English    Türkçe    فارسی   

4
2343-2392

  • Adam dedi ki: A ahmak, yürü git... Benimle uğraşma! Sen, yapılmayı yıkılmada bil! (189.sayfa-223.sayfaya kadar bulunamadı)
  • Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe nasıl olur da olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir.
  • Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur; mahsul ve meyve yetiştirir? 2345
  • Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşir onulur mu hiç?
  • Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın nasıl geçer, nasıl şifa bulursun?
  • Terzi kumaşı paramparça eder... Bir kimse çıkıp da o sanatını bilen terziye,
  • Bu canım atlası neden bu hale getirdin... Neden kestin; ben kesik kumaşı ne yapayım der mi?
  • Her eski yapıyı yaparlar, yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar mı? 2350
  • Marangoz, demirci ve kasap da bunun gibi yıkıp yakıp harap etmezler mi?
  • O halileyi, belileyi dövmek, onları adeta telef etmek, bedenin yapılmasıdır.
  • Buğdayı değirmende ezmeseydin ondan ekmek yapabilir miydi? Bizim soframızı bezeyebilir miydi?
  • A balık, yediğim tuz ekmek, seni ağından kurtarmak için beni böyle uğraştırıyorsun ya!
  • Musa’nın öğüdünü kabul edersen sonu kötü olan böyle bir oltadan kurtulursun! 2355
  • Kendini hayli zamandır heva ve hevese kul, köle ettin... Yeter artık! Küçücük bir kurdu ejderha haline getirdin.
  • Ben de senin ejderhana karşı ejderha getirttim... Onunla anbean seni ıslah etmek niyetindeyim.
  • Onun nefesi, bunun nefesiyle tutulsun... Ejderham, o ejderhayı mahvetsin!
  • Eğer razı olursan iki yılandan da kurtulursun... Yok, razı olmazsan o ejderha, canını kökünden siler süpürür, seni mahveder!
  • Firavun dedi ki: Pek usta bir büyücüsün... Bu ülkeye bir ikiliktir saldın. 2360
  • Gönlü bir olan halkı iki bölüğe ayırdın... Öyledir; büyücülük, dağa, taşa bile tesir eder... Onları bile yarar, yıkar.
  • Musa şöyle cevap verdi: Ben, Allah emirlerine gark olmuşum... Hiç Allah adı ile büyücülük görülmüş şey midir?
  • Büyücülüğün temeli gaflettir, kâfirliktir... Hâlbuki Musa’nın canı, din meşalesidir.
  • A çirkin, ben büyücülere benzer miyim? Nefesine Mesih bile haset etmededir benim.
  • A cenabet, benim nerem büyücülere benzer? Kitaplar, canımda nurlanır, ışıklanır. 2365
  • Fakat sen heva ve heves kanadı ile uçtuğun için benim hakkımda şüpheye düşüyorsun.
  • Kim hilebazlarla canavarların işini işlerse elbette kerem sahipleri hakkında şüphelenir.
  • Sen, bir âlemin cüzüsün... Ne olursan ol, mutlaka o âlemin külünü kendi sıfatlarında görürsün sen, azgın herif!
  • Döndün de başın döndü mü gözüne ev de dönüyor görünür.
  • Gemiye binersin; gemi hareket etti mi deniz kıyısını yürüyor görürsün! 2370
  • Bir savaştan, bir çekişten canın daralırsa bütün dünyayı dar görürsün!
  • Dostların dilediği gibi hoşluğa erersen, gönlün hoş olursa bu âlem, sana gül bahçesi görünür.
  • Nice kişiler, ta Şam' a Irak' a kadar gittiler de oralarda kâfirlikten, münafıklıktan başka bir şey görmediler.
  • Nice kişiler, ta Hint ülkesine, Herat şehrine dek vardılar da oralarda alış verişten başka bir şey bulamadılar!
  • Niceler, Türkistan’a, Çin’e vardılar da oralarda hileden, tuzaktan başka bir şey görmediler! 2375
  • Sefere giden renkten, kokudan başka bir şey göremezse söyle ona: Bütün iklimleri dolaşsın; hep bunu görür.
  • Öküz Bağdat’a geliverir... Bir ucundan öbür ucuna kadar şehri dolaşır...
  • Bütün o yaşayıştan, o güzelliklerden, o lezzetlerden ancak ve ancak sokaklardaki karpuz kabuğunu görür!
  • Öküzün yahut eşeğin seyrine layık olan şey, sokaklara atılan samanlarla yolarda biten otlardır!
  • Tabiat mıhına kurumuş et gibi asılı kalan kişinin canı, sebeplere bağlanmıştı... Bundan ötesini göremez. 2380
  • Ey başköşede oturan ulu kişi, sebeplerin kalktığı ova, Allah’ın geniş yeryüzüdür.
  • Orada can, her an suret değiştirir... Her an yeniden yeniye ve apaçık bir alem görür.
  • Fakat bir sıfata kapılmış, o sıfatla donup kalmış kişiye, cennette, cennet ırmaklarının kıyısında, olsa orası yine kötü ve çirkin görünür!
  • İnsanın her duygusu, başka şeyler duyar ve öbür duygunun duyduklarından bihaberdir. Nitekim her usta sanatkâr da, başka bir sanatta usta olan sanatkârın sanatına acemidir, o sanattan bihaberdir. Fakat bir duygunun, öbür duyguların vazifesinden bihaber olması, öbür duyguların olmadığına delil değildir ki, her duygu öbür duygulara vazifesini, her sanatkâr, öbür sanatkârların sanatını hal bakımından inkâr eder. Eder ama burada inkâr eder demekteki maksadımız, o duyguyu, o sanatı bilmez demektir.
  • Cihanı görme çerçeven anlayışıncadır... Pak kişilerin sence perde ardında olması, onları görmemen, pis duygundandır.
  • Bir zaman duygunu görüş suyuyla yıka... Sofilerin çamaşır yıkamaları budur, böyledir... Bunu böyle bil. 2385
  • Sen temizlendin mi perde yırtılır... Pak kişilerin canları sana görünmeye başlar.
  • Bütün âlem nurla, suretlerle dolsa o güzellikten ancak göz haberdar olur.
  • Gözünü yumar da bir güzelin zülfünü, yüzünü görmek için kulağını açarsan,
  • Kulak der ki: Ben sureti göremem... Ancak suret, bir ses verirse o sesi duyarım.
  • Bilirim, bilirim ama kendime ait olan şeyleri bilirim... Bana ait şey de harften, sesten başka bir şey değildir. 2390
  • Kendine gel, hadi ey burun... Şu güzeli gör, desen imkânı yok; burunda bu kabiliyet yoktur.
  • Sana der ki: Mis yahut gülsuyu olursa koklarım... Benim işim budur, bilgim bu kadardır.