- Musa tohum ekti, ekin bitti, kemale gelip başaklandı, güzelce, düzgünce yetişti...
- چونک موسی کشت و شد کشتش تمام ** خوشههااش یافت خوبی و نظام
- Orağı alıp biçmeye başladı. Gaybtan kulağına bir ses geldi:
- داس بگرفت و مر آن را میبرید ** پس ندا از غیب در گوشش رسید
- Neden ekiyor, besliyorsun da kemale gelince kesiyor, biçiyorsun?
- که چرا کشتی کنی و پروری ** چون کمالی یافت آن را میبری
- Musa dedi ki: Yarabbi, burada tane de var saman da... onun için kesiyorum. 3020
- گفت یا رب زان کنم ویران و پست ** که درینجا دانه هست و کاه هست
- Çünkü tanenin saman ambarına konması lâyık değil... saman da buğday ambarına konursa yazık olur!
- دانه لایق نیست درانبار کاه ** کاه در انبار گندم هم تباه
- Bu ikisini karıştırmak hikmete uygun olamaz. Mutlaka elerken ayırt etmek lâzım.
- نیست حکمت این دو را آمیختن ** فرق واجب میکند در بیختن
- Tanrı dedi ki: Bu bilgiyi sen kimden aldın da bir harman meydana getiriyorsun?
- گفت این دانش تو از کی یافتی ** که به دانش بیدری بر ساختی
- Musa,Tanrım bana bu temyizi sen verdin dedi... Tanrı dedi ki: Öyleyse bende nasıl olur da temyiz olmaz?
- گفت تمییزم تو دادی ای خدا ** گفت پس تمییز چون نبود مرا
- Halk arasında temiz ruhlar da var, topraklara bulanmış kara ruhlar da. 3025
- در خلایق روحهای پاک هست ** روحهای تیرهی گلناک هست
- Bu sedeflerin hepsi bir değil... birisinde inci var, öbüründe boncuk!
- این صدفها نیست در یک مرتبه ** در یکی درست و در دیگر شبه
- Buğdayları samandan ayırmak nasıl lâzımsa bu iyiyi de kötüyü de ayırmak vâcip.
- واجبست اظهار این نیک و تباه ** همچنانک اظهار گندمها ز کاه
- Bu âlem halkı, hikmet hazineleri gizli kalmasın, meydana çıksın diye yaratılmıştır.
- بهر اظهارست این خلق جهان ** تا نماند گنج حکمتها نهان
- Ben bir hazineydim dedi Tanrı, hem de gizli... bunu duy da cevherini kaybetme, meydana çıkar!
- کنت کنزا کنت مخفیا شنو ** جوهر خود گم مکن اظهار شو
- Hayvani ruhla cüz’i akıl,vehim ve hayal ayrana benzer..bakî olan ruhsa bu ayranda gizli olan yağa
- بیان آنک روح حیوانی و عقل جز وی و وهم و خیال بر مثال دوغند و روح کی باقیست درین دوغ همچون روغن پنهانست
- Ayran içinde yağ nasıl gizliyse, doğruluk cevherinde yalan da gizlidir. 3030
- جوهر صدقت خفی شد در دروغ ** همچو طعم روغن اندر طعم دوغ
- O yalanın, şu fâni tendir... doğrun da Tanrıya mensup olan can!
- آن دروغت این تن فانی بود ** راستت آن جان ربانی بود
- Yıllardır şu ten ayranı meydandadır da can yağı onda fâni ve değersiz bir hale gelmiştir.
- سالها این دوغ تن پیدا و فاش ** روغن جان اندرو فانی و لاش
- Nihayet Tanrı, bir elçi kulunu, ayranı yayığa koyup döven birisini gönderir de,
- تا فرستد حق رسولی بندهای ** دوغ را در خمره جنبانندهای
- Bende bir ben gizli olduğunu bileyim diye sıfatla hünerle o yayığı döver.
- تا بجنباند به هنجار و به فن ** تا بدانم من که پنهان بود من
- Yahut da zatından âdeta bir cüz olan bir kulunun sözünü izhar eder de o söz, vahiy arayan kişinin kulağına girer. 3035
- یا کلام بندهای کان جزو اوست ** در رود در گوش او کو وحی جوست
- Müminin kulağı, vahyimizi kavrar, beller... öyle kulak, insanı Hakk’a davet edenin eşidir, arkadaşıdır.
- اذن مومن وحی ما را واعیست ** آنچنان گوشی قرین داعیست
- Âdeta çocuğun kulağına benzer; anasının sözleriyle dolar da söze başlar, konuşur.
- همچنانک گوش طفل از گفت مام ** پر شود ناطق شود او درکلام
- Çocukta anlayan bir kulak olmazsa anasının sözünü duymaz, dilsiz olur.
- ور نباشد طفل را گوش رشد ** گفت مادر نشنود گنگی شود
- Anadan doğma sağır, daima dilsizdir de... söyleyen kişi, sözü önce anasından duymuştur.
- دایما هر کر اصلی گنگ بود ** ناطق آنکس شد که از مادر شنود
- Bil ki sağır ve dilsizin kulağı, âfetlerden bir âfettir... ne söz dinlemeye kabiliyeti vardır, ne de bellemeye. 3040
- دانک گوش کر و گنگ از آفتیست ** که پذیرای دم و تعلیم نیست
- Belletilmeden söyleyen Tanrıdır, çünkü onun sıfatları, sebeplerden ayrıdır.
