English    Türkçe    فارسی   

4
3660-3709

  • Ey esir ve fakire zulmeden! Belki, senin rüyada, yani dünyada gülüşün, uyandığın mahşer gününde ağlama ve içine çekme halinde tabir edilecektir. (T.M.) 3660
  • Rüyadaki ağlayışını, dert ve gam ile inleyişini ise, uyanıklıkta meserret bil! (T.M.)
  • Ey Yusufların dersini yırtan, ey acizlere zulmetmiş olan kimse! O ağır uykudan, kurt olarak uyanırsın! (T.M.)
  • Kısastan sonra ölürsün ama ölümünden sonra da, o kan uyumaz. “Artık ben öldüm, kurtuldum” deme! (T.M.)
  • Bu dünyanın kısası, âlemin nizamı için bir çaredir. Ahiretteki kısasa nispetle, oyuncak gibidir. (T.M.) 3665
  • Dünyadaki ceza, ahiretteki cezaya nispetle oyuncak gibi kaldığı için, Cenab-ı Hakk, dünyaya “Oyun” demiştir. (T.M.)
  • Ya Musa! Bu sözün sonu gelmez. Bırak, o eşekler çayırda otlasınlar. (T.M.)
  • Hepsi de, o güzelim otlardan semirsinler. Haberin olsun ki, cehennemde, bunca azgın ve kızgın kurtlarımız lokma beklerler. (T.M.)
  • Bütün o kurtlar, feryat edip duruyor. Bu eşekler ise, onlar için makbul birer yiyecektir. (T.M.) 3670
  • Hoş nefesinin kimyası, bu eşekleri insan etmek istedi. (T.M.)
  • Sen onları, lütuf ve cömertliğinle birçok defa davet ettin. Fakat (T.M.)
  • Artık onlara nimet yorganını ört ki, çabucak gaflet uykusuna dalsınlar. (T.M.)
  • Uykudan sıçrayıp kalkınca, onlar, mumu sönmüş ve sakiyi gitmiş bulsunlar. (T.M.)
  • Onların azgınlığı, sana hayret verdi. Ama onlar ceza günü, sana tabiî olmadıklarına hasret çekeceklerdir. (T.M.) 3675
  • Bizim adaletimiz zuhura gelince, her çirkin ve kötüye layık olan cezayı verir. (T.M.)
  • Apaçık göremedikleri bir padişah, gizlice onlarla yaşıyordu. (T.M.)
  • Sendeki ruh ve akıl gibi, onlar da seninledir ama asla onları göremezsin. (T.M.)
  • O ise, senin hareketini, duruşunu görür. (T.M.)
  • Ne şaşılacak şeydir ki, bu böyleyken, sen akıl ve ruhu yaratanın seninle oluşunu caiz görmezsin! (T.M.) 3680
  • Bir kimse, akıldan gaflet ederek bir kötülükte bulunur. Sonra, aklı onu kınar ve ayıplar. (T.M.)
  • Sen aklından gaflet ettiğin halde, aklın senden gafil değildir. Onun seni ayıplaması, seninle beraber olduğundandır. (T.M.)
  • Eğer akıl, seninle beraber olmayıp gafil bulunsaydı, yaptığın kötülüğü nasıl görür ve sana ayıplayış sillesini nasıl vururdu. (T.M.)
  • O halde aklın usturlap aleti gibidir ki, onunla varlık güneşinin yakınlığını bilirsin. (T.M.) 3685
  • Aklın sana yakınlığı ve sendeki varlığı bile, anlatılmaz haldeyken ve o yolda, akıldan bahsedilmezken bile, Hakk’ın sana yakınlığındaki keyfiyetsizlik, daha yücedir. (T.M.)
  • Parmağındaki hareket, parmağının önünden, ardından, sağından, solundan değildir. (T.M.)
  • Uyku ve ölüm halinde, o hareket parmaktan gider... Uyanınca, yine avdet eder. (T.M.)
  • O hareket, parmağına hangi yoldan geliyor? Nitekim o olmasa, parmağının faydası kalmaz. (T.M.) 3690
  • Gözünde ve gözbebeğinde olan görüş nuru, altı cihetten de gelmiyor. Fakat hangi yolla geliyor? (T.M.)
  • Halk âlemi, cihetlidir; emir ve sıfatlar âlemi ise, bila cihettir. (T.M.)
  • Güzelim! Emir âlemini cihetsiz bil! Emir âlemi cihetsiz olunca, onun sahibi bulunan Cenab-ı Hakk, elbette cihetten münezzehtir. (T.M.)
  • Akıl, âlem-i emirden bulunduğu cihetle, cihetsiz olunca, Alam-ül Beyan olan Allah, akıldan üstün akıl, candan üstün candır. (T.M.)
  • Hiçbir mahluk, ona alakasız değildir. Lakin bu alaka, keyfiyetsizdir. (T.M.) 3695
  • Zira ruhta ne kavuşma vardır, ne ayrılma... Fakat zan, ayrılmak ve kavuşmaktan başka bir şey bilmez! (T.M.)
  • Ayrılma ve kavuşmadan başka bir delil ara. Lakin kavuşma ile ayrılmadan başka delil aramak, hastayı teskin eylemez. (T.M.)
  • Asıldan uzaksan, yakınlığa doğru daima iz ara ki, sendeki erlik damarı, seni vuslata götürsün. (T.M.)
  • Bu manevî alakayı, akıl nasıl anlayabilir? Çünkü o, ayrılığa ve bitişik olmaya bağlıdır. (T.M.)
  • Bundan dolayı, Hz. Mustafa s.a.v. “Allah’ın zatına dair mübahase etmeyin” diye, bize vasiyet etmiştir. (T.M.) 3700
  • Zatı ve mahiyeti ile tefekkür edilebilen şeylere karşı olan bakış ve görüş, Hakk’ın zatına olamaz ve göremez. (T.M.)
  • Çünkü düşünenin zannı ve düşüncesi, ancak yola taalluk eder. O zan ve düşünce ile Zat-ı ilahî arasında ise, yüzbinlerce perde vardır. (T.M.)
  • Herkes bir perde ile örtülmüştür. “Hakk’ın hakikatine vasıl oldum” zannı, kendi vehmidir. (T.M.)
  • Bu yüzden, anlayışın idraki yanılmasın diye, Hz. Peygamber (T.M.)
  • Vehminde edepsizlik bulunan kimseyi, Rabbin hışmı baş aşağı (T.M.) 3705
  • Baş aşağı oluş, aşağılara doğru gitmektir. Hâlbuki böyle olan kimse, kendisini yükseliyorum zanneder. (T.M.)
  • Allah’ın şaşılacak kudretini ve garip mahlukatını düşünün de, yüceliği karşısında, kendinizi kaybedin! (T.M.)
  • Cenab-ı Hakk’ın kemal sıfatını düşünen kimse, sakalını, bıyığını kaybeder. (T.M.)