A balık, yediğim tuz ekmek, seni ağından kurtarmak için beni böyle uğraştırıyorsun ya!
آن تقاضا کرد آن نان و نمک ** که ز شستت وا رهانم ای سمک
Musa’nın öğüdünü kabul edersen sonu kötü olan böyle bir oltadan kurtulursun!2355
گر پذیری پند موسی وا رهی ** از چنین شست بد نامنتهی
Kendini hayli zamandır heva ve hevese kul, köle ettin... Yeter artık! Küçücük bir kurdu ejderha haline getirdin.
بس که خود را کردهای بندهی هوا ** کرمکی را کردهای تو اژدها
Ben de senin ejderhana karşı ejderha getirttim... Onunla anbean seni ıslah etmek niyetindeyim.
اژدها را اژدها آوردهام ** تا با صلاح آورم من دم به دم
Onun nefesi, bunun nefesiyle tutulsun... Ejderham, o ejderhayı mahvetsin!
تا دم آن از دم این بشکند ** مار من آن اژدها را بر کند
Eğer razı olursan iki yılandan da kurtulursun... Yok, razı olmazsan o ejderha, canını kökünden siler süpürür, seni mahveder!
گر رضا دادی رهیدی از دو مار ** ورنه از جانت برآرد آن دمار
Firavun dedi ki: Pek usta bir büyücüsün... Bu ülkeye bir ikiliktir saldın.2360
گفت الحق سخت استا جادوی ** که در افکندی به مکر اینجا دوی
Gönlü bir olan halkı iki bölüğe ayırdın... Öyledir; büyücülük, dağa, taşa bile tesir eder... Onları bile yarar, yıkar.
خلق یکدل را تو کردی دو گروه ** جادوی رخنه کند در سنگ و کوه
Musa şöyle cevap verdi: Ben, Allah emirlerine gark olmuşum... Hiç Allah adı ile büyücülük görülmüş şey midir?
گفت هستم غرق پیغام خدا ** جادوی کی دید با نام خدا
Büyücülüğün temeli gaflettir, kâfirliktir... Hâlbuki Musa’nın canı, din meşalesidir.
غفلت و کفرست مایهی جادوی ** مشعلهی دینست جان موسوی
A çirkin, ben büyücülere benzer miyim? Nefesine Mesih bile haset etmededir benim.
من به جادویان چه مانم ای وقیح ** کز دمم پر رشک میگردد مسیح
A cenabet, benim nerem büyücülere benzer? Kitaplar, canımda nurlanır, ışıklanır.2365
من به جادویان چه مانم ای جنب ** که ز جانم نور میگیرد کتب
Fakat sen heva ve heves kanadı ile uçtuğun için benim hakkımda şüpheye düşüyorsun.
چون تو با پر هوا بر میپری ** لاجرم بر من گمان آن میبری
Kim hilebazlarla canavarların işini işlerse elbette kerem sahipleri hakkında şüphelenir.
هر کرا افعال دام و دد بود ** بر کریمانش گمان بد بود
Sen, bir âlemin cüzüsün... Ne olursan ol, mutlaka o âlemin külünü kendi sıfatlarında görürsün sen, azgın herif!
چون تو جزو عالمی هر چون بوی ** کل را بر وصف خود بینی سوی
Döndün de başın döndü mü gözüne ev de dönüyor görünür.
گر تو برگردی و بر گردد سرت ** خانه را گردنده بیند منظرت
Gemiye binersin; gemi hareket etti mi deniz kıyısını yürüyor görürsün!2370
ور تو در کشتی روی بر یم روان ** ساحل یم را همی بینی دوان
Bir savaştan, bir çekişten canın daralırsa bütün dünyayı dar görürsün!
گر تو باشی تنگدل از ملحمه ** تنگ بینی جمله دنیا را همه
Dostların dilediği gibi hoşluğa erersen, gönlün hoş olursa bu âlem, sana gül bahçesi görünür.
