O ahmak sıçrayıp kilimini kurtarmak için sağa sola çırpındı durdu.
از چپ و از راست میجست آن سلیم ** تا بجهد خویش برهاند گلیم
Fakat avcılar ağı attılar... Ağın içinde kaldı; ahmaklık onu ateşe attı. 2280
دام افکندند و اندر دام ماند ** احمقی او را در آن آتش نشاند
Ateş üstünde tava içinde ahmaklıkla eş oldu.
بر سر آتش به پشت تابهای ** با حماقت گشت او همخوابهایی
Ateşin hararetiyle kızıp kaynadıkça akıl ona “sana hiç korkutucu bir zat gelmedi mi?” diyordu.
او همی جوشید از تف سعیر ** عقل میگفتش الم یاتک نذیر
O da, o işkencenin, o belânın içinde kâfirlerin canları gibi “Evet, geldi” demekteydi.
او همیگفت از شکنجه وز بلا ** همچو جان کافران قالوا بلی
Sonra da eğer bu sefer, şu boynumu kıran mihnetten kurtulursam,
باز میگفت او که گر این بار من ** وا رهم زین محنت گردنشکن
2285.Denizden başka yerde yurt tutmam... Bir gölcükte oturmam artık. 2285
من نسازم جز به دریایی وطن ** آبگیری را نسازم من سکن
Uçsuz bucaksız bir su ararım da emin olayım... Ebediyen emniyet ve sıhhat içinde ömür süreyim diyordu!
آب بیحد جویم و آمن شوم ** تا ابد در امن و صحت میروم
Ahmağın, bir belâya uğrayınca nadim olup ahdetmesinde bir vefa yoktur. ”Onlar tekrar dünyaya döndürülseler yapmayın diye nehyolundukları şeyleri yapmaya başlarlardı yine. Onlar yalancılardır.” suphukâzibin vefası olamaz!
بیان آنک عهد کردن احمق وقت گرفتاری و ندم هیچ وفایی ندارد کی لو ردوالعادوا لما نهوا عنه و انهم لکاذبون صبح کاذب وفا ندارد
Akıl, ona diyordu k: Ahmaklık, seninle değil mi? Ahmaklıkla ahde vefa edilmez.
عقل میگفتش حماقت با توست ** با حماقت عقل را آید شکست
Ahitlerde vefa etmek, akılla olur... Sense aklın yok a eşek değerli!
عقل را باشد وفای عهدها ** تو نداری عقل رو ای خربها
Akıl, ahdini hatırlar... Akıl, unutkanlık perdesini yırtar.
عقل را یاد آید از پیمان خود ** پردهی نسیان بدراند خرد
Aklın olmadı mı unutkanlık, sana hâkim olur... Sana düşmanlık eder, tedbirini bozar. 2290
چونک عقلت نیست نسیان میر تست ** دشمن و باطل کن تدبیر تست
Aşağılık pervane, aklının azlığından kendini ateşe vurur... Ateş, ateşin yakıcılığı, ateşin sesi, aklına bile gelmez.
از کمی عقل پروانهی خسیس ** یاد نارد ز آتش و سوز و حسیس
Fakat kanadı yandı mı tövbe eder ama hırsı ve unutkanlığı yine onu ateşe atar.
چونک پرش سوخت توبه میکند ** آز و نسیانش بر آتش میزند
Bir şeyi kavramak, anlamak, hıfzetmek ve hatırlamak, aklın işidir... Akıl bunların derecesini yüceltir.
ضبط و درک و حافظی و یادداشت ** عقل را باشد که عقل آن را فراشت
İnci olmayınca parlaklığı nasıl olur da bulunur? Hatırlatan olmayınca adam, o işten nasıl kaçınır?
چونک گوهر نیست تابش چون بود ** چون مذکر نیست ایابش چون بود
Bu vakitsiz istek de sahibinin akılsızlığındandır. Çünkü ahmaklığın nasıl bir huyu vardır? Göremez ki! 2295
این تمنی هم ز بیعقلی اوست ** که نبیند کان حماقت را چه خوست
O, nedamet zahmetinin sonucudur... Define gibi aydın olan aklıdan gelmez.
آن ندامت از نتیجهی رنج بود ** نه ز عقل روشن چون گنج بود
Zahmet geçti mi o nedamet de yok olur gider... o tövbe ve nedamet, toprak değerinde bile değildir.
چونک شد رنج آن ندامت شد عدم ** مینیرزد خاک آن توبه و ندم
O nedamet, gam ve elem karanlığı yüzünden yükünü bağladı... Fakat gündüz geldi mi gecenin sözünü mahveder!
آن ندم از ظلمت غم بست بار ** پس کلام اللیل یمحوه النهار
O gam karanlığı gitti de hoşluk vakti geldi mi gönülden de onun neticesi, o derdin doğurduğu nedamet geçip gider!
چون برفت آن ظلمت غم گشت خوش ** هم رود از دل نتیجه و زادهاش
O adam, tövbe eder ama akıl piri ona “Tekrar dünyaya döndürülseler yine yapma denen şeylere bulaşırlar. Onları yaparlar” diye bağırıp durur. 2300
میکند او توبه و پیر خرد ** بانگ لو ردوا لعادوا میزند
Vehim aklın zıddıdır, onunla savaşır durur. Ona benzer ama o değildir. Akla sahip olan Musa aleyhsselâm’ın vehim sahibi olan Firavunla soru ve cevabı
در بیان آنک وهم قلب عقلست و ستیزهی اوست بدو ماند و او نیست و قصهی مجاوبات موسی علیهالسلام کی صاحب عقل بود با فرعون کی صاحب وهم بود
Ey yiğit, akıl, şehvetin zıddıdır... Şehveti dokuyan akla akıl deme.
