English    Türkçe    فارسی   

4
3209-3258

  • Şu halde bununla buluşmak ondan ayrılmaktır... bu bedenin sıhhati, canın hastalığıdır.
  • پس وصال این فراق آن بود ** صحت این تن سقام جان بود
  • Bu geçitten ayrılmak müşküldür, o duraktan ayrılmaksa bil ki daha müşkül! 3210
  • سخت می‌آید فراق این ممر ** پس فراق آن مقر دان سخت‌تر
  • Nakıştan ayrılmak bile sana güç geliyor... nakkaşından ayrılmak ne kadar güç gelir ya!
  • چون فراق نقش سخت آید ترا ** تا چه سخت آید ز نقاشش جدا
  • Ey aşağılık dünya ayrılığına sabretmeyen dost, Tanrı ayrılığına nasıl sabredeceksin?
  • ای که صبرت نیست از دنیای دون ** چونت صبرست از خدا ای دوست چون
  • Bu kara sudan ayrılamıyorsun da Tanrı kaynağından ayrılmaya nasıl katlanıyorsun ya?
  • چونک صبرت نیست زین آب سیاه ** چون صبوری داری از چشمه‌ی اله
  • Bu kara suyu içmedikçe pek dinlenemiyor, esenleşemiyorsun... iyi kişilerden ve onların içtikleri kaynak suyundan ayrılınca halin ne olur?
  • چونک بی این شرب کم داری سکون ** چون ز ابراری جدا وز یشربون
  • Bir nefescik Tanrı güzelliğini görsen canın da ateşlere düşer, vücudun da! 3215
  • گر ببینی یک نفس حسن ودود ** اندر آتش افکنی جان و وجود
  • Ondan sonra bu suyu cife görürsün... Tanrı yakınlığının debdebesini gördün mü,
  • جیفه بینی بعد از آن این شرب را ** چون ببینی کر و فر قرب را
  • Şehzade gibi sevgiline kavuşursun... ayağındaki dikeni çıkarırsın!
  • هم‌چو شه‌زاده رسی در یار خویش ** پس برون آری ز پا تو خار خویش
  • Kendinden geçmeye çalış da hemencecik kendini bul... doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
  • جهد کن در بی‌خودی خود را بیاب ** زودتر والله اعلم بالصواب
  • Aklını başına devşir; her zaman kendinle eş olma... her an eşek gibi balçığa düşme.
  • هر زمانی هین مشو با خویش جفت ** هر زمان چون خر در آب و گل میفت
  • Bu sürçme, gözünün iyi görmeyişindendir... kör gibi inişi yokuşu göremiyorsun. 3220
  • از قصور چشم باشد آن عثار ** که نبیند شیب و بالا کور وار
  • Yusuf’un gömleğinin kokusunu kendine senet yap... çünkü onun kokusu gözleri aydın eder!
  • بوی پیراهان یوسف کن سند ** زانک بویش چشم روشن می‌کند
  • O gizli suretle o alındaki nur, peygamberlerin gözlerini uzakları görür bir hale getirmiştir.
  • صورت پنهان و آن نور جبین ** کرده چشم انبیا را دوربین
  • O yüzün nuru, insanı ateşten kurtarır... kendine gel de iğreti nura kâni olma.
  • نور آن رخسار برهاند ز نار ** هین مشو قانع به نور مستعار
  • Bu nur, insana ancak içinde bulunduğu zamanı gösterir; bedeni aklı ve ruhu uyuz eder.
  • چشم را این نور حالی‌بین کند ** جسم و عقل و روح را گرگین کند
  • Görünüşü nurdur ama hakikatte ateştir. Eğer ışık istiyorsan iki elini de bu nurdan çek! 3225
  • صورتش نورست و در تحقیق نار ** گر ضیا خواهی دو دست از وی بدار
  • Ancak içinde bulunduğu zamanı ve hali gören göz ve can, nereye giderse gitsin an be an yüzüstü düşer.
  • دم به دم در رو فتد هر جا رود ** دیده و جانی که حالی‌بین بود
  • Bu çeşit insanlar içinde uzağı gören olsa bile hünersizdir... görür ama uykuda uzağı nasıl görürse öyle görür.
