Dünya da böyledir; uyuyanın gördüğü rüya gibidir. Rüya görenin, gördüğü şeyleri devam edip gidecek sandığı gibi, gaflet uykusunda bulunanlar da, dünyayı sürüp gidecek sanırlar. (T.M.)
همچنان دنیا که حلم نایمست ** خفته پندارد که این خود دایمست
Ama ansızın ecel sabahı zuhur edince, zan ve hile karanlığından kurtulur. (T.M.)3655
تا بر آید ناگهان صبح اجل ** وا رهد از ظلمت ظن و دغل
خندهاش گیرد از آن غمهای خویش ** چون ببیند مستقر و جای خویش
Bu dünya uykusunda gördüğün düşlerin hepsi, mahşer gününde, birer birer peyda olacaktır. (T.M.)
هر چه تو در خواب بینی نیک و بد ** روز محشر یک به یک پیدا شود
Dünya uykusunda ne yapmış isen, o uyanıklık âleminde sana aşikâr olacaktır. (T.M.)
آنچ کردی اندرین خواب جهان ** گرددت هنگام بیداری عیان
Sakın bu rüyada kötülük etmenin tabiri yoktur sanma! (T.M.)
تا نپنداری که این بد کردنیست ** اندرین خواب و ترا تعبیر نیست
Ey esir ve fakire zulmeden! Belki, senin rüyada, yani dünyada gülüşün, uyandığın mahşer gününde ağlama ve içine çekme halinde tabir edilecektir. (T.M.)3660
بلک این خنده بود گریه و زفیر ** روز تعبیر ای ستمگر بر اسیر
Rüyadaki ağlayışını, dert ve gam ile inleyişini ise, uyanıklıkta meserret bil! (T.M.)
گریه و درد و غم و زاری خود ** شادمانی دان به بیداری خود
Ey Yusufların dersini yırtan, ey acizlere zulmetmiş olan kimse! O ağır uykudan, kurt olarak uyanırsın! (T.M.)
ای دریده پوستین یوسفان ** گرگ بر خیزی ازین خواب گران
گشته گرگان یک به یک خوهای تو ** میدرانند از غضب اعضای تو
Kısastan sonra ölürsün ama ölümünden sonra da, o kan uyumaz. “Artık ben öldüm, kurtuldum” deme! (T.M.)
خون نخسپد بعد مرگت در قصاص ** تو مگو که مردم و یابم خلاص
Bu dünyanın kısası, âlemin nizamı için bir çaredir. Ahiretteki kısasa nispetle, oyuncak gibidir. (T.M.)3665
این قصاص نقد حیلتسازیست ** پیش زخم آن قصاص این بازیست
Dünyadaki ceza, ahiretteki cezaya nispetle oyuncak gibi kaldığı için, Cenab-ı Hakk, dünyaya “Oyun” demiştir. (T.M.)
زین لعب خواندست دنیا را خدا ** کین جزا لعبست پیش آن جزا
این جزا تسکین جنگ و فتنهایست ** آن چو اخصا است و این چون ختنهایست
بیان آنک خلق دوزخ گرسنگانند و نالانند به حق کی روزیهای ما را فربه گردان و زود زاد به ما رسان کی ما را صبر نماند
Ya Musa! Bu sözün sonu gelmez. Bırak, o eşekler çayırda otlasınlar. (T.M.)
این سخن پایان ندارد موسیا ** هین رها کن آن خران را در گیا
Hepsi de, o güzelim otlardan semirsinler. Haberin olsun ki, cehennemde, bunca azgın ve kızgın kurtlarımız lokma beklerler. (T.M.)
تا همه زان خوش علف فربه شوند ** هین که گرگانند ما را خشممند
Bütün o kurtlar, feryat edip duruyor. Bu eşekler ise, onlar için makbul birer yiyecektir. (T.M.)3670
نالهی گرگان خود را موقنیم ** این خران را طعمهی ایشان کنیم
Hoş nefesinin kimyası, bu eşekleri insan etmek istedi. (T.M.)
این خران را کیمیای خوش دمی ** از لب تو خواست کردن آدمی
Sen onları, lütuf ve cömertliğinle birçok defa davet ettin. Fakat (T.M.)
تو بسی کردی به دعوت لطف و جود ** آن خران را طالع و روزی نبود
Artık onlara nimet yorganını ört ki, çabucak gaflet uykusuna dalsınlar. (T.M.)
پس فرو پوشان لحاف نعمتی ** تا بردشان زود خواب غفلتی
تا چو بجهند از چنین خواب این رده ** شمع مرده باشد و ساقی شده
Onların azgınlığı, sana hayret verdi. Ama onlar ceza günü, sana tabiî olmadıklarına hasret çekeceklerdir. (T.M.)3675
داشت طغیانشان ترا در حیرتی ** پس بنوشند از جزا هم حسرتی
Bizim adaletimiz zuhura gelince, her çirkin ve kötüye layık olan cezayı verir. (T.M.)
تا که عدل ما قدم بیرون نهد ** در جزا هر زشت را درخور دهد
Apaçık göremedikleri bir padişah, gizlice onlarla yaşıyordu. (T.M.)
که آن شهی که میندیدندیش فاش ** بود با ایشان نهان اندر معاش
Sendeki ruh ve akıl gibi, onlar da seninledir ama asla onları göremezsin. (T.M.)
چون خرد با تست مشرف بر تنت ** گر چه زو قاصر بود این دیدنت
O ise, senin hareketini, duruşunu görür. (T.M.)
