Dünyanın parlaklığı ve revacı da ondan kesat bulur... Çünkü o, oluş ve bozulmuş âlemindendir.
رونق دنیا برآرد زو کساد ** زانک هست از عالم کون و فساد
Methedende kin oldu mu onun karihasından doğan medihler, insana hoş gelmez! 1735
خوش نگردد از مدیحی سینهها ** چونک در مداح باشد کینهها
Gönül, kinden, pislikten arın da sonra çevikçe hamd suresini oku!
ای دل از کین و کراهت پاک شو ** وانگهان الحمد خوان چالاک شو
Ağzınla hamd ediyorsun ama için bunu reddetmede... Dilindeki hamd, ya şeytanlıktır, ya efsun!
بر زبان الحمد و اکراه درون ** از زبان تلبیس باشد یا فسون
İşte onun için Allah “Ben dışa bakmam, içe bakarım” dedi.
وانگهان گفته خدا که ننگرم ** من به ظاهر من به باطن ناظرم
Şerefini korumak için medihlerde bulunan, fakat içinden dert ve elem kokusu duyulan, hırkasının eksikliğinden o şükürlerin lâftan, yalandan ibaret olduğu anlaşılan övücü
حکایت آن مداح کی از جهت ناموس شکر ممدوح میکرد و بوی اندوه و غم اندرون او و خلاقت دلق ظاهر او مینمود کی آن شکرها لافست و دروغ
Birisi, Irak’tan bir hırkayla çıkageldi. Dostları, ayrılığını sordular;
آن یکی با دلق آمد از عراق ** باز پرسیدند یاران از فراق
Dedi ki: doğru, ayrılık vardı ama yolculuk bana pek kutluydu, âdeta beni muştulamaktaydı. 1740
گفت آری بد فراق الا سفر ** بود بر من بس مبارک مژدهور
Halife, bana tam on kat elbise verdi... Yüzlerce methüsena, ona yakın olsun!
که خلیفه داد ده خلعت مرا ** که قرینش باد صد مدح و ثنا
Onu bir hayli övdü, şükürlerde, hamitlerde bulundu... Nihayet şükür, haddini aştı.
شکرها و حمدها بر میشمرد ** تا که شکر از حد و اندازه ببرد
Dediler ki: senin perişan halin, yalanına şahadet etmekte.
پس بگفتندش که احوال نژند ** بر دروغ تو گواهی میدهند
Bedenin çıplak, başın kabak, için yanmış... bu şükürleri, bir yerden mi çaldın, yoksa birisinden mi öğrendin?
تن برهنه سر برهنه سوخته ** شکر را دزدیده یا آموخته
Nerede methettiğin emîrin şükür ve hamd nişaneleri? Onların, şu şerefsiz başında, ayağında görünmesi gerekti. 1745
کو نشان شکر و حمد میر تو ** بر سر و بر پای بی توفیر تو
Dilin, o padişahı methetmede ama yedi âzan da şikâyet edip duruyor.
گر زبانت مدح آن شه میتند ** هفت اندامت شکایت میکند
O cömertlik padişahını, o kerem sultanını övüyorsun ama bu övüşe karşılık ayağında bir ayakkabı, bacağında bir şalvar olmalıydı bari!
در سخای آن شه و سلطان جود ** مر ترا کفشی و شلواری نبود
Ben, dedi... Bütün verdiklerini dağıttım; emir ihsanda kusur etmedi hiç!
گفت من ایثار کردم آنچ داد ** میر تقصیری نکرد از افتقاد
Bütün ihsanlarını aldım, fakat hepsini yetimlere, yoksullara bağışladım.
بستدم جمله عطاها از امیر ** بخش کردم بر یتیم و بر فقیر
Mal verdim, karşılığında uzun bir ömür aldım... Çünkü içim pek temizdir benim! 1750
مال دادم بستدم عمر دراز ** در جزا زیرا که بودم پاکباز
Bunun üzerine dediler ki: o kutlu mal gittiyse içindeki bu duman, bu hararet nedir ya?
پس بگفتندش مبارک مال رفت ** چیست اندر باطنت این دود نفت
İçinde diken gibi yüzlerce pislik var... Hiç keder, muştulanma nişanesi olur mu?
صد کراهت در درون تو چو خار ** کی بود انده نشان ابتشار
Söylediğin o geçmiş şeyler doğruysa nerede aşk, bağışlama ve razı olma nişanesi?
کو نشان عشق و ایثار و رضا ** گر درستست آنچ گفتی ما مضی
Hadi tutalım mal kayboldu gitti, meyil nerede? Sel geçip gittiyse geçtiği yer hani?
خود گرفتم مال گم شد میل کو ** سیل اگر بگذشت جای سیل کو
Gözün evvelce cana canlar katan siyah bir göz idiyse hadi diyelim o güzellik geçti... Fakat neden şimdi gözün gök? 1755
چشم تو گر بد سیاه و جانفزا ** گر نماند او جانفزا ازرق چرا
A ekşi suratlı, temizlik nişanesi nerede? Senden eğri lâfların kokusu gelmekte, sus!
کو نشان پاکبازی ای ترش ** بوی لاف کژ همیآید خمش
Mal bağışlamanın gönülde yüz türlü nişanesi olur... İyi işin yüzlerce alâmeti görünür!
صد نشان باشد درون ایثار را ** صد علامت هست نیکوکار را
Malını dağıtıp bağışlayan kişinin gönlüne o mal yerine yüzlerce dirilik gelir!
