- Yahut o tertemiz süt ırmağının aksiyle esir aklım bir an olsun beslenir.
- یا ز عکس جوی آن پاکیزه شیر ** پرورش یابد دمی عقل اسیر
- Yahut o şarap ırmaklarının aksiyle sarhoş olanlar da Allah emrinin zevkinden bir koku alırım...
- یا بود کز عکس آن جوهای خمر ** مست گردم بو برم از ذوق امر
- Yahut da ırmakların letafetinden çorak ve yıkık bedenim tazeleşir. 2520
- یا بود کز لطف آن جوهای آب ** تازگی یابد تن شورهی خراب
- Çorak bedenimde bir yeşillik meydana gelir dikenliklerim, Cenneti Me'va kesilir!
- شورهام را سبزهای پیدا شود ** خارزارم جنت ماوی شود
- Belki cennetin ve dört ırmağın aksiyle can, Allah, yardımına mazhar olur da sevgiliyi aramaya koyulur.
- بوک از عکس بهشت و چار جو ** جان شود از یاری حق یارجو
- Nitekim cehennemin aksiyle de ateş kesilmişim. Hak kahrıyla karışmışım!
- آنچنان که از عکس دوزخ گشتهام ** آتش و در قهر حق آغشتهام
- Cehennem yılanının aksiyle yılana dönmüşüm. Cennet ehline zehirler yağdırmada, onları dalayıp-durmadayım!
- گه ز عکس مار دوزخ همچو مار ** گشتهام بر اهل جنت زهربار
- Gâh cehennemdeki kaynar suyun kaynamasının, köpürmesinin tesiriyle zulüm suyum, halkı çürütür, eritir! 2525
- گه ز عکس جوشش آب حمیم ** آب ظلمم کرده خلقان را رمیم
- Ben zemherinin aksiyle zemheri olmuşum. Yahut da cehennemin aksiyle cehenneme benzemişim!
- من ز عکس زمهریرم زمهریر ** یا ز عکس آن سعیرم چون سعیر
- Şimdi yoksul ve mazlumlara cehennemim. Vay onu zebun bulursam!
- دوزخ درویش و مظلومم کنون ** وای آنک یابمش ناگه زبون
- Musa aleyhisselâm'ın, Firavun'un imanına karşılık olan o dört fazileti anlatması
- شرح کردن موسی علیهالسلام آن چهار فضیلت را جهت پای مزد ایمان فرعون
- Musa dedi ki: O dördün birincisi, bedenin ebedi olarak sıhhatte kalır.
- گفت موسی که اولین آن چهار ** صحتی باشد تنت را پایدار
- Tıp bilgisinde söylenen illetler, ey akıllı er, bedeninden uzaklaşır.
- این عللهایی که در طب گفتهاند ** دور باشد از تنت ای ارجمند
- İkincisi, ömrün uzun olur. Ecel, ömründen çekinir! 2530
- ثانیا باشد ترا عمر دراز ** که اجل دارد ز عمرت احتراز
- İyi bir ömür sürdükten sonra âlemden, muradına erişmeden gitmezsin.
- وین نباشد بعد عمر مستوی ** که بناکام از جهان بیرون روی
- Hatta süt emer çocuğun süt istemesi gibi eceli istersin. Fakat seni esir eden bir zahmet, bir dert yüzünden değil.
- بلک خواهان اجل چون طفل شیر ** نه ز رنجی که ترا دارد اسیر
- Ölümü ararsın ama bir eziyete uğrayıp âciz kaldığından değil de evin harabesinde defineyi gördüğünden!
- مرگجو باشی ولی نه از عجز رنج ** بلک بینی در خراب خانه گنج
- Bunun üzerine kazmayı eline alır da hiç düşünmeksizin evi yıkmaya başlarsın.
- پس به دست خویش گیری تیشهای ** میزنی بر خانه بیاندیشهای
- Çünkü evi, definenin perdesi görürsün. Bilir, anlarsın ki bu bir tek tane, yüzlerce harmana mâni olmaktadır. 2535
- که حجاب گنج بینی خانه را ** مانع صد خرمن این یک دانه را
- Artık bu taneyi ateşe atarsın, erlik sıfatıyla sıfatlanır, er olursun.
- پس در آتش افکنی این دانه را ** پیش گیری پیشهی مردانه را
- Ey bir yaprak uğruna bağdan olan., sen, bir yaprağa kapılıp kalan ve bu yüzden üzümden mahrum olan kurda benziyorsun.
- ای به یک برگی ز باغی مانده ** همچو کرمی برگش از رز رانده
- Fakat Allah’ın lütfu ve keremi, bu kurdu uyandırınca bilgisizlik ejderhası seni yer, siler süpürür!
- چون کرم این کرم را بیدار کرد ** اژدهای جهل را این کرم خورد
- Kurt, meyvalarla, ağaçlarla dolu bir bağ kesilir. İşte bahtı, talihi iyi olanlar, böyle bir değişikliğe nail olurlar!
- کرم کرمی شد پر از میوه و درخت ** این چنین تبدیل گردد نیکبخت
- Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi diledim hadisi kutsinin tefsiri
- تفسیر کنت کنزا مخفیا فاحببت ان اعرف
- Evi yık, bu Yemen akilciyle yüz binlerce ev yapılır! 2540
- خانه بر کن کز عقیق این یمن ** صد هزاران خانه شاید ساختن
- Hazine, ev altındadır, ev yıkılmadıkça ele geçmesine çare yok., evi yıkmaktan ürkme, durma!
- گنج زیر خانه است و چاره نیست ** از خرابی خانه مندیش و مهایست
- Çünkü bu hazinenin ele geçecek bir parasıyla zahmetsiz, meşakkatsiz binlerce ev yapılabilir.
