English    Türkçe    فارسی   

4
2299-2348

  • O gam karanlığı gitti de hoşluk vakti geldi mi gönülden de onun neticesi, o derdin doğurduğu nedamet geçip gider!
  • O adam, tövbe eder ama akıl piri ona “Tekrar dünyaya döndürülseler yine yapma denen şeylere bulaşırlar. Onları yaparlar” diye bağırıp durur. 2300
  • Vehim aklın zıddıdır, onunla savaşır durur. Ona benzer ama o değildir. Akla sahip olan Musa aleyhsselâm’ın vehim sahibi olan Firavunla soru ve cevabı
  • Ey yiğit, akıl, şehvetin zıddıdır... Şehveti dokuyan akla akıl deme.
  • Şehvete mağlûp olana vehim de... Vehim, halis akıllar altınının kalpıdır.
  • Vehimle akıl, mihenk olmadıkça meydana çıkmaz. Her ikisini de hemen mihenge vur.
  • Bu mihenk de Kur’an’dır. Peygamberlerin halidir... Mihenk kalpa gel der.
  • Gel de benim yüzümden ne hale girdiğini gör... Çünkü sen benim ne inişimin ehlisin ne çıkışımın! 2305
  • Aklı bir testere ikiye biçse o ateşteki altın gibi yine gülümser.
  • Vehim, âlemleri yakan Firavundur; akıl, canları parlatan aydınlatan Musa’nındır.
  • Musa, yokluk yoluna gitti... Firavun, ona dedi ki: Sen kimsin?
  • Musa, ben akılım... Ululuk ıssı Allah’ın elçisiyim... Allah’ın ulu bürhanıyım, azgınlıktan insana emniyet veren kişiyim ben!
  • Firavun dedi ki: Sus, huyluyu bırak da sen bana eski adını söyle! 2310
  • Musa dedi ki: Benim nispetim, Allah’ın şu toprak yurdunadır... Asıl adım da onun kullarının en aşağısı.
  • Ben o Allah’ın kulunun oğluyum... Onun cariyesiyle kulundan doğmuşum.
  • Asıl mensup olduğum topraktır; su ve balçıktır... Allah suya toprağa canla gönül vermiştir.
  • Bu toprak bedenimin dönüp gideceği yer de yine topraktır... Senin gideceğin yer de topraktır a mağrur.
  • Bizim de bütün serkeşlerin de aslı topraktır. Hepimiz topraktanız... Buna da yüz türlü nişane var. 2315
  • Bedenine topraktan yardım gelmededir... Boynun topraktan biten gıdalarla düzelip kalınlaşmadadır.
  • Can gitti mi beden o korkunç, mezar da toprak olur gider.
  • Sen de, biz de, sana benzeyenlerde hep toprak olurlar... Senin mevkiin rütben de kalmaz.
  • Firavun dedi ki: Bundan, bu soydan başka bir adın daha var senin... Sana ne ad daha âlâ yaraşır.
  • Firavunun kulu kullarının kulu... Bedeni, canı, önce onun nimetleriyle beslenip yetişen kul. 2320
  • Âsi, azgın ve pek zalim kul... Kötü işi yüzünden yurttan kaçan kul.
  • Kanlı katil, gaddar, hak bilmez kul... Artık sen bu sıfatlara bak da var kıyas et nesin?
  • Gariplikte hor, yoksul, çıplak bir kul, öyle bir kul ki ne bizim hakkımızı tanır, ne bize şükreder.
  • Musa şöyle cevap verdi: Haşa... O padişaha, padişahlıkta kimse şerik olamaz.
  • Mülk ve devlette tektir, eşi yok. Kullarına ondan başka başbuğ yoktur. 2325
  • Halkına ondan başka kimse sahip değildir. helâke düşmüş kişiden başka kimse ona şeriklik davasına kalkışamaz.
  • Beni nakşeden, bana bu sureti veren odur; nakkaşım odur benim... Başkası bu dâvaya kalkışırsa zalimdir.
  • Sen benim kaşımı bile yaratmaya kadir değilsin... Böyleyken nasıl olur da beni yarattığını söyleyebilirsin?
  • Asıl o gaddar, o azgın sensin ki Allah’a şerik olmak davasına düşmüşsün.
  • Ben bir kötü kişiyi öldürdüysem ne nefsime uyduğumdan öldürdüm, ne de eğlence için! 2330
  • Ben bir yumruk indirdim o da derhal ölüverdi... Zaten canı yoktu can verdi geberdi gitti.
  • Ben bir köpek öldürdüm... Fakat sen peygamber oğullarını, yüz binlerce suçsuz, ziyansız çocukları öldürdün ya!
  • Onları öldürdün; hepsinin kanı senin boynundadır... Bakalım hele, bu kan içmeden başına neler gelecek?
  • Yakup soyunu öldürdün... Maksadın da hep beni öldürmekti, bunu umuyor, bunu istiyordun sen!
  • Allah, seni kör etti de beni seçti... Nefsinin pişirip kotardığı hile, baş aşağı geldi. 2335
  • Firavun dedi ki: Bunları bırak hele... Şüphesiz benim hakkım, tuz ekmek hakkı buydu ha!
  • Beni halkın önünde rezil rüsvay edesin... Aydın günü gönlüme karartasın... Sen de olan hakkıma karşılık yapacağın bu mu senin?
  • Musa, kıyamet gününün horluğu daha güçtür... Hayırda, şerde bana riayet etmezsen kıyamette halin bundan beter olur.
  • Bir pirenin acısına tahammülün yok; yılanın acısına nasıl tahammül edeceksin?
  • Görünüşte senin işini yıkıyorum ama bir dikeni gül bahçesi haline getiriyorum dedi. 2340
  • Yapılma yıkılmadadır; topluluk dağınıklıkta; düzeltme kırılmada… Murat muratsızlıktadır; varlık yoklukta. Her şey, buna benzer. Öbür zıtlar ve eşlerde hep bunlar gibidir.
  • Birisi geldi yeri bellemeye, sürmeye başladı. Aptalın biri dayanamayıp feryat etti.
  • Dedi ki: Bu yeri neden yıkıyorsun... Neden yarıyor dağıtıyorsun?
  • Adam dedi ki: A ahmak, yürü git... Benimle uğraşma! Sen, yapılmayı yıkılmada bil! (189.sayfa-223.sayfaya kadar bulunamadı)
  • Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe nasıl olur da olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir.
  • Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur; mahsul ve meyve yetiştirir? 2345
  • Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşir onulur mu hiç?
  • Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın nasıl geçer, nasıl şifa bulursun?
  • Terzi kumaşı paramparça eder... Bir kimse çıkıp da o sanatını bilen terziye,