English    Türkçe    فارسی   

4
1789-1838

  • Şeytan, hırsızlama olarak göğe çıkmaya kalkışır da yakıcı şahapla kovulur, sürülür.
  • Kötü kâfir, savaşta mızrakla nasıl beyni üstüne düşerse o da gökten baş aşağı öyle düşer! 1790
  • Şeytanları, o gönüllerin beğendikleri ruhları kıskandıklarından gökten böyle baş aşağı atarlar...
  • Artık çolak, topal, kör ve sağır değilsen ulu ve yüce ruhlara karşı bu zanda bulunma...
  • Utan, az söylen, can çekişme... Cismi gözeten, sırlarını anlayan nice casus var!
  • Allah doktorlarının, müridin ve yabancının yüzünden, sesinin tonundan, gözünün renginden din ve gönüllerdeki hastalığı anlamaları. Bu şöyle dursun, gönül yolundan da anlarlar; çünkü onlar kalp casuslarıdır. Onlarla oturunca doğru yürekle oturun!
  • Bu beden doktorları pek bilgilidirler... Senin hastalıklarını senden daha iyi bilirler!
  • İdrara bakıp ahvalini anlar... Fakat sen; hastalığını o tarzda bilemez, teşhis edemezsin. 1795
  • Sonra nabızdan benizden, kandan da her türlü hastalığın kokusunu alırlar.
  • Âlemdeki Allah doktorları, artık sen söylemeden nasıl olur da halini anlamazlar senin?
  • Nabzından da gözünden de, benzinin renginden de, sende derhal yüzlerce hastalık bulur, anlarlar.
  • Beden doktorları, doktorluğu yeni öğrenmişlerdir zaten... Onlar, hastalığı teşhis için idrara vesaireye muhtaçtır.
  • Fakat kâmil, Allah doktorları, uzaktan adını duydular mı varlığının ta derinlerine kadar girerler! 1800
  • Hatta sen doğmadan yıllarca evvelki hallerini bile görürler!
  • Ebuyezid’in, Hasan Harkani’nin, Allah ruhlarını kutlasın, doğacağını yıllarca önce müjdelemesi. Onun suret ve siretine ait nişaneleri birer birer söylemesi ve tarihçilerin, tahkik için bunları yazmaları
  • Bayezid’in Ebulhasan’ın halini daha evvelce nasıl gördüğünü duymadın mı?
  • Bir gün o takva sultanı, dervişleriyle sahradan geçerken,
  • Ansızın ona Rey civarında Harkan tarafından bir kokudur geldi.
  • Orada iştiyaklı bir feryat çekti, rüzgârdan koku aldı. 1805
  • Âşıkçasına bir kokladı; âdeta ruhu rüzgârdan bir şarap tatmaktaydı.
  • Buzlu suyla dolu olan bir testinin dışında ter gibi sular peydahlanır.
  • O, havanın soğukluğundan meydana gelir... Yoksa testinin içinden dışarı su sızmaz!
  • Koku getiren rüzgâr, onu su haline getirmiştir... İşte onun gibi su da Bayezid’e halis şarap haline gelmişti!
  • Bayezid’de sarhoşluk eseri görününce bir müridi ona gelip 1810
  • Sordu: “Beş duyguyla altı cihetten dışarı olan şu hoş hal nedir?
  • Yüzün gâh kızarmakta, gâh ağarmakta... Bu ne hal, bu ne müjde?
  • Koklayıp duruyorsun ama görünürde gül yok, şüphesiz bu, gayb âleminden, hakikî güllerin açtığı gül bahçesinden.
  • Ey her kendini tanıyan, bilen kişinin muradı ve maksadı olan er, her an sana gayb âleminden bir haber, bir mektup gelmekte,
  • Her an Yakup gibi sana da bir Yusuf’tan şifa kokusu erişmekte. 1815
  • Bize de o testiden bir katra dök... Bize de o gül bahçesinden bir kokucuk anlat!
  • Biz buna alışmamışız ey yüce ve güzel er... Bizim dudağımız kuru, sen bu şarabı yalnızca içiyorsun!
  • Ey, çevik er, ey gökyüzünü dönüp dolaşan er, içtiğin şaraptan bize de bir yudumcuk sun!
  • Bu zamanda meclisin beyi sensin, senden başkası değil... Bize de bak!
  • Bu şarap, gizlice içilir mi ki? Şarap, muhakkak adamı rezil, rüsvay eder! 1820
  • Kokusunu gizlesen bile sarhoş gözlerini ne yapacaksın ki?
  • Zaten bu koku, âlemde yüz binlerce perde altında gizlenebilecek bir koku değil ki!
  • O keskin kokuyla ovalar, çöller doldu... Hatta ova da nedir ki? O koku, dokuz feleği bile geçti!
  • Bu şarabın bulunduğu testinin başını balçıkla örtme... Zaten bu öyle bir açıkta şarap ki örtülmesine imkan yok!
  • Ey sırlar bilen sır söyleyici, seni avlayanı lütfet, söyle! 1825
  • Bayezıd dedi ki: “Şaşılacak bir koku geldi bana... Peygambere Yemen’den gelen koku gibi!
  • Muhammet demiştir ki. Seher yelinin eliyle bana Yemen’den Allah kokusu gelmekte.
  • Vise’nin ruhuna Rahim’in kokusu geldiği gibi Üveys’ten de Allah kokusu geliyor.
  • Üveys’ten, Karen kabilesinden garip bir koku geldi de Peygamberi sarhoş etti, neşelendirdi!
  • Üveys kendinden geçmiş, yere mensupken göklere mensup olmuştu! 1830
  • Heliyle, şekerle karışmış, halli hamur olmuş, acı tadı kalmamıştı artık!
  • Heliyle, varlığından tamamıyla geçmişti... Yalnız heliyle şeklindeydi ama lezzeti kalmamıştı ki!”
  • Bu sözün sonu gelmez. O aslan er, gayb âleminin vahyinden neler söyledi? Sen onu anlat!
  • Rasul sallallahu aleyhi vesselem’in “Ben Yemen tarafından Rahman kokusunu almaktayım” demesi
  • Bayezıd dedi ki “Bu taraftan bir dostun kokusu gelmekte... Bu köyden bir padişah geliyor!
  • Bunca yıldan sonra bir padişah doğacak... Otağını göklere kuracak! 1835
  • Yüzü Allah’ın gül bahçelerinin tesiriyle gül rengine dönecek... Makam ve rütbe bakımından benden üstün olacak!”
  • Dediler ki: Adı ne? Bayezid, Ebül Hasan dedi... Onun şeklini, kaşının çenesinin ne şekilde olduğunu anlattı.
  • Boyunu, rengini, şeklini, saçlarını, yüzünü bir bir anlattı.