- Hadiste gelmiştir: Mümin duada Allah’a yalvarır, cehennemden aman diler ya..
- در حدیث آمدی که مومن در دعا ** چون امان خواهد ز دوزخ از خدا
- Cehennem de canla başla ondan aman diler Yarabbi, beni falandan uzak et der. 2715
- دوزخ از وی هم امان خواهد به جان ** که خدایا دور دارم از فلان
- Cinsiyet cazibesini şimdi bir gör hele, bakalım sen hangi cinstensin; küfür cinsinden mi, iman cinsinden mi?
- جاذبهی جنسیتست اکنون ببین ** که تو جنس کیستی از کفر و دین
- Haman'a meylin varsa Haman'dansın. Musa'ya meylin varsa Sübhan'dan!
- گر بهامان مایلی هامانیی ** ور به موسی مایلی سبحانیی
- İkisine de mailsen, iki cinsten de katışığın var... Nefisle akıl, ikisi de sende karışık!
- ور بهر و مایلی انگیخته ** نفس و عقلی هر دوان آمیخته
- İkisi de savaşta, kendine gel, kendine! Çalış da manalar, suretlere üstün olsun!
- هر دو در جنگند هان و هان بکوش ** تا شود غالب معانی بر نقوش
- 2720.Düşmanını her an bozguna uğramış, mağlûp olmuş göresin. Savaş âleminde bu sevinç kâfidir doğrusu! 2720
- در جهان جنگ شادی این بسست ** که ببینی بر عدو هر دم شکست
- O inatçı suratlı Firavun, nihayet Haman'a kabalıkla bu sözleri söyledi.
- آن ستیزهرو بسختی عاقبت ** گفت با هامان برای مشورت
- Allah Kelim' inin vaatlerini anlattı, o sapığı kendisine mahrem etti!
- وعدههای آن کلیمالله را ** گفت و محرم ساخت آن گمراه را
- Firavun'un, Musa aleyhiselâm'a iman etme hususunda veziri Haman'a danışması
- مشورت کردن فرعون با وزیرش هامان در ایمان آوردن به موسی علیهالسلام
- Firavun, Haman'ı tenha bulunca bunları anlattı. Haman, sıçrayıp yakasını yırttı.
- گفت با هامان چون تنهااش بدید ** جست هامان و گریبان را درید
- O melun naralar attı, ağladı... Kavuğunu, sarığını yere attı.
- بانگها زد گریهها کرد آن لعین ** کوفت دستار و کله را بر زمین
- 2725.Dedi ki: Böyle küstahça ve abes sözleri nasıl, oldu da padişahın yüzüne karşı söyledi? 2725
- که چگونه گفت اندر روی شاه ** این چنین گستاخ آن حرف تباه
- Sen, bütün âlemi hükmüne almış, işini, bahtın yardımı ile altın haline getirmişsin.
- جمله عالم را مسخر کرده تو ** کار را با بخت چون زر کرده تو
- Padişahlar, inatsız, ısrarsız doğudan da sana vergi getirmedeler, batıdan da!
- از مشارق وز مغارب بیلجاج ** سوی تو آرند سلطانان خراج
- Ey ulu padişah, bütün padişahlar, sevinçle senin kapının eşiğini öpüyorlar!
- پادشاهان لب همی مالند شاد ** بر ستانهی خاک تو این کیقباد
- Düşmanın atı, atımızı gördü mü sopa görmeden yüz çevirmede!
- اسپ یاغی چون ببیند اسپ ما ** رو بگرداند گریزد بی عصا
- Şimdiye dek âlemin tapındığı, secde ettiği sendin., şimdi kulların en aşağısı mı olacaksın? 2730
- تاکنون معبود و مسجود جهان ** بودهای گردی کمینهی بندگان
- Bir efendinin kula tapmasındansa binlerce defa ateşe atılması daha hoş!
- در هزار آتش شدن زین خوشترست ** که خداوندی شود بندهپرست
- Hayır buna imkân yok! Ey Çin ülkesini bile hükmü altına alan padişahım, önce beni öldür de seni bu halde görmeyeyim!
- نه بکش اول مرا ای شاه چین ** تا نبیند چشم من بر شاه این
- Padişahım, önce benim boynumu vur da bu alçalmayı gözlerim görmesin!
- خسروا اول مرا گردن بزن ** تا نبیند این مذلت چشم من
- Böyle bir şey olmamıştır ya, fakat olmasın da! Yer, gök olacak, gökyüzü yer ha!