  • دور بیند دوربین بی‌هنر ** هم‌چنانک دور دیدن خواب در
  • Dere kıyısında dudakların kupkuru... yatar uyursun; su aramak içinde seraba doğru koşup gidersin!
  • خفته باشی بر لب جو خشک‌لب ** می‌دوی سوی سراب اندر طلب
  • Uzaklarda serabı görür ona koşar... görüşüne âşık olur,
  • دور می‌بینی سراب و می‌دوی ** عاشق آن بینش خود می‌شوی
  • Uykuda arkadaşlarına gönlü gözü açık olan benim, perdeleri deler, her şeyi görürüm ben... 3230
  • می‌زنی در خواب با یاران تو لاف ** که منم بینادل و پرده‌شکاف
  • İşte bak, şimdi de o tarafta su gördüm... hadi, koşalım, oraya varalım diye atar tutarsın... halbuki o gördüğün seraptır senin.
  • نک بدان سو آب دیدم هین شتاب ** تا رویم آنجا و آن باشد سراب
  • Her adımda bu güzelim sudan biraz daha uzaklaşırsın... koşa, koşa seni aldatan o seraba gûya yaklaşır, fakat hakiki sudan uzak düşersin.
  • هر قدم زین آب تازی دورتر ** دو دوان سوی سراب با غرر
  • Azmin, bu sana gelmiş, akmış ulaşmış olan hakiki suya tam bir perde!
  • عین آن عزمت حجاب این شده ** که به تو پیوسته است و آمده
  • Nice kişiler vardır ki ulaşmak istedikleri yerden hareket eder oraya varmak için yola düşerler.
  • بس کسا عزمی به جایی می‌کند ** از مقامی کان غرض در وی بود
  • Uyuyan kişinin ne gördüğü şey işe yarar, ne söylediği lâf! Gördüğü şey de söylediği söz de bir hayalden başka bir şey değildir, ondan elini çek. 3235
  • دید و لاف خفته می‌ناید به کار ** جز خیالی نیست دست از وی بدار
  • Uykun gelmişse yolda uyu... Tanrı hakkı için, ancak Tanrı yolunda yat.
  • خوابناکی لیک هم بر راه خسپ ** الله الله بر ره الله خسپ
  • Olur ya, belki bir yolcu, rastlar da seni hayallerden, uykudan kurtarır.
  • تا بود که سالکی بر تو زند ** از خیالات نعاست بر کند
  • Uyuyan kişinin düşüncesi, kılı kırk yarsa fayda yok... o incelikle yine köy yolunu bulamaz.
  • خفته را گر فکر گردد هم‌چو موی ** او از آن دقت نیابد راه کوی
  • Uyuyan kişinin düşüncesi, ister iki kat olsun, ister üç kat... yine hata içinde hatadır, yine hat içinde hat.
  • فکر خفته گر دوتا و گر سه‌تاست ** هم خطا اندر خطا اندر خطاست
  • Ona hiç çekinmeden dalgalar gelir vurur da o, yine upuzun çöllerde koşar durur! 3240
  • موج بر وی می‌زند بی‌احتراز ** خفته پویان در بیابان دراز
  • Su, ona şah damarından yakındır da o susuzluktan yanar yakılır!
  • خفته می‌بیند عطشهای شدید ** آب اقرب منه من حبل الورید
  • Kıtlık yılında halk açlıktan ölürken müflis ve ayali kalabalık olduğu halde neşeli ve sevinçli olan zâhide;sevinç zamanı değil,yüzlerce baş sağlığı vermek zamanı deyince zâhidin umrumda bile değil demesi
  • حکایت آن زاهد کی در سال قحط شاد و خندان بود با مفلسی و بسیاری عیان و خلق می‌مردند از گرسنگی گفتندش چه هنگام شادیست کی هنگام صد تعزیت است گفت مرا باری نیست
  • Hani şunun gibi: Kıtlık yılında bir zâhid, bütün kavim ağlayıp sızlarken gülerdi.
  • هم‌چنان کن زاهد اندر سال قحط ** بود او خندان و گریان جمله رهط
  • Dediler ki: “Gülünecek yer değil... kıtlık, müminlerin kökünü kurutmada,
  • پس بگفتندش چه جای خنده است ** قحط بیخ مومنان بر کنده است
  • Rahmet bizden gözünü yumdu... ova, kızgın güneşin tesiri ile yandı, kavruldu!
