English    Türkçe    فارسی   

4
2938-2987

  • Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
  • Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
  • Yüz binlerce kızgınlıktan geçebilirim... senin benim yanımda o derece bir değerin vardır. 2940
  • Senin yalvarmana aldırış etmezlikten gelemem... senin yalvarman benim yalvarmam demektir.
  • Yerle gök birbirine karışsaydı bu adamı yine affetmezdim.
  • Vücudunun her zerresi, ayrı, ayrı yalvarsaydı yine başını kılıçtan kurtaramazdı.
  • Fakat bağışladım diye seni minnetli bir hale getirmiyorum ha... yalnız benim yanımdaki değerinin anlatıyorum ey benim yanımdaki değerini anlatıyorum ey benim nedimim!
  • Bunu sen yapmadın, ben yaptım... ey sıfatları, bizim sıfatlarımızda görülmüş, ey varlığını bize vermiş olan nedim! 2945
  • Bu işi sen dileyerek yapmadın, içinden öyle geldi... seni bu işe sevk eden biziz... Çünkü ben, sana kendimi vermiş değilim, sen varlığını bana vermişsin!
  • “Sen atmadın o taşları... hakikatte Tanrı attı” ayetine mazhar olmuşsun... kendini köpük gibi dalgaya salıvermiş, bırakmışsın!
  • Mademki lâ oldun, illânın yanında ev kur... şaşılacak şey şu: Hem esirsin hem bey!
  • Ne verdiysen padişah verdi, sen vermedin... doğruyu Tanrı daha iyi bilir ya, ortada var olan ancak odur.
  • O nedim zahmetten belâdan kurtuldu, fakat bu şefaatçiye öyle bir incindi ki selâm bile vermez oldu. 2950
  • O ihlâs sahibi kişiden dostluğu kesti... yolda rastlasa yüzünü duvara döner, selâm vermezdi!
  • Kendisini kurtaran arkadaşına âdeta yabancı olmuştu... halk şaşırdı, bu iş, ağızlara yayıldı, hikaye gibi söylenmeye başlandı.
  • Herkes, deli değilse neden canını satın alan arkadaşı ile dostluktan vazgeçti.
  • O, onun başını kurtardı, canını satın aldı... ayağının bastığı yer toprak kesilmeliydi.
  • Halbuki bu tersine hareket etti, ondan vazgeçti, böyle bir dosta kin gütmeye başladı diyordu. 2955
  • Aralarını bulmak isteyen birisi onu kınadı da dedi ki: Böyle bir öğütçü dosta neden bu cefada bulunuyorsun?
  • Padişahın o has dostu, senin canını satın aldı, boynun vurulmadı, kurtuldun, fakat seni o kurtardı!
  • Kötülük bile yapsaydı kaçmaman gerekti... halbuki o temiz ve iyi dost, sana iyilikte bulundu!
  • Nedim dedi ki: Ben, canımı padişaha feda edecektim... o, neden araya girdi de şefaatte bulundu?
  • O anda ben Tanrıyla öyle bir haldeydim ki aramıza seçilmiş bir peygamber bile giremezdi! 2960
  • Padişahın kahrından başka bir rahmet istemem, ondan başka kimseye sığınamam.
  • Ben, padişaha yüz tutmuş, onu sevmiş, ondan başkasını yok bilmişim!
  • Kahrı ile başımı kesse bile bana altmış tane can bağışlar!
  • Benim işim başımla oynamak, arlıktan geçmektir... padişahımın işi de baş bağışlamaktır.
  • Padişahın eliyle kesilen başa ne mutlu... yazıklar olsun ondan başkasına eğilen başa ! 2965
  • Padişah kahreder de geceyi zift gibi karanlık bir hale sokarsa gece, öyle bir yüce dereceye erer ki binlerce bayram günü olmadan bile arlanır!
  • Padişahı gören kimsenin padişahın etrafında dönmesi kahrın da üstündedir, lûtfun da; küfürden de üstündür, dinden de!
  • Buna ait âlemde bir söz yoktur... gizlidir, gizlidir gizli!
  • Çünkü bu güzel ve temiz adlarla sözler, Âdem kirmanından zuhur etti.
  • “Allemel’esma” Âdem’e imamdı, fakat ayın lâm elbisesi ile değil! 2970
  • Âdem başına sudan,topraktan bir külâh koyunca o cana ait adların yüzü karardı.
  • Suyla topraktan mâna zuhur etsin diye cana ait adlar, harf ve nefes nikabiyle yüzlerini örttüler.
  • Söz, gerçi bir bakımdan mânayı açar ama on bakımdan da örter, gizler!
  • Halil’e Cebrail aleyhisselâm’ın “Hacetin var mı? Diye sorması,onun da “Var..var ama senden değil“ diye cevap vermesi
  • Ben, zamanın Halil’iyim, o da Cebrail’dir. Bela çağında onun kılavuzluğunu istemem ben!
  • O, Halil’e şefaat eden Cebrail’den edep öğrenmedi mi ki? Cebrail Tanrı Halil’ine 2975
  • “Muradın var mı? Söyle de yardım edeyim... yoksa derhal çekip gideyim”... deyince
  • İbrahim, “hayır... sen aradan çık. Hakikat meydana çıktıktan sonra vasıta zahmettir” dedi.
  • Peygamber bu dünya için kulları Tanrıya ulaştıran bir bağdır. Çünkü o müminlerle Tanrı arasında bir vasıtadır.
  • Fakat her gönül, gizli vahyi duyup işitseydi âlemde harf ve sese ne lüzum kalırdı?
  • Gerçi o, Tanrıdan mahvolmuştur, başsızdır... fakat benim işim ondan da ince! 2980
  • Onun yaptığı iş Tanrı işidir, ben ona göre zayıfım... doğru, fakat bu iş, yine bana pek kötü görünmede!
  • Halka lûtfun ta kendisi olan şey, yüce ve nazenin erlere kahırdır.
  • Şu halde halk, zahmet ve belâlar çekmeli de aradaki farkı görüp anlamalı!
  • Ey hakikî dost, mânayı anlamaya vasıta olan bu harfler, mânaya erişmiş adama göre dikendir, hordur hakîrdir!
  • Öyleyse saf ruhun harflerden kurtulması için pek çok belâlar çekmesi, pek anlayışlı olması lâzımdır. 2985
  • Fakat bazıları bu sesten büsbütün sağır kesilirler, bazıları ise daha yücedir, daha üstün olurlar!
  • Bu belâ Nil ırmağına benzer, iyilere sudur, kötülere kan!