Onların azgınlığı, sana hayret verdi. Ama onlar ceza günü, sana tabiî olmadıklarına hasret çekeceklerdir. (T.M.)3675
داشت طغیانشان ترا در حیرتی ** پس بنوشند از جزا هم حسرتی
Bizim adaletimiz zuhura gelince, her çirkin ve kötüye layık olan cezayı verir. (T.M.)
تا که عدل ما قدم بیرون نهد ** در جزا هر زشت را درخور دهد
Apaçık göremedikleri bir padişah, gizlice onlarla yaşıyordu. (T.M.)
که آن شهی که میندیدندیش فاش ** بود با ایشان نهان اندر معاش
Sendeki ruh ve akıl gibi, onlar da seninledir ama asla onları göremezsin. (T.M.)
چون خرد با تست مشرف بر تنت ** گر چه زو قاصر بود این دیدنت
O ise, senin hareketini, duruşunu görür. (T.M.)
نیست قاصر دیدن او ای فلان ** از سکون و جنبشت در امتحان
Ne şaşılacak şeydir ki, bu böyleyken, sen akıl ve ruhu yaratanın seninle oluşunu caiz görmezsin! (T.M.)3680
چه عجب گر خالق آن عقل نیز ** با تو باشد چون نهای تو مستجیز
Bir kimse, akıldan gaflet ederek bir kötülükte bulunur. Sonra, aklı onu kınar ve ayıplar. (T.M.)
از خرد غافل شود بر بد تند ** بعد آن عقلش ملامت میکند
Sen aklından gaflet ettiğin halde, aklın senden gafil değildir. Onun seni ayıplaması, seninle beraber olduğundandır. (T.M.)
تو شدی غافل ز عقلت عقل نی ** کز حضورستش ملامت کردنی
Eğer akıl, seninle beraber olmayıp gafil bulunsaydı, yaptığın kötülüğü nasıl görür ve sana ayıplayış sillesini nasıl vururdu. (T.M.)
گر نبودی حاضر و غافل بدی ** در ملامت کی ترا سیلی زدی
ور ازو غافل نبودی نفس تو ** کی چنان کردی جنون و تفس تو
O halde aklın usturlap aleti gibidir ki, onunla varlık güneşinin yakınlığını bilirsin. (T.M.)3685
پس تو و عقلت چو اصطرلاب بود ** زین بدانی قرب خورشید وجود
Aklın sana yakınlığı ve sendeki varlığı bile, anlatılmaz haldeyken ve o yolda, akıldan bahsedilmezken bile, Hakk’ın sana yakınlığındaki keyfiyetsizlik, daha yücedir. (T.M.)
قرب بیچونست عقلت را به تو ** نیست چپ و راست و پس یا پیش رو
قرب بیچون چون نباشد شاه را ** که نیابد بحث عقل آن راه را
Parmağındaki hareket, parmağının önünden, ardından, sağından, solundan değildir. (T.M.)
نیست آن جنبش که در اصبع تراست ** پیش اصبع یا پسش یا چپ و راست
Uyku ve ölüm halinde, o hareket parmaktan gider... Uyanınca, yine avdet eder. (T.M.)
وقت خواب و مرگ از وی میرود ** وقت بیداری قرینش میشود
O hareket, parmağına hangi yoldan geliyor? Nitekim o olmasa, parmağının faydası kalmaz. (T.M.)3690
از چه ره میآید اندر اصبعت ** که اصبعت بی او ندارد منفعت
Gözünde ve gözbebeğinde olan görüş nuru, altı cihetten de gelmiyor. Fakat hangi yolla geliyor? (T.M.)
نور چشم و مردمک در دیدهات ** از چه ره آمد به غیر شش جهت
Halk âlemi, cihetlidir; emir ve sıfatlar âlemi ise, bila cihettir. (T.M.)
عالم خلقست با سوی و جهات ** بیجهت دان عالم امر و صفات
Güzelim! Emir âlemini cihetsiz bil! Emir âlemi cihetsiz olunca, onun sahibi bulunan Cenab-ı Hakk, elbette cihetten münezzehtir. (T.M.)
بیجهت دان عالم امر ای صنم ** بیجهتتر باشد آمر لاجرم
Akıl, âlem-i emirden bulunduğu cihetle, cihetsiz olunca, Alam-ül Beyan olan Allah, akıldan üstün akıl, candan üstün candır. (T.M.)
