English    Türkçe    فارسی   

4
1952-2001

  • Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede bir lezzet yoktur!
  • این یقین دان گر لطیف و روشنی ** نیست بوسه‌ی کون خر را چاشنی
  • Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... Yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!
  • سبلتت گنده کند بی‌فایده ** جامه از دیگش سیه بی‌مایده
  • Yemek dediğim akıldır, ekmek ve kebap değil... Oğul, cana gıda akıl nurudur.
  • مایده عقلست نی نان و شوی ** نور عقلست ای پسر جان را غذی
  • İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan. 1955
  • نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش
  • Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
  • زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
  • Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
  • تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمه‌های نور را آکل شوی
  • Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
  • عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست
  • Bir kerecik nur yemeğini yedin mi ekmeğin başına da toprak saçarsın, tandırın başına da!
  • چون خوری یکبار از ماکول نور ** خاک ریزی بر سر نان و تنور
  • Akıl, iki akıldır: Birincisi kazanılan akıldır... Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin. 1960
  • عقل دو عقلست اول مکسبی ** که در آموزی چو در مکتب صبی
  • Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden.
  • از کتاب و اوستاد و فکر و ذکر ** از معانی وز علوم خوب و بکر
  • Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun... Fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın!
  • عقل تو افزون شود بر دیگران ** لیک تو باشی ز حفظ آن گران
  • Geze dolaşa âdeta bir ezberleme levhası kesilirsin... Hâlbuki bunlardan geçen Levhimahfuz olur!
  • لوح حافظ باشی اندر دور و گشت ** لوح محفوظ اوست کو زین در گذشت
  • Öbür akıl, Allah vergisidir... Onun kaynağı candadır.
  • عقل دیگر بخشش یزدان بود ** چشمه‌ی آن در میان جان بود
  • Gönülden bilgi ırmağı coştu mu ne kokar, ne eskir, ne de sararır! 1965
  • چون ز سینه آب دانش جوش کرد ** نه شود گنده نه دیرینه نه زرد
  • Kaynağın yolu bağlı ise ne gam! Çünkü o anbean ev içinden coşup durmaktadır!
  • ور ره نبعش بود بسته چه غم ** کو همی‌جوشد ز خانه دم به دم
  • Tahsil ile elde edilen akıl, ırmaklara benzer... O, şuradan buradan çıkar, evlere gider.
  • عقل تحصیلی مثال جویها ** کان رود در خانه‌ای از کویها
  • Yolu kapandı mı çaresiz kalır, akmaz! Sen, çeşmeyi gönlünde ara.
  • راه آبش بسته شد شد بی‌نوا ** از درون خویشتن جو چشمه را
  • Bir adamın, birisiyle danışıp görüşmesi, o adamın da ben senin düşmanınım ,başkasına danış demesi
  • قصه‌ی آنک کسی به کسی مشورت می‌کرد گفتش مشورت با دیگری کن کی من عدوی توم
  • Bir adam, birisiyle meşverette bulunuyor, tereddütten kurtulmak, hapisten halâs olmak istiyordu.
  • مشورت می‌کرد شخصی با کسی ** کز تردد وا ردهد وز محبسی
  • O adam dedi ki: Hoş fakat benden başkasını ara bul da danışacağın şeyi ona danış! 1970
  • گفت ای خوش‌نام غیر من بجو ** ماجرای مشورت با او بگو
  • Ben senin düşmanınım, bana sarılma... Düşmanın tedbiri, aydın olamaz!
  • من عدوم مر ترا با من مپیچ ** نبود از رای عدو پیروز هیچ
  • Git, sana dost olan birisini ara... Dost şüphe yok ki dostun hayrını diler.
  • رو کسی جو که ترا او هست دوست ** دوست بهر دوست لاشک خیرجوست
  • Ben düşmanım, benim gibisinden bir çare olmaz... Eğri gider, sana düşmanlık ederim.
  • من عدوم چاره نبود کز منی ** کژ روم با تو نمایم دشمنی
  • Kurttan bekçilik istemek doğru bir şey değildir... Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, aramamak demektir.
  • حارسی از گرگ جستن شرط نیست ** جستن از غیر محل ناجستنیست
  • Hiç şüphe etme ki ben sana düşmanım... Senin yolunu keserim ben, nasıl olur da sana yol gösteririm? 1975
  • من ترا بی‌هیچ شکی دشمنم ** من ترا کی ره نمایم ره زنم
  • Kim dostlarla düşer kalkarsa külhanda bile olsa gül bahçesindedir...
  • هر که باشد همنشین دوستان ** هست در گلخن میان بوستان
  • Fakat zamanede düşmanla düşüp kalkan gül bahçesinde bile olsa külhandadır!
  • هر که با دشمن نشیند در زمن ** هست او در بوستان در گولخن
  • Biz, ben diye varlığa düşerek dostu incitme de kimse, düşmanın olmasın!
  • دوست را مازار از ما و منت ** تا نگردد دوست خصم و دشمنت
  • Allah için halka hayır yap yahut kendi canın için herkese hayırda bulun da.
