Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır, o şarapla aptal kişi sarhoş olur.
این تکبر زهر قاتل دان که هست ** از می پر زهر شد آن گیج مست
Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını sallar ama
چون می پر زهر نوشد مدبری ** از طرب یکدم بجنباند سری
Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
بعد یکدم زهر بر جانش فتد ** زهر در جانش کند داد و ستد
Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o zehir neler etti?2750
گر نذاری زهریاش را اعتقاد ** کو چه زهر آمد نگر در قوم عاد
Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana hapseder!
چونک شاهی دست یابد بر شهی ** بکشدش یا باز دارد در چهی
Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda bulunur!
ور بیابد خستهی افتاده را ** مرهمش سازد شه و بدهد عطا
O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
گر نه زهرست آن تکبر پس چرا ** کشت شه را بیگناه و بیخطا
Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
وین دگر را بی ز خدمت چون نواخت ** زین دو جنبش زهر را شاید شناخت
Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz!2755
راهزن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد
Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
چون شکسته میرهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
آن کهی کو داشت از کان نقد چند ** گشت پاره پاره از زخم کلند
Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!
تیغ بهر اوست کو را گردنیست ** سایه که افکندست بر وی زخم نیست
Ululuk, fazla ateştir a azgın... Kardeş, kendini ateşe nasıl atıyorsun ki?2760
مهتری نفطست و آتش ای غوی ** ای برادر چون بر آذر میروی
Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
هر چه او هموار باشد با زمین ** تیرها را کی هدف گردد ببین
Fakat yerden başkaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
سر بر آرد از زمین آنگاه او ** چون هدفها زخم یابد بی رفو
Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir, halk, nihayet bu merdivenden düşer!
نردبان خالق این ما و منیست ** عاقبت زین نردبان افتادنیست
Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa daha aptaldır. Çünkü düşünce onun kemikleri daha beter kırılır!
هر که بالاتر رود ابلهترست ** که استخوان او بتر خواهد شکست
Bunlar fer'i lerdir. Asıllarıyla şudur: Yücelik, Allah' ya şirk koşmadır!2765
این فروعست و اصولش آن بود ** که ترفع شرکت یزدان بود
Ölmedin de onunla ditilmedin mi ona ortak olmaya, ülke ve devlet kazanmaya savaşan bir düşmansın!
چون نمردی و نگشتی زنده زو ** یاغیی باشی به شرکت ملکجو
Fakat onunla dirildin mi, zaten dirilen odur... Bu, tam birliktir; nerde şerik oluş?
چون بدو زنده شدی آن خود ویست ** وحدت محضست آن شرکت کیست
Fakat bunu işlerinin aynasında gör. Çünkü bunu sözle, dedikoduyla anlayamazsın!
شرح این در آینهی اعمال جو ** که نیابی فهم آن از گفت و گو
İçimdekini söylersem çok ciğerleri kan kesiliverir!
گر بگویم آنچ دارم در درون ** بس جگرها گردد اندر حال خون
Artık bu kadarını kâfi göreyim, zaten anlayanlara bu, yeter... Köyde kimse varsa iki kere seslendim işte!2770
بس کنم خود زیرکان را این بس است ** بانگ دو کردم اگر در ده کس است
Hâsılı Haman, o kötü sözlerle böyle bir yolu Firavun' a kesti!
حاصل آن هامان بدان گفتار بد ** این چنین راهی بر آن فرعون زد
Devlet lokması da ağzına kadar gelmişti. Haman, Firavun'un boğazını kesiverdi!
لقمهی دولت رسیده تا دهان ** او گلوی او بریده ناگهان
Firavun'un harmanını o, yele verdi. Hiçbir padişahın böyle veziri olmasın!
خرمن فرعون را داد او به باد ** هیچ شه را این چنین صاحب مباد
Musa aleyhisselâm'ın Haman'ın sözlerinin tesiriyle Firavun'un imana gelmesinden ümidini kesmesi
نومید شدن موسی علیهالسلام از ایمام فرعون به تاثیر کردن سخن هامان در دل فرعون
Musa dedi ki: Ben sana lütuflar gösterdim, cömertliklerde bulundum, fakat ne yapayım? Allah, sana kısmet etmemiş!
گفت موسی لطف بنمودیم وجود ** خود خداوندیت را روزی نبود
Hakikî olmayan padişahlığı ne el bil, ne yen!2775
آن خداوندی که نبود راستین ** مر ورا نه دست دان نه آستین
Çalma, çırpma padişahlık, cansız, gönülsüz ve gözsüzdür.
آن خداوندی که دزدیده بود ** بی دل و بی جان و بی دیده بود
Sana padişahlığı halk verdiyse borç alır gibi yine senden alır!