مال در ایثار اگر گردد تلف ** در درون صد زندگی آید خلف
Allah tarlasına temiz tohumlar ekilsin de sonra temiz mahsul vermesin... İmkânı yok!
در زمین حق زراعت کردنی ** تخمهای پاک آنگه دخل نی
Allah bahçeleri de mahsul vermezse artık Allah yeri geniştir denebilir mi? Söyle! 1760
گر نروید خوشه از روضات هو ** پس چه واسع باشد ارض الله بگو
Bu yokluk yeri bile mahsul vermemezlikte bulunmaz... Artık bundan çok geniş olan Allah yeri nasıl olur da mahsul vermez?
چونک این ارض فنا بیریع نیست ** چون بود ارض الله آن مستوسعیست
Bu yerin bile sayısız mahsul verme kabiliyeti vardır, en aşağı bir tohuma yedi yüz verir!
این زمین را ریع او خود بیحدست ** دانهای را کمترین خود هفصدست
Hamd ediyorsun, hani hamd edenlerin nişanesi? Bu nişaneler ne içinde var, ne dışında!
حمد گفتی کو نشان حامدون ** نه برونت هست اثر نه اندرون
Ârifin Allah’ya hamd etmesi doğrudur... Çünkü o hamdın şahidi eldir, ayaktır!
حمد عارف مر خدا را راستست ** که گواه حمد او شد پا و دست
Hamd ediş, arifi karanlık cisim kuyusundan çekip çıkarır... Dünya zindanından kurtarır! 1765
از چه تاریک جسمش بر کشید ** وز تک زندان دنیااش خرید
Sırtındaki takva atlasıyla ülfet nuru, hamd etmesinin nişanesidir.
اطلس تقوی و نور متلف ** آیت حمدست او را بر کتف
Bu eğreti âlemden kurtulmuş, gül bahçelerinde, akarsu kenarlarında yurt tutmuştur.
وا رهیده از جهان عاریه ** ساکن گلزار و عین جاریه
Oturduğu yer, yurt, vasıl olduğu makam ve rütbe, yüce himmetinin sır sedirinin üstüdür!
بر سریر سر عالیهمتش ** مجلس و جا و مقام و رتبتش
Orası öyle bir doğruluk makamıdır ki doğruların hepsi de orada lâtif, neşeli ve sevinçli yüzlerinden belli olarak yurt tutmuşlardır!
مقعد صدقی که صدیقان درو ** جمله سر سبزند و شاد و تازهرو
Onların hamd etmeleri, gül bahçesinin bahara hamd etmesi gibidir... Yüzlerce nişanesi, yüzlerce alâmeti ve eseri vardır! 1770
حمدشان چون حمد گلشن از بهار ** صد نشانی دارد و صد گیر و دار
Baharın geldiğine kaynak, fidan, çimen... O gül bahçesi, o elvan çiçekler şahittir.
بر بهارش چشمه و نخل و گیاه ** وآن گلستان و نگارستان گواه
Güzelin her tarafta binlerce şahidi vardır... Sedefteki incinin oluşuna şahadet edenler gibi.
شاهد شاهد هزاران هر طرف ** در گواهی همچو گوهر بر صدف
Hâlbuki senin nefesinden kötü sırrın kokusu gelmede... Ey lâfazan, derdin başından, yüzünden parlayıp görünmede!
بوی سر بد بیاید از دمت ** وز سر و رو تابد ای لافی غمت
Âlem meydanında kokudan anlayan maharet sahipleri var... öyle ataklık edip pek hayhuy etmeye kalkışma!
بوشناسانند حاذق در مصاف ** تو به جلدی های هو کم کن گزاف
Misten bahsetme... Ağzından soğan kokusu gelmede, sırrını açığa vurmada! 1775
تو ملاف از مشک کان بوی پیاز ** از دم تو میکند مکشوف راز
Sen daima gülbeşeker yedim diyorsun ama nefesinden gelip duran sarımsak kokusu, yavelenme be demekte!
گلشکر خوردم همیگویی و بوی ** میزند از سیر که یافه مگوی
Gönül, büyük ve geniş bir eve benzer... Gönül evinin gizli komşuları vardır.
هست دل مانندهی خانهی کلان ** خانهی دل را نهان همسایگان
Pencereden, duvardaki delikten görüp gözetir, sırları anlarlar!
از شکاف روزن و دیوارها ** مطلع گردند بر اسرار ما
Ev sahibinin sezinlemediği, hiç bilmediği bir yarıktan, bir delikten onlar, her şeyi görürler.
از شکافی که ندارد هیچ وهم ** صاحب خانه و ندارد هیچ سهم
Kuran’ı okusan a... Şeytan ve kavmi, gizlice insanların halinden koku alırlar. 1780
از نبی بر خوان که دیو و قوم او ** میبرند از حال انسی خفیه بو
İnsanın bilmediği bir yoldan insanın sırrını anlarlar... Bu yol, duyguyla duyulur, yahut buna benzer bir şeyle bilinir yol değildir.
از رهی که انس از آن آگاه نیست ** زانک زین محسوس و زین اشباه نیست
Görenlerin ortasında hileye kalkışma... Mihenk ortadayken lafa girişme ey kalp!
در میان ناقدان زرقی متن ** با محک ای قلب دون لافی مزن
Mihengin, halisi de anlamaya kabiliyeti vardır, kalpı da... Allah, onu beden ve kalp emîri yapmıştır!
مر محک را ره بود در نقد و قلب ** که خدایش کرد امیر جسم و قلب