English    Türkçe    فارسی   

4
2233-2282

  • O ahın mahremi pek azdır... Geceleri git, hem de bekçi gibi gizlice yürü.
  • Bu gölcükten denize doğru git... Denizi ara, şu girdabı bırak.
  • Göğsünü ayak yaptı da yola düştü... Çekingen balık, o tehlikeli yerden ta nur denizine kadar yürüdü, denize ulaştı. 2235
  • Ardına köpek düşen ceylan, hayatından bir damar bile kalsa koşar ya... İşte o da onun gibi koşmaktaydı.
  • Artık köpek varken tavşan uykusuna dalmak hatadır... Zaten korkan adamın gözüne uyku girer mi?
  • O balık gitti deniz yolunu tuttu... Pek uzun olan o yola düştü.
  • Bir hayli zahmetler çekti, fakat sonun da emniyet ve afiyet makamına yetişti.
  • Kendisini uçsuz bucaksız, hiçbir yandan kıyısı görünmez denize attı. 2240
  • Derken balıkçılar ağ getirdiler... Yarı akıllının neşesi bozuldu, ağzının tadı kaçtı.
  • Dedi ki: Eyvahlar olsun. Fırsatı fevt ettim, nasıl oldu da o yol gösterene arkadaş olmadım?
  • O ansızın gitti... Gitti ama benim de hararetle ardına düşmem gerekti.
  • Fakat geçene acınmak hatadır... Gitti mi gitti gider! Gayrı onu anmanın hiçbir faydası yoktur!
  • Tutulan kuşun, geçmiş zamana pişman olma, içinde bulunduğun vaktin kıymetini bil, bundan istifadeye çalış, pişmanlıkla vakit geçirme diye nasihati
  • Birisi hileyle tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş, ona dedi ki: Ey ulu hoca. 2245
  • Sen birçok öküzler, koyunlar yedin... Birçok develer kurban ettin.
  • Dünyada onlarla bile doymadın... Benimle de doymazsın sen!
  • Beni bırak da sana üç öğüt vereyim... Bak bakalım aptal mıyım, akıllı mıyım?
  • Birinci öğüdü elimdeyken vereyim, ikincisini samanla karışık balçıktan yapılma damının üstünde.
  • Üçüncüsünü de ağacın üstünde veririm... Bu üç öğütle bahtın iyileşir. 2250
  • Elindeyken vereceğim öğüt şu: Olmayacak söze kim söylerse söylesin inanma.
  • Bu ulu öğüdü elindeyken verip azat oldu, duvarın üstüne konup,
  • Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme... Fırsatını kaybettin mi üzülme artık!
  • Sonra “Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci var.
  • Seni de oğullarını da devlete eriştirdi... O inci senin hakkındı... 2255
  • Fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın... Öyle bir inci dünyada bulunmaz” dedi.
  • Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.
  • Kuş dedi ki: Sana geçmiş şeye gam etme diye nasihat etmedim mi,
  • Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın yahut da sağırsın sen.
  • Sonra bir de sana sapıklığa düşme olmayacak söze sakın inanma demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi? 2260
  • Ben, kendim üç dirhem gelmem aslanım... İçinde on dirhemlik inci nasıl bulunur?
  • Adam, bu söz üzerine kendine geldi, hadi dedi... o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım!
  • Kuş dedi ki: Evet. Allah için o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim ha!
  • Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
  • Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez... Ey öğütçü, ona hikmet tohumunu pek saçma. 2265
  • O yarı akıllı balığın kurtulmak için bir çare düşünmesi ve kendisini ölü göstermesi
  • Öbür balık, o belâ çağında aklının gölgesinden ayrı düştü de dedi ki:
  • O, denize vardı, gamdan azat oldu... Ben öyle bir iyi arkadaştan ayrıldım.
  • Fakat artık onu düşünmeyeyim de kendi kendime bir çare bulayım... Şimdi kendimi ölü göstereyim ben...
  • Suyun üstüne çıkıp karnımı yukarıya, sırtı mı aşağıya verip kendimi salı vereyim... Su, nereye götürürse gideyim.
  • Yüzen kişi gibi değil de âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim. 2270
  • Kendimi ölüye benzetip suya bırakayım... Ölümden önce ölmek, azaptan kurtuluştur.
  • Ey yiğit ölümden önce ölmek emniyettir... Bize Mustafa böyle buyurdu.
  • Dedi ki: Size ölüm, sınamalarla gelmeden hepiniz ölün.
  • Balık, güya öldü, karnını yukarıya çevirdi... Su, onu gâh yukarıya çıkarıyor, gâh aşağıya alıyordu.
  • Balıkçıların her biri eyvah dediler... En iyi balık öldü... Hepsi de pek kederlendi. 2275
  • Balık onların eyvah demelerinden sevindi... Bu oyunla kılıçtan kurtuldum galibi dedi.
  • Balıkçının biri onu yakaladı... Tuh yazıklar olsun deyip fırlattı, toprağa attı.
  • Balık çırpına çırpına gizlice suya fırladı gitti. Öbür ahmak, ıstıraplar içinde kalakaldı.
  • O ahmak sıçrayıp kilimini kurtarmak için sağa sola çırpındı durdu.
  • Fakat avcılar ağı attılar... Ağın içinde kaldı; ahmaklık onu ateşe attı. 2280
  • Ateş üstünde tava içinde ahmaklıkla eş oldu.
  • Ateşin hararetiyle kızıp kaynadıkça akıl ona “sana hiç korkutucu bir zat gelmedi mi?” diyordu.