آن خداوندی که دادندت عوام ** باز بستانند از تو همچو وام
İğreti padişahlığı Allah' ya ver de Allah sana herkesin kabul edeceği hakikî bir padişahlık versin!
ده خداوندی عاریت به حق ** تا خداوندیت بخشد متفق
Arap beylerinin, ülkeyi ve devlet! Aramızda bölüşelim de kavga, gürültü kalmasın diye Mustafa aleyhisselâm'a müracaatları, Mustafa aleyhisselâm'ın "Ben, bu beyliği yapmaya memurum" diye cevap vermesi, iki tarafın da birbirleriyle bahse girişmeleri
منازعت امیران عرب با مصطفی علیهالسلام کی ملک را مقاسمت کن با ما تا نزاعی نباشد و جواب فرمودن مصطفی علیهالسلام کی من مامورم درین امارت و بحث ایشان از طرفین
Arap beyleri toplanıp Peygamber' in yanına gelerek çekişmeye başladılar.
آن امیران عرب گرد آمدند ** نزد پیغامبر منازع میشدند
Dediler ki: Sen bir beysin... Bizim de her birimiz birer beyiz! Şu beyliği bölüşelim, ülkenin sana düşen kısmını al!2780
که تو میری هر یک از ما هم امیر ** بخش کن این ملک و بخش خود بگیر
Her birimiz, kendisine düşen bölüğe razı olsun; sen de artık bizim hissemizden el yıka!
هر یکی در بخش خود انصافجو ** تو ز بخش ما دو دست خود بشو
Peygamber dedi ki: Bana beyliği Allah verdi... O, bana başbuğluk ve mutlak bir beylik ihsan etti.
گفت میری مر مرا حق داده است ** سروری و امر مطلق داده است
Buyurdu ki: Bu devir, Ahmed’in devridir, bu zaman, Ahmed’in zamanı... Kendinize gelin de onun emrine uyun!
کین قران احمدست و دور او ** هین بگیرید امر او را اتقوا
Kavim, biz de Allah’ın takdiri ile hükmediyoruz... Bize de beyliği veren Allah’tır dedi.
قوم گفتندش که ما هم زان قضا ** حاکمیم و داد امیریمان خدا
Peygamber fakat dedi... Allah, bana beyliği bir mülk olarak verdi, sizeyse bir vesileyle iğreti.2785
گفت لیکن مر مرا حق ملک داد ** مر شما را عاریه از بهر زاد
Benim beyliğim kıyamete dek bakidir... İğreti beylikse çabucak geçip gider!
میری من تا قیامت باقیست ** میری عاریتی خواهد شکست
Kavim “ey emîr... Çok söyleme; üstün olduğunu iddia ediyorsun, delilin nedir?” dediler.
قوم گفتند ای امیر افزون مگو ** چیست حجت بر فزونجویی تو
Derhal Allah’ın kahır emri ile gökyüzünde bir bulut peydahlandı. Sel bastı, bütün o civarı kapladı.
در زمان ابری برآمد ز امر مر ** سیل آمد گشت آن اطراف پر
O pek korkunç sel şehre yüz tuttu... Şehirliler feryat ederek korkudan kaçışmaya başladılar.
رو به شهر آورد سیل بس مهیب ** اهل شهر افغانکنان جمله رعیب
Sınama zamanı gelmişti... Şüphenin kalkacağı hakikatin apaçık ortaya çıkacağı zamandı. Peygamber dedi ki:2790
گفت پیغامبر که وقت امتحان ** آمد اکنون تا گمارد گردد عیان
Her bey mızrağını atsın da şu sel dursun! Beyliğinizi bir sınayalım! Hepsi mızraklarını attılar.
هر امیری نیزهی خود در فکند ** تا شود در امتحان آن سیلبند
Mustafa’da elindeki sopayı, o buyruklar yürüten inanmayanları âciz bırakan sopayı attı.
پس قضیب انداخت در وی مصطفی ** آن قضیب معجز فرمان روا
O coşkun inatçı ve şiddetli sel, bütün o mızrakları saman çöpü gibi önüne katıp sürükledi.
نیزهها را همچو خاشاکی ربود ** آب تیز سیل پرجوش عنود
Bütün mızraklar kayboldu... Sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde duruyordu!
نیزهها گم گشت جمله و آن قضیب ** بر سر آب ایستاده چون رقیب
O sopanın himmetiyle o şiddetli sel, şehirden yüz çevirdi, başka bir tarafa akıp gitti.2795
ز اهتمام آن قضیب آن سیل زفت ** روبگردانید و آن سیلاب رفت
Bu büyük işi gören Arap beyleri, korkularından hep Mustafa’nın beyliğini tasdik ettiler.
چون بدیدند از وی آن امر عظیم ** پس مقر گشتند آن میران ز بیم