English    Türkçe    فارسی   

4
213-262

  • Sen de sofinin karısı gibi hainsin, kötülükte hile tuzağını kurmuşsun!
  • Bu suretle her yüzü yunmadık pis kişiye temizliğini anlatır durursun... Kendinden utanır da Allah’tan utanmazsın!
  • Allah’a “duyar, görür” demekteki maksat
  • Allah, her şeyi görür, bu görüş de daima seni korkutsun diye kendisine “gören” dedi. 215
  • Kötü sözlerden dudağını yumasın diye de kendisini “duyan diye anlattı.
  • Korkasın da bir fesat düşünmeyesin diye “bilen” adını takındı.
  • Fakat bunlar, meselâ zenciye kâfur adının verildiği gibi Allah’a konmuş adlar değildir.
  • Allah ismi, sıfattan türeme, sıfattan meydana gelmedir, Allah sıfatlarıysa kadimdir, evveli yoktur. İlleti Ûlâ misali gibi batıl ve saçma değildir.
  • Öyle olmasaydı sağıra duyan, köre aydın adlarının verilmesi gibi alay olur, maskaralık olurdu. 220
  • Tanınma için konan ad, meselâ terbiyesiz ve utanmaz birisine mahcup yahut kara ve çirkin birisine güzel diye konuvermiş bir addır.
  • Yeni doğmuş çocukcağıza hacı yahut da soyunda var diye gazi adını koymaktır.
  • Bu lâkapları, övmek için söylerlerse övülende bu sıfatlar yoksa övüş, doğru olmaz ki.
  • Ya alaya almaktır yahut da öven delidir. Allah ise zalimlerin söylediklerinden beridir, paktır.
  • Ben seninle buluşmadan önce de biliyordum: Güzel yüzlüsün ama kötü huylusun sen! 225
  • Ben seni görmeden de inatçı bir adam olduğunu, kötülükte ayak diremiş, kötülüğe alışmış bulunduğunu biliyordum.
  • Gözüm kızarırsa, az görsem bile yine o illete tutulduğumu bilirim ya!
  • Sen beni çobansız bir kuzu gibi yapayalnız gördün de bekçim, gözcüm yok sandın.
  • Âşıklar, bakılmaması lazım gelen yere bakarlar da o yüzden dertlenirler, o dert sebebiyle de ağlarlar, inlerler.
  • O ceylanı çobansız, o esiri ucuz sanırlar. 230
  • Nihayet “Gözcüsü, bekçisi benim... Az bak!” diye bir bakış okudur gelir, ciğerlerine saplanır!
  • Ben, bir kuzudan da, keçiden de aşağı mıyım ki ardımda gözcüm, bekçim olmasın?
  • Öyle bir bekçim var ki saltanat, ona yaraşır... Bana nasıl bir yel esmekte? O bilir!
  • O yel soğuk mudur, sıcak mı? O bilen Allah, gafil değildir... Bilir a kötü kişi!
  • Fakat şehvete mensup olan nefis, Hak’tan sağırdır, kördür. Ben de senin körlüğünü ta uzaktan gördüm. 235
  • Onun için sekiz yıldır hiç seni sormadım... Çünkü seni bilgisizlikle kat kat dolu gördüm ben.
  • Külhandaki adama nasılsın diye neye sorayım? Nasıl olacak; baş aşağı bir halde işte!
  • Dünya külhana benzer, takva da hamama
  • Dünya şehveti, külhana benzer. Takva hamamı da onunla aydınlanır.
  • Fakat takva sahipleri bu külhanda safa ve zevk içindedirler... Çünkü onlar, hamama girmiş, yunup arınmışlardır.
  • Zenginlerse hamamdakileri ısıtmak için tezek taşıyanlara benzerler. 240
  • Allah, hamam ısınsın, tavlansın diye onlara bir hırs vermiştir.
  • Bu külhandan vazgeç de hamama git... Külhanı terk etmek, bil ki hamama girmenin ta kendisidir.
  • Külhanda kalan dünya şehvetine sabreden, dünyadan el etek çeken kişiye hizmetçi mesabesindedir.
  • Hamamda olan, yüzünden, yüzünün temizliğinden, güzelliğinden anlaşılır.
  • Külhandakiler de yüzlerindeki ve elbiselerindeki duman, is ve tozdan belli olurlar. 245
  • Yüzünü görmezsen kokusuna dikkat et... Koku, her köre sopa gibidir!
  • Kokusunu da alamadıysan onu konuştur; yeni sözden eski sırrı anla!
  • Altın babası külhancı der ki: Bugün akşama kadar tam yirmi küfe tezek taşıdım.
  • Bunun gibi senin hırsın da, bu dünyada ateşe benzer... Her alevi, yüzlerce ağız açmıştır!
  • 250.Gerçi tezek, ateşi alevler, kuvvetlendirir ama akla göre bu altın, hiç de hoşa gitmeyen fışkıdır, tezektir. 250
  • Ateşten dem vuran güneş, yaş fışkıyı ateşe atılmaya değer bir hale getirir.
  • İşte bunun gibi hırs külhanı yüzlerce kıvılcımla kıvılcımlansın, alevlensin diye o taşı altın haline getiren de yine güneştir.
  • Mal topladım diyen ne diyor yani? Bu kadar fışkı, bu kadar tezek getirdim diyor!
  • Bu söz, rezilliği arttıran bir sözdür ama külhandakiler, aralarında bununla övünürler!
  • Sen akşama kadar altı küfe tezek getirdin... Hâlbuki ben, hiç zahmet çekmeden tamam yirmi küfe tezek taşıdım, derler. 255
  • Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye mis koklatsın incinir, hasta olur!
  • Güzel koku satanların pazarında güzel kokularla mis kokusundan bayılan ve hasta düşen derici
  • Birisi, güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı.
  • Kerem sahibi attarlardan gelen güzel kokular, başını döndürdü, yere düştü!
  • O bihaber, gün ortasında yol uğrağına bir leş gibi yıkıldı, kaldı.
  • Derhal halk, başına üşüştü... Herkes lâhavle diyerek derdine derman aramaktaydı. 260
  • Birisi, eliyle kalbini yokluyor, öbürü yüzüne gülsuyu serpiyordu.
  • Bilmiyordu ki o alanda onun başına ne geldiyse gülsuyundan geldi.