- آنک بیتعلیم بد ناطق خداست ** که صفات او ز علتها جداست
- Yahut Âdem gibi ana ve dadı hicabı olmaksızın Tanrı telkini ile söyler.
- یا چو آدم کرده تلقینش خدا ** بیحجاب مادر و دایه و ازا
- Yahut da Tanrı belletmesiyle Mesih gibi doğar doğmaz konuşur.
- یا مسیحی که به تعلیم ودود ** در ولادت ناطق آمد در وجود
- Doğuşundaki zina ve fesat töhmetlerini reddetmek, zinadan doğmadığını anlatmak için dile gelir.
- از برای دفع تهمت در ولاد ** که نزادست از زنا و از فساد
- Çalışmada bir hareket gerek ki ayran, gönüldeki yağdan ayrılsın! 3045
- جنبشی بایست اندر اجتهاد ** تا که دوغ آن روغن از دل باز داد
- Yağ, ayran içinde âdeta yok gibidir de ayran, varlık alemine bayrak dikmiştir.
- روغن اندر دوغ باشد چون عدم ** دوغ در هستی برآورده علم
- Sen de var olarak görünen deriden ibarettir... fâni görünen yok mu?Asıl var olan odur işte!
- آنک هستت مینماید هست پوست ** وآنک فانی مینماید اصل اوست
- Yağlanmamış, eskimemiş ayranın varsa dövüp yağını çıkarmadıkça sakın harcama!
- دوغ روغن ناگرفتست و کهن ** تا بنگزینی بنه خرجش مکن
- Hemen onu bilgiyle elden ele alarak döndüre dur da gizlendiğini meydana çıkarsın.
- هین بگردانش به دانش دست دست ** تا نماید آنچ پنهان کرده است
- Çünkü bu fâni olan şey, bakînin delilidir... nitekim sarhoşların yalvarmaları da sâkiye delildir! 3050
- زآنک این فانی دلیل باقیست ** لابهی مستان دلیل ساقیست
- Buna dair başka bir misâl
- مثال دیگر هم درین معنی
- Bayraklardaki aslanların hareketi, gizli bir yelin varlığından haber verir.
- هست بازیهای آن شیر علم ** مخبری از بادهای مکتتم
- Yeller esmeseydi ölü aslan havada nasıl olur da hareket ederdi?
- گر نبودی جنبش آن بادها ** شیر مرده کی بجستی در هوا
- Aslanın hareketlerinden rüzgârın sabah yeli, yahut cenup rüzgârı olduğunu anlarsın... bu hareket, o gizli rüzgârı anlatır.
- زان شناسی باد را گر آن صباست ** یا دبورست این بیان آن خفاست
- Şu beden de bayraktaki aslana benzer... düşünce onu her an oynatır durur!
- این بدن مانند آن شیر علم ** فکر میجنباند او را دم به دم
- Doğudan gelen düşünce sabah yelidir... batıdan gelen ufunetli cenup yeli! 3055
- فکر کان از مشرق آید آن صباست ** وآنک از مغرب دبور با وباست
- Bu düşünce yelinin doğuşu, başka doğudur... bu düşünce yelinin batısı, o yandadır!
- مشرق این باد فکرت دیگرست ** مغرب این باد فکرت زان سرست
- Ay cansızdır, doğusu da cansız... fakat gönlün doğusu canlar canının canıdır!
- مه جمادست و بود شرقش جماد ** جان جان جان بود شرق فاد
- Gündüzün doğan şu güneş yok mu... iç âlemini aydınlatan güneşin doğuşundan bir kabuktur, onun bir aksidir ancak!
- شرق خورشیدی که شد باطنفروز ** قشر و عکس آن بود خورشید روز
- Çünkü ten, can yalımı olmadı mı ölür gider... artık onca ne gündüz vardır, ne gece!
- زآنک چون مرده بود تن بیلهب ** پیش او نه روز بنماید نه شب
- Beden olmaz, fakat ruh olursa gece ve gündüz bakîdir, düzenlidir. 3060
- ور نباشد آن چو این باشد تمام ** بیشب و بی روز دارد انتظام
- Nitekim göz, rüyada ay ve güneş olmadığı halde ayı da görür, güneşi de!
- همچنانک چشم میبیند به خواب ** بیمه و خورشید ماه و آفتاب
- Arkadaş uykumuz ölümün kardeşidir... bu kardeşe bak o kardeşi anla!
- نوم ما چون شد اخ الموت ای فلان ** زین برادر آن برادر را بدان
- Sana, rüya ölümün fer’idir derlerse sakın ha, hakikatine erişmedikçe bu sözü dinleme!
- ور بگویندت که هست آن فرع این ** مشنو آن را ای مقلد بییقین
- Ruhun uykuda öyle şeyler görür ki yirmi yıl uyanık kalsan onları göremezsin!
- میبیند خواب جانت وصف حال ** که به بیداری نبینی بیست سال
- Rüyanı tâbir ettirmek için bir hayli zaman bilgiç padişahlara koşar, 3065
- در پی تعبیر آن تو عمرها ** میدوی سوی شهان با دها
- Şu rüyanın tâbiri nedir diye sorarsın... böyle bir sırra fer’i demek köpekliktir!
- که بگو آن خواب را تعبیر چیست ** فرع گفتن این چنین سر را سگیست