بیجهت بد عقل و علام البیان ** عقلتر از عقل و جانتر هم ز جان
Hiçbir mahluk, ona alakasız değildir. Lakin bu alaka, keyfiyetsizdir. (T.M.)3695
بیتعلق نیست مخلوقی بدو ** آن تعلق هست بیچون ای عمو
Zira ruhta ne kavuşma vardır, ne ayrılma... Fakat zan, ayrılmak ve kavuşmaktan başka bir şey bilmez! (T.M.)
زانک فصل و وصل نبود در روان ** غیر فصل و وصل نندیشد گمان
Ayrılma ve kavuşmadan başka bir delil ara. Lakin kavuşma ile ayrılmadan başka delil aramak, hastayı teskin eylemez. (T.M.)
غیر فصل و وصل پی بر از دلیل ** لیک پی بردن بننشاند غلیل
Asıldan uzaksan, yakınlığa doğru daima iz ara ki, sendeki erlik damarı, seni vuslata götürsün. (T.M.)
پی پیاپی میبر ار دوری ز اصل ** تا رگ مردیت آرد سوی وصل
Bu manevî alakayı, akıl nasıl anlayabilir? Çünkü o, ayrılığa ve bitişik olmaya bağlıdır. (T.M.)
این تعلق را خرد چون ره برد ** بستهی فصلست و وصلست این خرد
Bundan dolayı, Hz. Mustafa s.a.v. “Allah’ın zatına dair mübahase etmeyin” diye, bize vasiyet etmiştir. (T.M.)3700
زین وصیت کرد ما را مصطفی ** بحث کم جویید در ذات خدا
Zatı ve mahiyeti ile tefekkür edilebilen şeylere karşı olan bakış ve görüş, Hakk’ın zatına olamaz ve göremez. (T.M.)
آنک در ذاتش تفکر کردنیست ** در حقیقت آن نظر در ذات نیست
Çünkü düşünenin zannı ve düşüncesi, ancak yola taalluk eder. O zan ve düşünce ile Zat-ı ilahî arasında ise, yüzbinlerce perde vardır. (T.M.)
هست آن پندار او زیرا به راه ** صد هزاران پرده آمد تا اله
Herkes bir perde ile örtülmüştür. “Hakk’ın hakikatine vasıl oldum” zannı, kendi vehmidir. (T.M.)
هر یکی در پردهای موصول خوست ** وهم او آنست که آن خود عین هوست
Bu yüzden, anlayışın idraki yanılmasın diye, Hz. Peygamber (T.M.)
پس پیمبر دفع کرد این وهم از او ** تا نباشد در غلط سوداپز او
Vehminde edepsizlik bulunan kimseyi, Rabbin hışmı baş aşağı (T.M.)3705
وانکه اندر وهم او ترک ادب ** بیادب را سرنگونی داد رب
Baş aşağı oluş, aşağılara doğru gitmektir. Hâlbuki böyle olan kimse, kendisini yükseliyorum zanneder. (T.M.)
سرنگونی آن بود کو سوی زیر ** میرود پندارد او کو هست چیر
زانک حد مست باشد این چنین ** کو نداند آسمان را از زمین
Allah’ın şaşılacak kudretini ve garip mahlukatını düşünün de, yüceliği karşısında, kendinizi kaybedin! (T.M.)
در عجبهااش به فکر اندر روید ** از عظیمی وز مهابت گم شوید
Cenab-ı Hakk’ın kemal sıfatını düşünen kimse, sakalını, bıyığını kaybeder. (T.M.)
چون ز صنعش ریش و سبلت گم کند ** حد خود داند ز صانع تن زند
O kimse, candan ve gönülden: “Ben seni övemem” demekten başka bir şey yapamaz. Çünkü Zat-ı ilahînin beyanı, sayıdan ve hesaptan ötedir. (T.M.)3710
جز که لا احصی نگوید او ز جان ** کز شمار و حد برونست آن بیان
Zülkarneyn'in Kafdağına gitmesi ve "Ey Kafdağı, bize Allah'nın ululuğundan bahset" demesi, dağın da "Onun ululuğu söze gelmez.. o ululuk karşısında anlayışlar yok olur" diye cevap vermesi, Zülkarneyn'in "Bari hatırında olan ve sence söylemesi kolay bulunan Allah sanatlarından bahset" diye yalvarması.