عقل ضد شهوتست ای پهلوان ** آنک شهوت میتند عقلش مخوان
Şehvete mağlûp olana vehim de... Vehim, halis akıllar altınının kalpıdır.
وهم خوانش آنک شهوت را گداست ** وهم قلب نقد زر عقلهاست
Vehimle akıl, mihenk olmadıkça meydana çıkmaz. Her ikisini de hemen mihenge vur.
بیمحک پیدا نگردد وهم و عقل ** هر دو را سوی محک کن زود نقل
Bu mihenk de Kur’an’dır. Peygamberlerin halidir... Mihenk kalpa gel der.
این محک قرآن و حال انبیا ** چون منحک مر قلب را گوید بیا
Gel de benim yüzümden ne hale girdiğini gör... Çünkü sen benim ne inişimin ehlisin ne çıkışımın! 2305
تا ببینی خویش را ز آسیب من ** که نهای اهل فراز و شیب من
Aklı bir testere ikiye biçse o ateşteki altın gibi yine gülümser.
عقل را گر ارهای سازد دو نیم ** همچو زر باشد در آتش او بسیم
Vehim, âlemleri yakan Firavundur; akıl, canları parlatan aydınlatan Musa’nındır.
وهم مر فرعون عالمسوز را ** عقل مر موسی به جان افروز را
Musa, yokluk yoluna gitti... Firavun, ona dedi ki: Sen kimsin?
رفت موسی بر طریق نیستی ** گفت فرعونش بگو تو کیستی
Musa, ben akılım... Ululuk ıssı Allah’ın elçisiyim... Allah’ın ulu bürhanıyım, azgınlıktan insana emniyet veren kişiyim ben!
گفت من عقلم رسول ذوالجلال ** حجةاللهام امانم از ضلال
Firavun dedi ki: Sus, huyluyu bırak da sen bana eski adını söyle! 2310
گفت نی خامش رها کن های هو ** نسبت و نام قدیمت را بگو
Musa dedi ki: Benim nispetim, Allah’ın şu toprak yurdunadır... Asıl adım da onun kullarının en aşağısı.
گفت که نسبت مر از خاکدانش ** نام اصلم کمترین بندگانش
Ben o Allah’ın kulunun oğluyum... Onun cariyesiyle kulundan doğmuşum.
بندهزادهی آن خداوند وحید ** زاده از پشت جواری و عبید
Asıl mensup olduğum topraktır; su ve balçıktır... Allah suya toprağa canla gönül vermiştir.
نسبت اصلم ز خاک و آب و گل ** آب و گل را داد یزدان جان و دل
Bu toprak bedenimin dönüp gideceği yer de yine topraktır... Senin gideceğin yer de topraktır a mağrur.
مرجع این جسم خاکم هم به خاک ** مرجع تو هم به خاک ای سهمناک
Bizim de bütün serkeşlerin de aslı topraktır. Hepimiz topraktanız... Buna da yüz türlü nişane var. 2315
اصل ما و اصل جمله سرکشان ** هست از خاکی و آن را صد نشان
Bedenine topraktan yardım gelmededir... Boynun topraktan biten gıdalarla düzelip kalınlaşmadadır.
که مدد از خاک میگیرد تنت ** از غذایی خاک پیچد گردنت
Can gitti mi beden o korkunç, mezar da toprak olur gider.
چون رود جان میشود او باز خاک ** اندر آن گور مخوف سهمناک
Sen de, biz de, sana benzeyenlerde hep toprak olurlar... Senin mevkiin rütben de kalmaz.
هم تو و هم ما و هم اشباه تو ** خاک گردند و نماند جاه تو
Firavun dedi ki: Bundan, bu soydan başka bir adın daha var senin... Sana ne ad daha âlâ yaraşır.
گفت غیر این نسب نامیت هست ** مر ترا آن نام خود اولیترست
Firavunun kulu kullarının kulu... Bedeni, canı, önce onun nimetleriyle beslenip yetişen kul. 2320
بندهی فرعون و بندهی بندگانش ** که ازو پرورد اول جسم و جانش
Âsi, azgın ve pek zalim kul... Kötü işi yüzünden yurttan kaçan kul.
بندهی یاغی طاغی ظلوم ** زین وطن بگریخته از فعل شوم
Kanlı katil, gaddar, hak bilmez kul... Artık sen bu sıfatlara bak da var kıyas et nesin?
خونی و غداری و حقناشناس ** هم برین اوصاف خود میکن قیاس
Gariplikte hor, yoksul, çıplak bir kul, öyle bir kul ki ne bizim hakkımızı tanır, ne bize şükreder.
در غریبی خوار و درویش و خلق ** که ندانستی سپاس ما و حق
Musa şöyle cevap verdi: Haşa... O padişaha, padişahlıkta kimse şerik olamaz.
گفت حاشا که بود با آن ملیک ** در خداوندی کسی دیگر شریک
Mülk ve devlette tektir, eşi yok. Kullarına ondan başka başbuğ yoktur. 2325
واحد اندر ملک او را یار نی ** بندگانش را جز او سالار نی
Halkına ondan başka kimse sahip değildir. helâke düşmüş kişiden başka kimse ona şeriklik davasına kalkışamaz.
نیست خلقش را دگر کس مالکی ** شرکتش دعوی کند جز هالکی
Beni nakşeden, bana bu sureti veren odur; nakkaşım odur benim... Başkası bu dâvaya kalkışırsa zalimdir.
نقش او کردست و نقاش من اوست ** غیر اگر دعوی کند او ظلمجوست
Sen benim kaşımı bile yaratmaya kadir değilsin... Böyleyken nasıl olur da beni yarattığını söyleyebilirsin?
تو نتوانی ابروی من ساختن ** چون توانی جان من بشناختن