670
  • Allah dedi ki: O fark edişi ben onlarda izhar eder, doğruyu eğriyi ayırt edemeyen aklı görür, bilir bir hale getiririm.
  • Onlar deniz gibi köpürdüler ama korkma ya Musa, sen üstün olacaksın!
  • Sihir, zamanında övünülecek bir şeydi... Fakat asâ ejderha olunca bütün sihirler utanılır bir şey oluverdi!
  • Herkes güzellik şirinlik dâvasındadır ama şirinliklere mihenk taşı ölümdür!
  • Büyü de geçti gitti, Musa’nın mucizesi de... Her ikisinin de varlık damından leğenleri düştü! 1675
  • Büyü leğeninin sesinden yalnız lanet kaldı; din leğeninin sesinden de yalnız yücelik!
  • Mihenk taşı, erkekte de yok, kadında da... O gizli kalmış; artık ey kalp, gel, safa karış da lâf et, tam sırası!