  • خیر کن با خلق بهر ایزدت ** یا برای راحت جان خودت
  • Daima gözüne dost görünsün... Gönlüne kin yüzünden çirkin suretler gelmesin! 1980
  • تا هماره دوست بینی در نظر ** در دلت ناید ز کین ناخوش صور
  • Fakat birisine düşmanlıkta bulundun mu ondan çekin... Seni seven bir dostla görüş, danışacağını ona danış!
  • چونک کردی دشمنی پرهیز کن ** مشورت با یار مهرانگیز کن
  • Adam dedi ki: Ey iyi kişi, biliyorum seni... Sen benim eski düşmanımsın.
  • گفت می‌دانم ترا ای بوالحسن ** که توی دیرینه دشمن‌دار من
  • Fakat akıllı ve manevi bir adamsın; aklın eğri gitmeme razı olmaz.
  • لیک مرد عاقلی و معنوی ** عقل تو نگذاردت که کژ روی
  • Tabiat, düşmandan hıncını çıkartmak ister ama akıl, nefse demirden bir bağdır;
  • طبع خواهد تا کشد از خصم کین ** عقل بر نفس است بند آهنین
  • Gelir, onu kötülükten men eder, geri çeker... Akıl, onun iyi ve kötü hareketlerine adeta bir şahnedir. 1985
  • آید و منعش کند وا داردش ** عقل چون شحنه‌ست در نیک و بدش
  • İmana mensup akıl adil bir şahneye benzer... Gönül şehrinin bekçisidir, hâkimidir.
  • عقل ایمانی چو شحنه‌ی عادلست ** پاسبان و حاکم شهر دلست
  • Kedi gibi aklı uyanıktır onun... Hırsız, fare gibi delikte kalakalır!
  • هم‌چو گربه باشد او بیدارهوش ** دزد در سوراخ ماند هم‌چو موش
  • Nerede fare çıkar, bir şeye el uzatırsa ya orada kedi yoktur yahut varsa bile sureti vardır!
  • در هر آنجا که برآرد موش دست ** نیست گربه یا که نقش گربه است
  • Kedi nedir? Aslanları yıkan aslan... Tendeki imana mensup akıl!
  • گربه‌ی چه شیر شیرافکن بود ** عقل ایمانی که اندر تن بود
  • Onun görünüşü yırtıcı hayvanlara hâkimdir... Narası otlayan hayvanları men eder! 1990
  • غره‌ی او حاکم درندگان ** نعره‌ی او مانع چرندگان
  • Şehir, hırsızlarla, elbise soyanlarla dolu... Söyle, ister şahne olsun, ister olmasın!
  • شهر پر دزدست و پر جامه‌کنی ** خواه شحنه باش گو و خواه نی
  • Rasul aleyhisselam’ın, bir savaşta, orduda ihtiyarlar ve savaşta tecrübeliler bulunduğu halde Huzeyil kabilesinden bir genci emir yapması
  • امیر کردن رسول علیه‌السلام جوان هذیلی را بر سریه‌ای کی در آن پیران و جنگ آزمودگان بودند
  • Peygamber, kâfilerle savaşmak, abes şeyleri gidermek için bir ordu gönderiyordu.
  • یک سریه می‌فرستادش رسول ** به هر جنگ کافر و دفع فضول
  • Huzeyl kabilesinden bir genci seçti, orduya emir etti.
  • یک جوانی را گزید او از هذیل ** میر لشکر کردش و سالار خیل
  • Askerin aslı kumandandır... Kumandansız kavim, başsız bedene benzer!
  • اصل لشکر بی‌گمان سرور بود ** قوم بی‌سرور تن بی‌سر بود
  • Şu ölüşün, solup gidişin, hep başbuğu terk etmendendir. 1995
  • این همه که مرده و پژمرده‌ای ** زان بود که ترک سرور کرده‌ای
  • Usançtan, nekeslikten, benlikten baş çekmede, kendini başbuğ saymadasın!
  • از کسل وز بخل وز ما و منی ** می‌کشی سر خویش را سر می‌کنی
  • Tıpkı yükten kaçan katır gibi... O da başını alır, dağları boylar!
  • هم‌چو استوری که بگریزد ز بار ** او سر خود گیرد اندر کوهسار
  • Sahibi, a sersem... Her tarafta eşek avlamak üzere sinmiş bir kurt var...
  • صاحبش در پی دوان کای خیره سر ** هر طرف گرگیست اندر قصد خر
  • Şimdi gözümden kayboldun mu her yandan kuvvetli bir kurt çıkagelir.
  • گر ز چشمم این زمان غایب شوی ** پیشت آید هر طرف گرگ قوی
  • Kemiklerini şeker gibi ezer, ufalar... Artık bir daha diriliği göremezsin bile! 2000
  • استخوانت را بخاید چون شکر ** که نبینی زندگانی را دگر
  • Hadi kurdu bir tarafa bırak... Od’suz kalırsın ya! Ateş, odun olmadı mı söner gider.
  • آن مگیر آخر بمانی از علف ** آتش از بی‌هیزمی گردد تلف