ور تو خوش باشی به کام دوستان ** این جهان بنمایدت چون گلستان
Nice kişiler, ta Şam' a Irak' a kadar gittiler de oralarda kâfirlikten, münafıklıktan başka bir şey görmediler.
ای بسا کس رفته تا شام و عراق ** او ندیده هیچ جز کفر و نفاق
Nice kişiler, ta Hint ülkesine, Herat şehrine dek vardılar da oralarda alış verişten başka bir şey bulamadılar!
وی بسا کس رفته تا هند و هری ** او ندیده جز مگر بیع و شری
Niceler, Türkistan’a, Çin’e vardılar da oralarda hileden, tuzaktan başka bir şey görmediler!2375
وی بسا کس رفته ترکستان و چین ** او ندیده هیچ جز مکر و کمین
Sefere giden renkten, kokudan başka bir şey göremezse söyle ona: Bütün iklimleri dolaşsın; hep bunu görür.
چون ندارد مدرکی جز رنگ و بو ** جملهی اقلیمها را گو بجو
Öküz Bağdat’a geliverir... Bir ucundan öbür ucuna kadar şehri dolaşır...
گاو در بغداد آید ناگهان ** بگذرد او زین سران تا آن سران
Bütün o yaşayıştan, o güzelliklerden, o lezzetlerden ancak ve ancak sokaklardaki karpuz kabuğunu görür!
از همه عیش و خوشیها و مزه ** او نبیند جز که قشر خربزه
Öküzün yahut eşeğin seyrine layık olan şey, sokaklara atılan samanlarla yolarda biten otlardır!
که بود افتاده بر ره یا حشیش ** لایق سیران گاوی یا خریش
Tabiat mıhına kurumuş et gibi asılı kalan kişinin canı, sebeplere bağlanmıştı... Bundan ötesini göremez.2380
خشک بر میخ طبیعت چون قدید ** بستهی اسباب جانش لا یزید
Ey başköşede oturan ulu kişi, sebeplerin kalktığı ova, Allah’ın geniş yeryüzüdür.
وان فضای خرق اسباب و علل ** هست ارض الله ای صدر اجل
Orada can, her an suret değiştirir... Her an yeniden yeniye ve apaçık bir alem görür.
هر زمان مبدل شود چون نقش جان ** نو به نو بیند جهانی در عیان
Fakat bir sıfata kapılmış, o sıfatla donup kalmış kişiye, cennette, cennet ırmaklarının kıyısında, olsa orası yine kötü ve çirkin görünür!
گر بود فردوس و انهار بهشت ** چون فسردهی یک صفت شد گشت زشت
İnsanın her duygusu, başka şeyler duyar ve öbür duygunun duyduklarından bihaberdir. Nitekim her usta sanatkâr da, başka bir sanatta usta olan sanatkârın sanatına acemidir, o sanattan bihaberdir. Fakat bir duygunun, öbür duyguların vazifesinden bihaber olması, öbür duyguların olmadığına delil değildir ki, her duygu öbür duygulara vazifesini, her sanatkâr, öbür sanatkârların sanatını hal bakımından inkâr eder. Eder ama burada inkâr eder demekteki maksadımız, o duyguyu, o sanatı bilmez demektir.
بیان آنک هر حس مدرکی را از آدمی نیز مدرکاتی دیگرست کی از مدرکات آن حس دگر بیخبرست چنانک هر پیشهور استاد اعجمی کار آن استاد دگر پیشهورست و بیخبری او از آنک وظیفهی او نیست دلیل نکند کی آن مدرکات نیست اگر چه به حکم حال منکر بود آن را اما از منکری او اینجا جز بیخبری نمیخواهیم درین مقام
Cihanı görme çerçeven anlayışıncadır... Pak kişilerin sence perde ardında olması, onları görmemen, pis duygundandır.