نیست قاصر دیدن او ای فلان ** از سکون و جنبشت در امتحان
Ne şaşılacak şeydir ki, bu böyleyken, sen akıl ve ruhu yaratanın seninle oluşunu caiz görmezsin! (T.M.)3680
چه عجب گر خالق آن عقل نیز ** با تو باشد چون نهای تو مستجیز
Bir kimse, akıldan gaflet ederek bir kötülükte bulunur. Sonra, aklı onu kınar ve ayıplar. (T.M.)
از خرد غافل شود بر بد تند ** بعد آن عقلش ملامت میکند
Sen aklından gaflet ettiğin halde, aklın senden gafil değildir. Onun seni ayıplaması, seninle beraber olduğundandır. (T.M.)
تو شدی غافل ز عقلت عقل نی ** کز حضورستش ملامت کردنی
Eğer akıl, seninle beraber olmayıp gafil bulunsaydı, yaptığın kötülüğü nasıl görür ve sana ayıplayış sillesini nasıl vururdu. (T.M.)
گر نبودی حاضر و غافل بدی ** در ملامت کی ترا سیلی زدی
ور ازو غافل نبودی نفس تو ** کی چنان کردی جنون و تفس تو
O halde aklın usturlap aleti gibidir ki, onunla varlık güneşinin yakınlığını bilirsin. (T.M.)3685
پس تو و عقلت چو اصطرلاب بود ** زین بدانی قرب خورشید وجود
Aklın sana yakınlığı ve sendeki varlığı bile, anlatılmaz haldeyken ve o yolda, akıldan bahsedilmezken bile, Hakk’ın sana yakınlığındaki keyfiyetsizlik, daha yücedir. (T.M.)
قرب بیچونست عقلت را به تو ** نیست چپ و راست و پس یا پیش رو
قرب بیچون چون نباشد شاه را ** که نیابد بحث عقل آن راه را
Parmağındaki hareket, parmağının önünden, ardından, sağından, solundan değildir. (T.M.)
نیست آن جنبش که در اصبع تراست ** پیش اصبع یا پسش یا چپ و راست
Uyku ve ölüm halinde, o hareket parmaktan gider... Uyanınca, yine avdet eder. (T.M.)
وقت خواب و مرگ از وی میرود ** وقت بیداری قرینش میشود
O hareket, parmağına hangi yoldan geliyor? Nitekim o olmasa, parmağının faydası kalmaz. (T.M.)3690
از چه ره میآید اندر اصبعت ** که اصبعت بی او ندارد منفعت
Gözünde ve gözbebeğinde olan görüş nuru, altı cihetten de gelmiyor. Fakat hangi yolla geliyor? (T.M.)
نور چشم و مردمک در دیدهات ** از چه ره آمد به غیر شش جهت
Halk âlemi, cihetlidir; emir ve sıfatlar âlemi ise, bila cihettir. (T.M.)
عالم خلقست با سوی و جهات ** بیجهت دان عالم امر و صفات
Güzelim! Emir âlemini cihetsiz bil! Emir âlemi cihetsiz olunca, onun sahibi bulunan Cenab-ı Hakk, elbette cihetten münezzehtir. (T.M.)
بیجهت دان عالم امر ای صنم ** بیجهتتر باشد آمر لاجرم
Akıl, âlem-i emirden bulunduğu cihetle, cihetsiz olunca, Alam-ül Beyan olan Allah, akıldan üstün akıl, candan üstün candır. (T.M.)
بیجهت بد عقل و علام البیان ** عقلتر از عقل و جانتر هم ز جان
Hiçbir mahluk, ona alakasız değildir. Lakin bu alaka, keyfiyetsizdir. (T.M.)3695
بیتعلق نیست مخلوقی بدو ** آن تعلق هست بیچون ای عمو
Zira ruhta ne kavuşma vardır, ne ayrılma... Fakat zan, ayrılmak ve kavuşmaktan başka bir şey bilmez! (T.M.)
زانک فصل و وصل نبود در روان ** غیر فصل و وصل نندیشد گمان
Ayrılma ve kavuşmadan başka bir delil ara. Lakin kavuşma ile ayrılmadan başka delil aramak, hastayı teskin eylemez. (T.M.)
غیر فصل و وصل پی بر از دلیل ** لیک پی بردن بننشاند غلیل
Asıldan uzaksan, yakınlığa doğru daima iz ara ki, sendeki erlik damarı, seni vuslata götürsün. (T.M.)
پی پیاپی میبر ار دوری ز اصل ** تا رگ مردیت آرد سوی وصل
Bu manevî alakayı, akıl nasıl anlayabilir? Çünkü o, ayrılığa ve bitişik olmaya bağlıdır. (T.M.)
این تعلق را خرد چون ره برد ** بستهی فصلست و وصلست این خرد
Bundan dolayı, Hz. Mustafa s.a.v. “Allah’ın zatına dair mübahase etmeyin” diye, bize vasiyet etmiştir. (T.M.)3700
زین وصیت کرد ما را مصطفی ** بحث کم جویید در ذات خدا
Zatı ve mahiyeti ile tefekkür edilebilen şeylere karşı olan bakış ve görüş, Hakk’ın zatına olamaz ve göremez. (T.M.)
آنک در ذاتش تفکر کردنیست ** در حقیقت آن نظر در ذات نیست
Çünkü düşünenin zannı ve düşüncesi, ancak yola taalluk eder. O zan ve düşünce ile Zat-ı ilahî arasında ise, yüzbinlerce perde vardır. (T.M.)
هست آن پندار او زیرا به راه ** صد هزاران پرده آمد تا اله
Herkes bir perde ile örtülmüştür. “Hakk’ın hakikatine vasıl oldum” zannı, kendi vehmidir. (T.M.)
هر یکی در پردهای موصول خوست ** وهم او آنست که آن خود عین هوست