Yemek meni içindir... meni de soy sop üretmek, gönlü gözü aydınlatmak içindir.
شهوت خوردن ز بهر آن منی ** آن منی از بهر نسل و روشنی
Fakat kısa görüşlü adam, ilk işten başka bir şey görmez... aklı yerde yetişen otlara benzer, yere mahkûmdur, gezmez dolaşamaz.2895
کندبینش مینبیند غیر این ** عقل او بیسیر چون نبت زمین
Otu, ha çağırmışsın,ha çağırmamışsın... ayağı toprağa kakılmış kalmıştır.
نبت را چه خوانده چه ناخوانده ** هست پای او به گل در مانده
Rüzgarın tesiri ile başını sallasa da baş sallanmasına aldanma.
گر سرش جنبد پیر باد رو ** تو به سر جنبانیش غره مشو
Başı, ey seher yeli, duyduk, peki der ama ayağı isyan ediyoruz bırak bizi der.
آن سرش گوید سمعنا ای صبا ** پای او گوید عصینا خلنا
Kısa görüşlüde gezip dolaşmayı bilmediğinden aşağılık kişiler gibi sürünüp gider... körler gibi Tanrıya dayanıp adım atar.
چون ندارد سیر میراند چون عام ** بر توکل مینهد چون کور گام
Savaşta Tanrıya dayanmaktan ne fayda çıkar ki? Bu tavla oynayan acemilerin Tanrıya dayanmasına benzer.2900
بر توکل تا چه آید در نبرد ** چون توکل کردن اصحاب نرد
Donup kalmamış olan keskin bakışlarsa, ileriyi delip gider, perdeleri yırtıp görür.
وآن نظرهایی که آن افسرده نیست ** جز رونده و جز درندهی پرده نیست
Bu bakışa sahip olanlar, on yıl sonra olacak şeyi şimdicik, hem de gözleri ile görürler.
آنچ در ده سال خواهد آمدن ** این زمان بیند به چشم خویشتن
Böylece herkes bakışı ve görüşü miktarınca gaybı da görür, geleceği de... hayrı da görür şerri de.
همچنین هر کس به اندازهی نظر ** غیب و مستقبل ببیند خیر وشر
Gözün önünde ardında bir hail kalmadı mı bütün dünya dümdüz olur, göz, gayp levhini bile okur.
چونک سد پیش و سد پس نماند ** شد گذاره چشم و لوح غیب خواند
Gözünü ardına çevirdi mi varlığın başladığı zamandan itibaren bütün macera ve âlemin yaradılışı gözüne görünür!2905
چون نظر پس کرد تا بدو وجود ** ماجرا و آغاز هستی رو نمود
Yer meleklerinin ululuk ıssı Tanrı ile babamızın halife olması hususunda bahse giriştiklerini duyar görür.
بحث املاک زمین با کبریا ** در خلیفه کردن بابای ما
Ön tarafa baktı mı mahşere kadar ne olacaksa onların da hepsi gözünün önünde canlanır.
چون نظر در پیش افکند او بدید ** آنچ خواهد بود تا محشر پدید
Şu halde arkaya bakınca aslın aslına kadar... önüne bakınca kıyamete kadar her şey gözüne apaçık görünür.
پس ز پس میبیند او تا اصل اصل ** پیش میبیند عیان تا روز فصل
Herkes gönlünün aydınlığı ve cilâsı nispetinde gaybı görür.
هر کسی اندازهی روشندلی ** غیب را بیند به قدر صیقلی
Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür.2910
هر که صیقل بیش کرد او بیش دید ** بیشتر آمد برو صورت پدید
Sen eğer bu arılık Tanrı lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır.
گر تو گویی کان صفا فضل خداست ** نیز این توفیق صیقل زان عطاست
O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
قدر همت باشد آن جهد و دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
Himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
واهب همت خداوندست و بس ** همت شاهی ندارد هیچ خس
Tanrının bir adamı bir işe ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men etmek değildir ki!
نیست تخصیص خدا کس را به کار ** مانع طوع و مراد و اختیار
Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını pırtısını toplar, küfür ve isyan semtine çeker.2915
لیک چون رنجی دهد بدبخت را ** او گریزاند به کفران رخت را
Talihli birisine bir zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir.
نیکبختی را چو حق رنجی دهد ** رخت را نزدیکتر وا مینهد
Kötü yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar.
بددلان از بیم جان در کارزار ** کرده اسباب هزیمت اختیار
Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına hücum ederler.
پردلان در جنگ هم از بیم جان ** حمله کرده سوی صف دشمنان
Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider.
رستمان را ترس و غم وا پیش برد ** هم ز ترس آن بددل اندر خویش مرد
Belâ ve can korkusu mihenktir... onun içindir yiğitler, tehlike anında korkaklardan ayırt edilirler.2920
چون محک آمد بلا و بیم جان ** زان پدید آید شجاع از هر جبان
Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a”Ey Musa,ben yaratıcı Tanrı,seni seviyorum”diye vahyetmesi
وحی کردن حق به موسی علیهالسلام کی ای موسی من کی خالقم تعالی ترا دوست میدارم
Tanrı Musa’nın gönlüne vahyetti: “Ey seçilmiş kişi ben seni seviyorum.”
