English    Türkçe    فارسی   

4
2082-2131

  • O “Vecnecmi” padişahı, “Abese” sultanı, o soğuk nefesiyle “Sözün kâfi artık” diye dudağını ısırdı.
  • آن شه والنجم و سلطان عبس ** لب گزید آن سرد دم را گفت بس
  • Söylemesin diye elini ağzına koydu... Gizlileri bilen kişinin yanında nice bir söyleyip duracaksın?
  • دست می‌زند بهر منعش بر دهان ** چند گویی پیش دانای نهان
  • Kuru fışkıyı gözü açık erin önüne götürmüş, bunu misk yerine satın al diyorsun!
  • پیش بینا برده‌ای سرگین خشک ** که بخر این را به جای ناف مشک
  • Deve pisliğini burnunun altına koyuyor, bir de oh oh diyorsun a beyni kokmuş kişi! 2085
  • بعر را ای گنده‌مغز گنده‌مخ ** زیر بینی بنهی و گویی که اخ
  • A akılsız şaşı! Kötü kumaşın revaç bulsun diye bir de oh ohtur tutturmuşsun!
  • اخ اخی برداشتی ای گیج گاج ** تا که کالای بدت یابد رواج
  • Bu suretle bu tertemiz burnu aldatmak, o göklerin gül bahçelerinde yayılan eri kandırmak istiyorsun!
  • تا فریبی آن مشام پاک را ** آن چریده‌ی گلشن افلاک را
  • Onun yumuşaklığı, kendisini ahmak göstermede ama senin de kendini bir parçacık bilmen lazım!
  • حلم او خود را اگر چه گول ساخت ** خویشتن را اندکی باید شناخت
  • Bu gece de tencerenin ağzı açık kaldıysa kedinin de utanması icap eder!
  • دیگ را گر باز ماند امشب دهن ** گربه را هم شرم باید داشتن
  • O ışığı güzel arif kendisini uyuyor göstermede ama adamakıllı uyanıktır... Sakın sarığını aşırmaya kalkışma! 2090
  • خویشتن گر خفته کرد آن خوب فر ** سخت بیدارست دستارش مبر
  • A pis inatçı, bu Şeytan masalını Mustafa’nın huzurunda nice bir söyleyeceksin?
  • چند گویی ای لجوج بی‌صفا ** این فسون دیو پیش مصطفی
  • Bunların yüz binlerce hilmi vardır... Bir tek hilmleri bile yüzlerce dağa bedeldir!
  • صد هزاران حلم دارند این گروه ** هر یکی حلمی از آنها صد چو کوه
  • Hilmleri, uyanık adamı bile aptal eder... Yüz binlerce gözü olan zekâ sahibini şaşırtır, yolunu kaybettirir, sapığa döndürür!
  • حلمشان بیدار را ابله کند ** زیرک صد چشم را گمره کند
  • Hilmleri, güzel ve lâtif bir şarap gibi tatlı ta beynin üst yanına gider, bütün bedene yayılır!
  • حلمشان هم‌چون شراب خوب نغز ** نغز نغزک بر رود بالای مغز
  • O sert şaraptan sarhoş olana bak! Sarhoş Ferzin gibi eğri büğrü gitmeye başladı! 2095
  • مست را بین زان شراب پرشگفت ** هم‌چو فرزین مست کژ رفتن گرفت
  • O adamı çabuk alan şarabın tesiriyle genç, bir ihtiyar gibi yol üstünde düşüp kalmada!
  • مرد برنا زان شراب زودگیر ** در میان راه می‌افتد چو پیر
  • Hele şu “Belâ” küpünün şarabı yok mu? Öyle sarhoşluğu bir gecelik şarap değil bu!
  • خاصه این باده که از خم بلی است ** نه میی که مستی او یکشبیست
  • Ashabı kehf, o şarabı içtiler de tam üç yüz dokuz yıl akıllarını kaybettiler, ne mezeye el sundular, ne bir yere kıpırdadılar!
  • آنک آن اصحاب کهف از نقل و نقل ** سیصد و نه سال گم کردند عقل
  • Mısır kadınları bu şaraptan bir kadehçik içtiler de ellerini şahrem şahrem kesip doğradılar!
  • زان زنان مصر جامی خورده‌اند ** دستها را شرحه شرحه کرده‌اند
  • Büyücüler de Musa’nın sarhoşluğuna düştüler... Darağacını sevgili sandılar! 2100
  • ساحران هم سکر موسی داشتند ** دار را دلدار می‌انگاشتند
  • Cafer-i Tayyar, o şaraptan sarhoş oldu da elini, ayağını feda etti!
  • جعفر طیار زان می بود مست ** زان گرو می‌کرد بی‌خود پا و دست
  • Allah sırrını kutlasın, Ebuyezid’in “Kendimi tenzih ederim. Şanım, zuhurum ne de uludur” demesi. Dervişlerin itirazı, Bayezid’in onlara sözle değil de hakikati göstererek cevap vermesi
  • قصه‌ی سبحانی ما اعظم شانی گفتن ابویزید قدس الله سره و اعتراض مریدان و جواب این مر ایشان را نه به طریق گفت زبان بلک از راه عیان
  • O muhteşem fakir Bayezid, dervişlerine “İşte Allah benim” dedi.
  • با مریدان آن فقیر محتشم ** بایزید آمد که نک یزدان منم
  • O fenlere sahip er, sarhoşça apaçık “Benden başka Allah yoktur... Bilin de bana tapın” buyurdu.
  • گفت مستانه عیان آن ذوفنون ** لا اله الا انا ها فاعبدون
  • O hal geçince sabahleyin “Sen böyle dedin... Bu doğru değil” diye kendisine söylediler.