رفتن ذوالقرنین به کوه قاف و درخواست کردن کی ای کوه قاف از عظمت صفت حق ما را بگو و گفتن کوه قاف کی صفت عظمت او در گفت نیاید کی پیش آنها ادراکها فدا شود و لابه کردن ذوالقرنین کی از صنایعش کی در خاطر داری و بر تو گفتن آن آسانتر بود بگوی
Zülkarneyn, Kaf dağına gitti... o dağın saf zümrütten olduğunu gördü.
رفت ذوالقرنین سوی کوه قاف ** دید او را کز زمرد بود صاف
Bütün âlemi halka gibi çepeçevre çevirmişti... Zülkarneyn, o dağı görüp şaşırdı.
گرد عالم حلقه گشته او محیط ** ماند حیران اندر آن خلق بسیط
Dedi ki: Sen dağsan öbür dağlar ne? Onlar senin yanında bir oyuncak âdeta!
گفت تو کوهی دگرها چیستند ** که به پیش عظم تو بازیستند
Kaf dağı dedi ki: O dağlar, benim damarlarımdır... onlar, güzellikte, alımda bana eş olmazlar.
گفت رگهای مناند آن کوهها ** مثل من نبوند در حسن و بها
Benim her şehirde gizli bir damarım vardır... âlemin çevresi damarlarıma bağlıdır.3715
من به هر شهری رگی دارم نهان ** بر عروقم بسته اطراف جهان
Allah, bir şehirde yer deprentisi yapmak isterse bana söyler, ben oraya varan damarı oynatırım.
حق چو خواهد زلزلهی شهری مرا ** گوید او من بر جهانم عرق را
O şehre ulaşan damarı kahırla oynattım mı orada yer deprenir.
پس بجنبانم من آن رگ را بقهر ** که بدان رگ متصل گشتست شهر
Allah yeter deyince damarım yatışır... durur görünürüm ama daima işteyim ben!
چون بگوید بس شود ساکن رگم ** ساکنم وز روی فعل اندر تگم
Merhem gibi dururum ama hayli iş görürüm... akıl gibi hani; o da durur ama söz, ondan doğar, harekete gelir.
همچو مرهم ساکن و بس کارکن ** چون خرد ساکن وزو جنبان سخن
Fakat bunu aklı kavramayana göre yer deprentisi yerdeki buharlardan olur. 3720
نزد آنکس که نداند عقلش این ** زلزله هست از بخارات زمین
Bir karınca, kağıtta giderken kalemin yazı yazdığını görüp kalemi öğmeğe başladı. Gözü keskin olan başka bir karınca, ben görüyorum dedi.. bu hüner parmaklardan;parmakları öğ. Gözü ikisinden de daha iyi gören bir başka karınca dedi ki: Ben,kolu öğerim; çünkü parmaklar, kolun fer'idir saire..
موری بر کاغذ میرفت نبشتن قلم دید قلم را ستودن گرفت موری دیگر کی چشم تیزتر بود گفت ستایش انگشتان را کن کی آن هنر ازیشان میبینم موری دگر کی از هر دو چشم روشنتر بود گفت من بازو را ستایم کی انگشتان فرع بازواند الی آخره
Bir karıncacık, kâğıt üstünde kalemi gördü; bu sırrı bir başka karıncaya söyledi.
مورکی بر کاغذی دید او قلم ** گفت با مور دگر این راز هم
Dedi ki: O kalem, kağıdı fesleğen, süsen ve gül bahçesi haline getirdi... acayip şekiller yaptı.
که عجایب نقشها آن کلک کرد ** همچو ریحان و چو سوسنزار و ورد
O karınca, o sanatı yapan parmaklardır... şu kalem, yaptığı işte parmaklara tabidir, parmakların fer-i ve eseridir dedi.
گفت آن مور اصبعست آن پیشهور ** وین قلم در فعل فرعست و اثر
Üçüncü karınca dedi ki: Hayır... onları yapan koldur. Arık parmaklar, onun kuvvetiyle o nakışları çizdi.
گفت آن مور سوم کز بازوست ** که اصبع لاغر ز زورش نقش بست