  • رحمت از ما چشم خود بر دوختست ** ز آفتاب تیز صحرا سوختست
  • Bağlar üzümler simsiyah oldu... ne yerde bir nem var, ne yukarıda ne aşağıda. 3245
  • کشت و باغ و رز سیه استاده است ** در زمین نم نیست نه بالا نه پست
  • Halk, bu kıtlıktan, bu azaptan sudan çıkmış balık gibi onar onar, yüzer yüzer ölmede...
  • خل می‌میرند زین قحط و عذاب ** ده ده و صد صد چو ماهی دور از آب
  • Müslümanlara acımıyor musun? Müminler kardeştir... yağları da birdir etleri de... hepsi bir vücuttur.
  • بر مسلمانان نمی‌آری تو رحم ** مومنان خویشند و یک تن شحم و لحم
  • Bedende bir uzuv ağrıyıp incinse bütün beden ağrır, incinir... ister sulh çağında olsun, ister savaş; bu, budur.”
  • رنج یک جزوی ز تن رنج همه‌ست ** گر دم صلحست یا خود ملحمه‌ست
  • Zâhit dedi ki: Bu, sizin gözünüze kıtlık görünüyor... fakat bence yeryüzü cennet gibi, ben böyle görüyorum.
  • گفت در چشم شما قحطست این ** پیش چشمم چون بهشتست این زمین
  • Ben her ovada, her yerde ta bele kadar boyu atmış gürbüz başaklar görmekteyim. 3250
  • من همی‌بینم بهر دشت و مکان ** خوشه‌ها انبه رسیده تا میان
  • Başaklar seher yeli ile dalgalanmada... ova pırasayla dopdolu!
  • خوشه‌ها در موج از باد صبا ** پر بیابان سبزتر از گندنا
  • Acaba doğru mu diye sınıyor, elimi uzatıyor, onları yokluyor, tutuyorum... artık ben, nasıl elimi keser gözümü çıkartırım?
  • ز آزمون من دست بر وی می‌زنم ** دست و چشم خویش را چون بر کنم
  • A aşağılık kavim, siz, ten Firavununun dostusunuz... onun için Nil size kan görünmede.
  • یار فرعون تنید ای قوم دون ** زان نماید مر شما را نیل خون
  • Hemencecik akıl Musa’sına dost olasınız kan görmez, ırmak suyunu görürsünüz.
  • یار موسی خرد گردید زود ** تا نماند خون بینید آب رود
  • Babanla aranda bir şey geçti mi babanı köpek gibi görürsün, gözüne böyle görünür! 3255
  • با پدر از تو جفایی می‌رود ** آن پدر در چشم تو سگ می‌شود
  • Baban köpek değildir senin; o cefanın tesiri ile öyledir; öyle bir merhametli adam bile sana köpek görünür!
  • آن پدر سگ نیست تاثیر جفاست ** که چنان حرمت نظر را سگ نماست
  • Kardeşleri Yusuf’a haset ediyorlar kızıyorlardı... bu yüzden onu kurt şeklinde gördüler.
  • گرگ می‌دیدند یوسف را به چشم ** چونک اخوان را حسودی بود و خشم
  • Fakat babanla barıştın da kızgınlığın gitti mi köpek ortadan kalkar, baban, sana ateşli bir dost olur.
  • با پدر چون صلح کردی خشم رفت ** آن سگی شد گشت بابا یار تفت
  • Bütün âlem aklıküllün suretidir..aklıkülle aykırı hareket ettin,cefada bulundun mu dünya,senin gamını arttırır;nitekim babanla da çok defalar bozuştun mu onu gördükçe kederlenirsin,yüzünü görmek istemezsin,halbuki bundan önce gözünün nuruydu,canının huzuru!
  • بیان آنک مجموع عالم صورت عقل کلست چون با عقل کل بکژروی جفا کردی صورت عالم ترا غم فزاید اغلب احوال چنانک دل با پدر بد کردی صورت پدر غم فزاید ترا و نتوانی رویش را دیدن اگر چه پیش از آن نور دیده بوده باشد و راحت جان