- خود نبودست و مبادا این چنین ** که زمین گردون شود گردون زمین
- Kullarımız, bizimle kapı yoldaşı olacaklar, esirlerimiz, gönüllerimizi yaralayacak, öyle mi? 2735
- بندگانمان خواجهتاش ما شوند ** بیدلانمان دلخراش ما شوند
- Düşmanların gözleri aydın olacak da dost körleşecek. Sonra da bize mezarın dibi, gül bahçesi kesilecek ha!
- چشمروشن دشمنان و دوست کور ** گشت ما را پس گلستان قعر گور
- Allah lanet etsin, Haman'ın sözlerinin bayağılığı
- تزییف سخن هامان علیهاللعنه
- Hamam, dostla düşmanı tanımıyor, tavlayı körcesine ters oynuyordu.
- دوست از دشمن همی نشناخت او ** نرد را کورانه کژ میباخت او
- A melun, senin düşmanın senden başkası değil., kinine uyup da suçsuzlara düşman deme!
- دشمن تو جز تو نبود این لعین ** بیگناهان را مگو دشمن به کین
- Sence bu körü hal devlettir... Yani evveli "Dev-koş", sonu da "Let- dayak ye!"
- پیش تو این حالت بد دولتست ** که دوادو اول و آخر لتست
- Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur gider! 2740
- گر ازین دولت نتازی خز خزان ** این بهارت را همی آید خزان
- Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür, sonunda hepsinin de başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
- مشرق و مغرب چو تو بس دیدهاند ** که سر ایشان ز تن ببریدهاند
- Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî edebilirler?
- مشرق و مغرب که نبود بر قرار ** چون کنند آخر کسی را پایدار
- Korkudan, zindana girmekten ürkme yüzünden halk, sana birkaç günceğiz yaltaklandı, onunla öğünüyorsun ha!
- تو بدان فخر آوری کز ترس و بند ** چاپلوست گشت مردم روز چند
- Fakat halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.
- هر کرا مردم سجودی میکنند ** زهر اندر جان او میآکنند
- 2745.Bir kere devlet, yüz çevirdi, bir kere bahtı döndü mü kendisine secde edenin kendisini zehirlediğini o da anlar, bilgi sahibi olan adam da! 2745
- چونک بر گردد ازو آن ساجدش ** داند او کان زهر بود و موبدش
- Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki serkeşlikle dağ gibi başkaldırmıştır!
- ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنک از سرکشی شد چون که او
- Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır, o şarapla aptal kişi sarhoş olur.
- این تکبر زهر قاتل دان که هست ** از می پر زهر شد آن گیج مست
- Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını sallar ama
- چون می پر زهر نوشد مدبری ** از طرب یکدم بجنباند سری
- Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
- بعد یکدم زهر بر جانش فتد ** زهر در جانش کند داد و ستد
- Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o zehir neler etti? 2750
- گر نذاری زهریاش را اعتقاد ** کو چه زهر آمد نگر در قوم عاد
- Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana hapseder!
- چونک شاهی دست یابد بر شهی ** بکشدش یا باز دارد در چهی
- Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda bulunur!
- ور بیابد خستهی افتاده را ** مرهمش سازد شه و بدهد عطا
- O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
- گر نه زهرست آن تکبر پس چرا ** کشت شه را بیگناه و بیخطا
- Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
- وین دگر را بی ز خدمت چون نواخت ** زین دو جنبش زهر را شاید شناخت
- Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz! 2755
- راهزن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد
- Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
- خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
- Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
- چون شکسته میرهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
- Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
- آن کهی کو داشت از کان نقد چند ** گشت پاره پاره از زخم کلند
- Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!
- تیغ بهر اوست کو را گردنیست ** سایه که افکندست بر وی زخم نیست
- Ululuk, fazla ateştir a azgın... Kardeş, kendini ateşe nasıl atıyorsun ki? 2760
- مهتری نفطست و آتش ای غوی ** ای برادر چون بر آذر میروی
- Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
- هر چه او هموار باشد با زمین ** تیرها را کی هدف گردد ببین
- Fakat yerden başkaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
- سر بر آرد از زمین آنگاه او ** چون هدفها زخم یابد بی رفو
- Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir, halk, nihayet bu merdivenden düşer!
- نردبان خالق این ما و منیست ** عاقبت زین نردبان افتادنیست