English    Türkçe    فارسی   

4
2809-2858

  • Yoksa benim dişlerimin arasında kalırsın... benim kahrımdan seni kimse kurtaramaz demektedir.
  • Tanrı’nın cehennemi nerede demeyesin diye bu, bir sopayken şimdi ejderha olmuştur. 2810
  • Tanrı kudretini bilip tanıyan cennetle cehennem nerede ki diye sormaz.
  • Tanrı, nereyi isterse orasını cehennem yapar... gökyüzünün yücelerini kuşa ökse ve tuzak haline getirir.
  • Dişlerine bir ağrı verir ki bu diş ağrısı cehennem, ejderha dersin. Yahut da tükürdüğünü bal haline kor... bu, cennet ve cennet elbiseleri dersin!
  • Dişlerinin dibinden şeker bitirir... bu suretle kaderin hükmünü anlar bilirsin!
  • Şu halde dişlerinle suçsuzları ısırma... çekinemeyeceğin, kurtulamayacağın silleyi düşün. 2815
  • Tanrı Nil’i Kıpti’lere kan haline getirdi... İsrail oğullarını da belâdan korudu.
  • Buna bak da Tanrının yoldaki aklı başında kişiyle sarhoşu ayırt ettiğini anla.
  • Nil bu ayırt edişi Tanrıdan öğrendi de buna ihsanlarda bulundu, öbürünü sıkıca bağladı.
  • Tanrı lûtfu, Nil’e akıl verdi... kahrı ise Kabil’i sersemleştirdi.
  • Keremiyle cansız şeylerde akıl yarattı... kahrı ile akıllının aklını aldı. 2820
  • Lûtfuyla cansız şeyde akıl peydahlandı... kahrı ile bilgi akıllardan kaçtı!
  • Emriyle oraya yağmur gibi akıl yağdı... bunun aklıysa Tanrı hışmını görüp kaçtı gitti!
  • Bulut, güneş, ay ve yücelerdeki yıldızlar... hepsi de bir nizamla gelirler, giderler.
  • Her biri, ancak vaktinde gelir... vaktini ne geciktirir, ne de erken gelip çatar.
  • Bunu nasıl oldu da peygamberlerden anlamadın sen?Onlar, taşa sopaya bilgi ihsan ettiler. 2825
  • Bunları gör de diğer cansız şeyleri de şüphesiz bir halde sopaya, taşa kıyas et!
  • Taşla sopanın itaati meydana çıkar, görünürde öbür cansız şeylerin halinde de haber verir...
  • Onlar da “Biz, Tanrı’yı biliriz, ona itaat ederiz... hepimiz de tesadüfen halk edilmiş abes şeyler değiliz” derler.
  • Nil suyuna bak da anla... boğarken iki ümmetin arasını ayırt etti ya!
  • Yer, nasıl Karun’u kahredip sömürdü; onu nasıl bildiyse Nil’i de öyle bilgi sahibi bil. 2830
  • Ay da öyle... emri duyunca derhal gökyüzünde yarıldı, ikiye bölündü ya.
  • Nerede bir ağaç ve taş varsa Mustafa’yı görünce apaçık selâm verdi ya! İşte cansızların hepsini de böyle bil, böyle tanı!
  • Tanrı varlığını inkâr eden ve âleme evvel, yok diyen Dehri’ye cevap
  • Dün birisi, âlem, sonradan yaratıldı... bu gökyüzü fânidir, vârisi Hak’dır diyordu.
  • Bir filozof dedi ki: Sonradan yaratıldığını nasıl biliyorsun? Yağmur,bulutun sonradan yaratıldığını nasıl bilir?
  • Bu değişip duran âlemden sen, bir zerre bile değilsin... öyle olduğu halde güneşin sonradan yaratıldığını ne bilirsin ki? 2835
  • Pislik içinde gömülü olan bir kurtcağız, yeryüzünün evvelini, sonunu nereden bilecek?
  • Sen bu sözü babandan duydun... taklitle aptallığından ona sarıldın?
  • Sonradan yaratıldığına delil nedir? söyle; yoksa sus, fazla söylenmeye kalkma!
  • Adam dedi ki: Bu derin denizde bir gün iki bölük halkın bahse giriştiklerini gördüm.
  • Onlar çekişir bahsederken halk onların başına üşüştü. 2840
  • Ben de kalabalığın arasına karıştım, onların sözlerini, hallerini anlamak için durdum, bekledim.
  • Bir bölüğü âlem fânidir... şüphe yok ki bu yapının bir yapıcısı var diyordu.
  • Öbür bölüğün bu âlem kadimdir, evveli yoktur, yaratıcısı yapıcısı da yoktur... varsa bile kendisidir diyordu.
  • Tanrıya inanan, yaratıcıyı inkar ettin... geceyle gündüzü getirip götüren ve rızk veren Tanrıya münkir oldun, dedi.
  • Filozof ben dedi... delilsiz sözü dinlemem, taklide ancak ahmak olan kapılır! 2845
  • Hadi delilini göster... yoksa bu âlemde delilsiz söz dinlemem ben!
  • Mümin dedi ki: Delil, canımdadır... canımın içinde gizli delilim var!
  • Senin gözün zayıftır, hilâli göremezsin; fakat ben görüyorum, bana kızma.
  • Dedikodu uzadıkça uzadı... dinleyenlerde bu bezenmiş âlemin başına, sonuna hayran olup kaldılar.
  • Mümin,dostum dedi... gönlümde bir delil var... bence, bu, âlemin sonradan yaratıldığına bir alâmet! 2850
  • İyice inanmışım... inancımın nişanesi de şu: İyice inanan ateşe bile girse,
  • Aşıklardaki aşk sırrı gibi ona bir ziyan gelmez, yanmaz, mahvolmaz!
  • Sözlerinin sırrı, ancak yüzümün sarılığından, zayıflığından anlaşılır.
  • Yanaklara akan kanlı göz yaşları, sevgilinin güzelliğine delildir.
  • Filozof, ben halkın hepsine de delil olamayan bu şeylere ehemmiyet vermem, bunları delil saymam, dedi. 2855
  • Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse girişseler... halis akçe, sen kalpsın; ben halisim, iyiyim dese,
  • Son sınama ateştir... bu iki arkadaş ateşe düştüler mi?
  • Halkın ileri gidenleri de hallerini anlar, alelâde olanları da... herkes, şüpheden kurtulur, onların ne olduklarını iyice anlar bilir.