English    Türkçe    فارسی   

4
335-384

  • Ona birisi miskler saçsa onu da kendisinden bilir, sevgilinin lütfundan değil! 335
  • (eksik)
  • Hâsılı ey gözü açık kişi, bu iki göz, sana yüzlerce anadır, yüzlerce baba!
  • Hele gönül gözü yok mu? O, bu göze nispetle yetmiş kat azizdir, yetmiş derece kuvvetlidir... Bu iki duygu gözü, onun nimetiyle geçinmededir.
  • Yazıklar olsun ki yol kesiciler oturmuşlar, dilime yüzlerce düğüm vurmuşlardır!
  • Ayağı bağlı olan, nasıl rahvan gidebilir! Ağır bir bağdır bu... Mazur gör! 340
  • Ey gönül, bu söz, kırık dökük geliyor. Bu söz incidir, Allah gayreti de değirmen.
  • İnci küçük ve kırık bile olsa hasta göze tutya olur.
  • Ey inci, kırıldığına acınma... Kırılmakla parlayacak apaydın olacaksın!
  • Böyle o kırık dökük söylenecek... Fakat Allah ganidir, sonunda onu düzgün bir hale getirir.
  • Buğday, kırıldı, ufalandıysa zayi olmadı ya... Un haline geldi de dükkâna girdi, ekmek oldu. 345
  • Ey âşık, senin de suçun belli oldu... Artık suyu yağı bırak da kırık dökük bir hale gel!
  • Âdem’in has çocuklarına mahsustur bu... Onlar, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” derler.
  • Sen de hacetini arz et, lânetlenmiş yüzsüz iblis gibi delil getirmeye kalkışma!
  • Yok, eğer yüzsüzlük, İblis’in ayıbını örttüyse sen de inada giriş, yüzsüzlükte bulun, bu yolda çalış, didin!
  • Ebucehil, Peygamber’den, kindar Oğuz Türk’ü gibi bir mucize istedi. 350
  • Fakat Allah Sıddık’ı mucize istemedi, bu yüzün sahibi zaten doğrudan başka bir şey söyleyemez ki dedi.
  • Sen nerede, senin gibi birisinin benliğe düşerek benim gibi bir sevgiliyi sınaması nerede?
  • Bir Yahudi’nin, Allah yüzünü ulu etsin Ali’ye “Eğer Allah’ın korumasına güveniyorsan kendini bu yapının üstünden at” demesi, Müminler emîri’nin ona cevabı
  • Allah’ı ululamayı bilmeyen bir inatçı, bir gün Murtaza’ya dedi ki:
  • “Peki yüksek bir yapının damındasın... Ey aklı başında olan, Allah’ın koruyacağını biliyorsun değil mi?”
  • Murtaza, evet dedi... O koruyucudur, ganidir... Bizim varlığımızı, bizi ta çocukluğumuzdan adamlığımıza kadar hep o korur, o görüp gözetir! 355
  • Yahudi, peki dedi... Mademki öyledir, kendini bu damdan aşağıya at... Allah’ın koruyuculuğuna tamamı ile güven!
  • Kendini aşağıya at da ben de adamakıllı inandığını anlayayım, güzelim inanışını, deliliyle göreyim!
  • Müminler emiri ona dedi ki: sus, defol git de bu cüret yüzünden canın belaya sataşmasın!
  • Kulun, iptilalara düşerek Allah’ı sınaması hiç yaraşır mı?
  • A nadan, a budala, kulun ne haddi vardır ki edepsizliğe kalkışıp Allah’ı sınamaya girişsin? 360
  • Sınama Allah’a yaraşır... O, kullarını her an sınar durur.
  • Bu sınamayla da içimizde gizlediğimiz inanışlarımızı bize apaçık gösterir.
  • Âdem, bu suçla, bu hata ile Hakk’ı sınadım dedi mi hiç?
  • “Padişahım, senin hilmin nereye kadardır? Onu görmek istedim” gibi bir söz söyledi mi hiç? Ah, bu mecal kimde var, kimde?
  • Senin aklın şaşmış, pek sersemlemişsin... özrün günahından beter! 365
  • Gök kubbeyi yücelteni sınamak ha! Sen, bunu ne bilirsin ki?
  • A hayrı, şerri bilmeyen, sen kendini sına, başkasını değil!
  • Kendini sınadın mı başkalarını sınamadanvazgeçersin.
  • Şeker parçası olduğunu bildin mi, şeker yapılan ve satılan yere layık olduğunu da bilirsin.
  • Sınamaksızın şunu bil ki Allah, yersiz, zamansız şeker göndermez sana. 370
  • Sınamaksızın şunu bil ki eğer başsan Allah, seni ayakkabı konan yere göndermez!
  • Akıllı kişi, hiç değerli bir inciyi abdes hane de sidik gölcüğüne atar mı?
  • Anlayışlı hâkim bile buğdayı saman ambarına göndermez.
  • Mürit, önden giden, kılavuz olan şeyhi sınamaya kalkışırsa eşektir.
  • Din yolunda onu sınamaya kalkıştın mı a hakikatten haberi olmayan, sen sınanmış olursun... 375
  • Senin cüretin, senin bilgisizliğin çırçıplak olur, âleme yayılır... Yoksa o, bu araştırmayla nereden anlaşılır; nasıl meydana çıkar?
  • A yiğidim, bir zerre, kalkar da dağı tartmağa girişirse terazisi parçalanır gider!
  • Onlarda kendi akıllarınca bir terazi düzenler de Allah erini o teraziyle tartmağa kalkarlar!
  • Hâlbuki o, akıl terazisine bile sığmaz... Akıl terazisini bile kırar, parçalar!
  • Onu sınamak, ona emrine göre hükmetmek gibidir... Öyle bir padişaha buyruk buyurtmaya kalkışma sakın! 380
  • Hiç ressamlar, öyle bir ressamı sınayabilir, öyle bir ressama hüküm yürütebilir mi?
  • Eğer ressama bir sınama belirdiyse, ressam bir sınama bilgisine sahip olsaydı onu da çizen yine o ressam değil midir?
  • Artık o ressamın bilgisindeki suretlere nazaran bu ressamın çizdiği suret nedir ki?
  • Sana bir sınama vesvesesi geldi mi onu kötü talih bil... Gelip çatmış, boynunu vurmuştur!