- که هزاران خانه از یک نقد گنج ** توان عمارت کرد بیتکلیف و رنج
- Nihayet bu ev zaten viran olacak, altındaki hazine de apaçık meydana çıkacak!
- عاقبت این خانه خود ویران شود ** گنج از زیرش یقین عریان شود
- Fakat o vakit hazine senin olmaz, çünkü o ele geçen ganimet, ruhun evi yıkma ücretidir.
- لیک آن تو نباشد زانک روح ** مزد ویران کردنستش آن فتوح
- insan, ancak çalıştığını kazanır. o işten hiçbir ücrete sahip olamayınca, 2545
- چون نکرد آن کار مزدش هست لا ** لییس للانسان الا ما سعی
- Artık, eyvanlar olsun., böyle bir ay bulut altındaymış da görmedim!
- دست خایی بعد از آن تو کای دریغ ** این چنین ماهی بد اندر زیر میغ
- İyilik edip bana söylenen sözleri tutmadım, attık hazine gitti, elim bomboş diye elini ısırır, hayıflanır durursun!
- من نکردم آنچ گفتند از بهی ** گنج رفت و خانه و دستم تهی
- Meselâ; sen ücretle bir ev kiralarsın, fakat o evi satın alsan bile senin mülkün değildir ki!
- خانهی اجرت گرفتی و کری ** نیست ملک تو به بیعی یا شری
- Bu evde iş işleyesin diye kira müddeti, eceline kadardır.
- این کری را مدت او تا اجل ** تا درین مدت کنی در وی عمل
- Dükkânda eskicilik, yamacılık edersin, fakat bu dükkânının altında iki maden gömülüdür! 2550
- پارهدوزی میکنی اندر دکان ** زیر این دکان تو مدفون دو کان
- Bu dükkân kiralıktır. Çabuk ol, kazmayı al da dibini kaz!
- هست این دکان کرایی زود باش ** تیشه بستان و تکش را میتراش
- Birdenbire kazma madene rastlasın da dükkândan da kurtul, yamacılıktan da!
- تا که تیشه ناگهان بر کان نهی ** از دکان و پارهدوزی وا رهی
- Yamacılık dediğin nedir? Su içmek, yemek yemek, bu yamalarla köhne hırkanı yamar durursun!
- پارهدوزی چیست خورد آب و نان ** میزنی این پاره بر دلق گران
- Bu beden hırkası daima yırtılır. Sen de bu yemekle, içmekle onu yamarsın!
- هر زمان میدرد این دلق تنت ** پاره بر وی میزنی زین خوردنت
- Ey talihi yaver padişah soyundan gelen, kendine gel de yamacılıktan utan! 2555
- ای ز نسل پادشاه کامیار ** با خود آ زین پارهدوزی ننگ دار
- Bu dükkânın dibini bir parçacık kaz da o iki maden, başını yüceltsin!
- پارهای بر کن ازین قعر دکان ** تا برآرد سر به پیش تو دو کان
- Bu kiralık evin kira müddeti bitmeden kendine gel. Yoksa bu müddet biter, sen de ondan bir fayda elde edemezsin!
- پیش از آن کین مهلت خانهی کری ** آخر آید تو نخورده زو بری
- Sonra dükkân sahibi, seni dükkândan çıkarır; bu dükkânı da hazineyi elde etmek için yıkar.
- پس ترا بیرون کند صاحب دکان ** وین دکان را بر کند از روی کان
- Sen gâh hasretle başına vurursun; gâh ham sakalını yolar durursun!
- تو ز حسرت گاه بر سر میزنی ** گاه ریش خام خود بر میکنی
- Yazıklar olsun; bu dükkân benimdi. Kör müydüm ki buradan bir fayda elde etmedim! 2560
- کای دریغا آن من بود این دکان ** کور بودم بر نخوردم زین مکان
- Yazıklar olsun, bu bizimdi yel götürdü! Biz kullara da ebediyen hasretlere düşüp eyvahlar olsun demek kaldı dersin!
- ای دریغا بود ما را برد باد ** تا ابد یا حسرتا شد للعباد
- İnsanın, yaradılışında olan zekâ ve düşüncelerine aldanarak peygamberlerin bilgisi olan gayb bilgisini istememesi
- غره شدن آدمی به ذکاوت و تصویرات طبع خویشتن و طلب ناکردن علم غیب کی علم انبیاست
- Ben evde bir süs, bir nakış gördüm de o evin sevgisiyle kararsız bir hale geldim;
- دیدم اندر خانه من نقش و نگار ** بودم اندر عشق خانه بیقرار
- Gizli hazineden haberim bile olmadı., yoksa kazma, elimde çiçek demeti kesilirdi!
- بودم از گنج نهانی بیخبر ** ورنه دستنبوی من بودی تبر
- Ah, o zaman kazmanın hakkını verseydim şimdi gamdan kurtulmuş olurdum!
- آه گر داد تبر را دادمی ** این زمان غم را تبرا دادمی
- Gözümü nakşa, takmış, çocuklar gibi aşk oyunlarına dalıp kalmıştım! 2565
- چشم را بر نقش میانداختم ** همچو طفلان عشقها میباختم
- O muradına erişmiş hakim, sen bir çocuksun. Evde nakışlarla, suretlerle dolu diyerek ne de doğru, ne de güzel söylemiştir.
- پس نکو گفت آن حکیم کامیار ** که تو طفلی خانه پر نقش و نگار
- İlâhiname de çok vasiyetlerde bulunmuş, tozu dumana ver, varlığının kökünü kazı demiştir.
- در الهینامه بس اندرز کرد ** که بر آر دودمان خویش گرد