گفت موسی را به وحی دل خدا ** کای گزیده دوست میدارم ترا
Musa ey kerem sahibi dedi: sebebini söyle de neyse onu arttırayım.
گفت چه خصلت بود ای ذوالکرم ** موجب آن تا من آن افزون کنم
Tanrı dedi ki: Çocuk,anası kendisine kızsa bile yine anasına sarılır!
گفت چون طفلی به پیش والده ** وقت قهرش دست هم در وی زده
Ondan başka birisinin varlığını bile bilmez... ondan mahmurdur, ondan sarhoş.
خود نداند که جز او دیار هست ** هم ازو مخمور هم از اوست مست
Anası ona bir sille indirse yine anasına gelir, ona sokulur.2925
مادرش گر سیلیی بر وی زند ** هم به مادر آید و بر وی تند
Ondan başka kimseden yardım istemez... bütün şerri de odur, bütün hayrı da o.
از کسی یاری نخواهد غیر او ** اوست جمله شر او و خیر او
Senin hatırında da hayırdan, şerden bizden başka kimse yok... başka yerlere dönüp bakmıyorsun bile!
خاطر تو هم ز ما در خیر و شر ** التفاتش نیست جاهای دگر
Benden başka ne varsa sence taştan, kerpiçten ibaret... ister çocuk olsun, ister genç, ister ihtiyar, hiç kimseye aldırış ettiğin yok.
غیر من پیشت چون سنگست و کلوخ ** گر صبی و گر جوان و گر شیوخ
Namazda “İyyake nâbüdü- yalnız sana taparız” ve belâ vakitlerinde “Senden başkasından yardım istemeyiz” demek de buna benzer.
همچنانک ایاک نعبد در حنین ** در بلا از غیر تو لانستعین
Bu “İyyake nâbüdü” lûgatte hasrdır ve ancak ziyanı gidermeye münhasırdır.2930
هست این ایاک نعبد حصر را ** در لغت و آن از پی نفی ریا
“İyyake nestaîn” de hasr içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrı’ya hasreder.
هست ایاک نستعین هم بهر حصر ** حصر کرده استعانت را و قصر
Yani bu ayetin mânası şudur: Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.
که عبادت مر ترا آریم و بس ** طمع یاری هم ز تو داریم و بس
Padişahın nedime kızması,birisinin şefaat ederek bağışlanmasını,dilemesi,padişahın bu şefaati kabulü,nedimin,neden şefaat ettin diye o adama incinmesi
خشم کردن پادشاه بر ندیم و شفاعت کردن شفیع آن مغضوب علیه را و از پادشاه درخواستن و پادشاه شفاعت او قبول کردن و رنجیدن ندیم از این شفیع کی چرا شفاعت کردی
Bir padişah, nedimlerinden birine kızdı, onun tozunu dumanına katmak, onu mahvetmek istedi.
پادشاهی بر ندیمی خشم کرد ** خواست تا از وی برآرد دود و گرد
Kılıcını kınından çekti, yaptığı hareketin cezasını verecek, nedimin başını kesecekti.
کرد شه شمشیر بیرون از غلاف ** تا زند بر وی جزای آن خلاف
Kimsede bir şey söyleme, yahut birisinin şefaat edip bağışlanmasını dilemeye kudret yoktu.2935
هیچ کس را زهره نه تا دم زند ** یا شفیعی بر شفاعت بر تند
Yalnız padişah yakınlarından İmadülmülk adlı birisi, Mustafa’casına şefaate kalkıştı;
جز عمادالملک نامی در خواص ** در شفاعت مصطفیوارانه خاص
Yerinden sıçrayıp hemen secdeye kapandı... padişah da derhal kılıcını elinden bıraktı..
بر جهید و زود در سجده فتاد ** در زمان شه تیغ قهر از کف نهاد
Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
گفت اگر دیوست من بخشیدمش ** ور بلیسی کرد من پوشیدمش
Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
چونک آمد پای تو اندر میان ** راضیم گر کرد مجرم صد زیان
Yüz binlerce kızgınlıktan geçebilirim... senin benim yanımda o derece bir değerin vardır.2940
صد هزاران خشم را توانم شکست ** که ترا آن فضل و آن مقدار هست
Senin yalvarmana aldırış etmezlikten gelemem... senin yalvarman benim yalvarmam demektir.
لابهات را هیچ نتوانم شکست ** زآنک لابهی تو یقین لابهی منست
Yerle gök birbirine karışsaydı bu adamı yine affetmezdim.
گر زمین و آسمان بر هم زدی ** ز انتقام این مرد بیرون نامدی
Vücudunun her zerresi, ayrı, ayrı yalvarsaydı yine başını kılıçtan kurtaramazdı.
ور شدی ذره به ذره لابهگر ** او نبردی این زمان از تیغ سر