English    Türkçe    فارسی   

4
2740-2789

  • Bu devletten sürüne sürtüne kaçmazsan şu baharın daima güz olur gider! 2740
  • Doğu ve batı, senin gibi niceleri görmüştür, sonunda hepsinin de başı, bedeninden kesilmiş gitmiştir!
  • Doğuyla batının bile kararı yokken nasıl olur da bir adamı ebedî edebilirler?
  • Korkudan, zindana girmekten ürkme yüzünden halk, sana birkaç günceğiz yaltaklandı, onunla öğünüyorsun ha!
  • Fakat halk, kime secde ederse onun canını zehirliyor demektir.
  • 2745.Bir kere devlet, yüz çevirdi, bir kere bahtı döndü mü kendisine secde edenin kendisini zehirlediğini o da anlar, bilgi sahibi olan adam da! 2745
  • Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki serkeşlikle dağ gibi başkaldırmıştır!
  • Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır, o şarapla aptal kişi sarhoş olur.
  • Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını sallar ama
  • Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
  • Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o zehir neler etti? 2750
  • Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana hapseder!
  • Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda bulunur!
  • O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
  • Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
  • Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz! 2755
  • Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
  • Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
  • Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
  • Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!
  • Ululuk, fazla ateştir a azgın... Kardeş, kendini ateşe nasıl atıyorsun ki? 2760
  • Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
  • Fakat yerden başkaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
  • Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir, halk, nihayet bu merdivenden düşer!
  • Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa daha aptaldır. Çünkü düşünce onun kemikleri daha beter kırılır!
  • Bunlar fer'i lerdir. Asıllarıyla şudur: Yücelik, Allah' ya şirk koşmadır! 2765
  • Ölmedin de onunla ditilmedin mi ona ortak olmaya, ülke ve devlet kazanmaya savaşan bir düşmansın!
  • Fakat onunla dirildin mi, zaten dirilen odur... Bu, tam birliktir; nerde şerik oluş?
  • Fakat bunu işlerinin aynasında gör. Çünkü bunu sözle, dedikoduyla anlayamazsın!
  • İçimdekini söylersem çok ciğerleri kan kesiliverir!
  • Artık bu kadarını kâfi göreyim, zaten anlayanlara bu, yeter... Köyde kimse varsa iki kere seslendim işte! 2770
  • Hâsılı Haman, o kötü sözlerle böyle bir yolu Firavun' a kesti!
  • Devlet lokması da ağzına kadar gelmişti. Haman, Firavun'un boğazını kesiverdi!
  • Firavun'un harmanını o, yele verdi. Hiçbir padişahın böyle veziri olmasın!
  • Musa aleyhisselâm'ın Haman'ın sözlerinin tesiriyle Firavun'un imana gelmesinden ümidini kesmesi
  • Musa dedi ki: Ben sana lütuflar gösterdim, cömertliklerde bulundum, fakat ne yapayım? Allah, sana kısmet etmemiş!
  • Hakikî olmayan padişahlığı ne el bil, ne yen! 2775
  • Çalma, çırpma padişahlık, cansız, gönülsüz ve gözsüzdür.
  • Sana padişahlığı halk verdiyse borç alır gibi yine senden alır!
  • İğreti padişahlığı Allah' ya ver de Allah sana herkesin kabul edeceği hakikî bir padişahlık versin!
  • Arap beylerinin, ülkeyi ve devlet! Aramızda bölüşelim de kavga, gürültü kalmasın diye Mustafa aleyhisselâm'a müracaatları, Mustafa aleyhisselâm'ın "Ben, bu beyliği yapmaya memurum" diye cevap vermesi, iki tarafın da birbirleriyle bahse girişmeleri
  • Arap beyleri toplanıp Peygamber' in yanına gelerek çekişmeye başladılar.
  • Dediler ki: Sen bir beysin... Bizim de her birimiz birer beyiz! Şu beyliği bölüşelim, ülkenin sana düşen kısmını al! 2780
  • Her birimiz, kendisine düşen bölüğe razı olsun; sen de artık bizim hissemizden el yıka!
  • Peygamber dedi ki: Bana beyliği Allah verdi... O, bana başbuğluk ve mutlak bir beylik ihsan etti.
  • Buyurdu ki: Bu devir, Ahmed’in devridir, bu zaman, Ahmed’in zamanı... Kendinize gelin de onun emrine uyun!
  • Kavim, biz de Allah’ın takdiri ile hükmediyoruz... Bize de beyliği veren Allah’tır dedi.
  • Peygamber fakat dedi... Allah, bana beyliği bir mülk olarak verdi, sizeyse bir vesileyle iğreti. 2785
  • Benim beyliğim kıyamete dek bakidir... İğreti beylikse çabucak geçip gider!
  • Kavim “ey emîr... Çok söyleme; üstün olduğunu iddia ediyorsun, delilin nedir?” dediler.
  • Derhal Allah’ın kahır emri ile gökyüzünde bir bulut peydahlandı. Sel bastı, bütün o civarı kapladı.
  • O pek korkunç sel şehre yüz tuttu... Şehirliler feryat ederek korkudan kaçışmaya başladılar.