  • چون گذشت آن حال گفتندش صباح ** تو چنین گفتی و این نبود صلاح
  • Dedi ki: “Bunu bir daha dalar da söylersem hemen o anda beni bıçaklayın! 2105
  • گفت این بار ار کنم من مشغله ** کاردها بر من زنید آن دم هله
  • Allah, tenden münezzehtir... Benimse tenim var. Böyle söylediğim zaman öldürülmem lazım!
  • حق منزه از تن و من با تنم ** چون چنین گویم بباید کشتنم
  • O hür er, bu tavsiyede bulununca her derviş bir bıçak hazırladı.
  • چون وصیت کرد آن آزادمرد ** هر مریدی کاردی آماده کرد
  • Bayezid, yine o koca kadehi dikip sarhoş oldu... Tavsiyeleri aklından çıktı.
  • مست گشت او باز از آن سغراق زفت ** آن وصیتهاش از خاطر برفت
  • Meze geldi... Aklı avare oldu; sabah geldi, mumu çaresiz kaldı!
  • نقل آمد عقل او آواره شد ** صبح آمد شمع او بیچاره شد
  • Akıl şahneye benzer... Sultan gelince biçare şahne bir bucağa büzüldü! 2110
  • عقل چون شحنه‌ست چون سلطان رسید ** شحنه‌ی بیچاره در کنجی خزید
  • Akıl Allah gölgesidir, Allah güneş... Gölge, güneşe karşı dayanır, durabilir mi hiç?
  • عقل سایه‌ی حق بود حق آفتاب ** سایه را با آفتاب او چه تاب
  • Peri ve cin, insana üstün olunca insandaki insanlık sıfatı kaybolur...
  • چون پری غالب شود بر آدمی ** گم شود از مرد وصف مردمی
  • Ne söylerse o peri söyler... Cin tutmuş adam söyler ama hakikatte o sözler, cinindir, perinindir!
  • هر چه گوید آن پری گفته بود ** زین سری زان آن سری گفته بود
  • Perinin bile yolu yordamı böyle olursa o perinin Allah’ı nasıl olur?
  • چون پری را این دم و قانون بود ** کردگار آن پری خود چون بود
  • Varlığı gider insan peri kesilir... İlhama nail olmayan Türk Arapça konuşmaya başlar! 2115
  • اوی او رفته پری خود او شده ** ترک بی‌الهام تازی‌گو شده
  • Fakat kendine gelince hiçbir lügat bilmez. Peri de bile böyle bir varlık, böyle bir sıfat olduktan sonra,
  • چون به خود آید نداند یک لغت ** چون پری را هست این ذات و صفت
  • Artık perinin ve insanın Allah’ı, nasıl olur da periden aşağı olur?
  • پس خداوند پری و آدمی ** از پری کی باشدش آخر کمی
  • Aslanı bile tutacak derecede sarhoş olup yiğitleşen kişi, kalkar da erkek aslanın sütünü emerse sen artık bu işi o yapmadı, şarap yaptı dersin!
  • شیرگیر ار خون نره شیر خورد ** تو بگویی او نکرد آن باده کرد
  • Eski altınlardan söz düzer, mükemmel söz söylerse yine dersin ki o sözü de şarap söylemiştir!
  • ور سخن پردازد از زر کهن ** تو بگویی باده گفتست آن سخن
  • Şarapta bile bu zor, bu kuvvet olursa Allah nurunda olmaz mı hiç? 2120
  • باده‌ای را می‌بود این شر و شور ** نور حق را نیست آن فرهنگ و زور
  • Allah nuru, seni tamamı ile senden alır... Sen aşağılarsın, onun sözü üstün olur.
  • که ترا از تو به کل خالی کند ** تو شوی پست او سخن عالی کند
  • Kuran, gerçi Peygamber’in dudağından çıkar ama kim Allah söylemedi derse kâfirdir.
  • گر چه قرآن از لب پیغامبرست ** هر که گوید حق نگفت او کافرست
  • Kendinden geçiş hüması uçmaya başlayınca Bayezid yine o söze koyuldu.
  • چون همای بی‌خودی پرواز کرد ** آن سخن را بایزید آغاز کرد
  • Aklı şaşkınlık seli kaptı götürdü... O sözü evvelce söylediğinden daha zorlu söyledi.
  • عقل را سیل تحیر در ربود ** زان قوی‌تر گفت که اول گفته بود
  • “Hırkamda, varlığımda Allahtan başka bir şey yok... Yerde gökte nice bir arayıp durursun?” dedi. 2125
  • نیست اندر جبه‌ام الا خدا ** چند جویی بر زمین و بر سما
  • Dervişler deli divane oldular... Bıçaklarını tertemiz bedenine sapladılar.
  • آن مریدان جمله دیوانه شدند ** کاردها در جسم پاکش می‌زدند
  • Her biri Girdekûh mülhitleri gibi pervasızca pirlerine bıçak saplamaya koyuldular.
  • هر یکی چون ملحدان گرده کوه ** کارد می‌زد پیر خود را بی ستوه
  • Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı, tersine dönüyor kendisini yaralıyordu.
  • هر که اندر شیخ تیغی می‌خلید ** بازگونه از تن خود می‌درید
  • O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu. Fakat dervişler perişan oldular, kanlara battılar.
  • یک اثر نه بر تن آن ذوفنون ** وان مریدان خسته و غرقاب خون
  • Boynuna bıçak saplayanın kendi boynu kesildi, ağlaya inleye yıkılıp öldü. 2130
  • هر که او سویی گلویش زخم برد ** حلق خود ببریده دید و زار مرد
  • Göğsünü yaralayanın göğsü yarıldı, ebedi bir surette geberip gitti.
  • وآنک او را زخم اندر سینه زد ** سینه‌اش بشکافت و شد مرده‌ی ابد