English    Türkçe    فارسی   

4
3769-3818

  • Bir kanadı doğuydu, batıyı kaplayıverdi... Mustafa, görünce heybetinden kendinden geçti.
  • Cebrail Mustafa'yı korkusundan baygın bir halde görünce kucakladı, bağrına bastı. 3770
  • O heybet, yabancıların nasibi... bu lûtufsa dostların kısmeti!
  • Padişahlar, tahtlarına, oturdular mı çevrelerinde ellerinde kılıçları bulunan heybetli çavuşlar bulunur.
  • Bu çavuşlarda sopalar, mızraklar, kılıçlar vardır... aslanlar bile onları görse heybetlerinden titrerler.
  • Çavuşların seslerinden, çevgânlarından canlar ürker, heybetlerinden herkes korkar!
  • Fakat bu yoldaki alelâde, yahut ileri gelen halka, padişahlar padişahından haber vermek içindir. 3775
  • Bu heybet, halk ululanmasın, kimse başına ululuk külâhını giymesin diyedir, halka bir gösteriştir.
  • Bu suretle onların benliğinin kırılması, kendini görüp beğenen nefsin, az fesatta bulunması, az kötülük etmesi istenir.
  • Padişahın kahır zamanı kudreti ve gazabı bulunduğu bu suretle halka bildirilmiş olur da şehir emniyette kalır.
  • Böyle nefislerdeki kötülük hevesleri ölür... padişahın heybeti, o kötülüklere mâni olur.
  • Fakat padişah hususi meclislere geldi mi orada heybet mi kalır, kısas mı? 3780
  • Padişah orada pek halimdir; merhametleri coşar... âlemde ancak çenkle neyin coşkunluğunu işitirsin.
  • Savaş zamanında heybetli davullar, kösler çalınır... işret zamanında da ileri gelenlerle konuşulur, çenk sesi duyulur.
  • Halka soru, hesap divanı... peri yüzlü güzellere de şarap kadehi!
  • O zırh, o tulga savaşta giyilir... bu ipekli kumaşlarla çalgı padişahın sayvanında giyilip çalınır.
  • Ey cömert er, bu sözün sonu yoktur... Allah, doğruyu daha iyi bilir ya, bitir artık bu sözü! 3785
  • Hazreti Ahmet'teki o batmış olan duygu, şimdi Medine topraklarında uyumakta...
  • Saflar yaran o ulu huysa hiç değişmemiş... doğruluk makamında!
  • Değişenler bedene ait sıfatlar... baki olan ruhsa apaydın bir güneş.
  • O hiç değişmez, hiç başka bir hale gelmez... çünkü ne doğudandır ne batıdan!
  • Hiç güneş zerreden kendini kaybeder mi? Hiç ışık pervaneye bakıp da kendinden geçer mi? 3790
  • Hazreti Ahmet'in bedeninin o yüce ruhla alâkası vardı... bu değişme, bil ki bedene ait bir haldir.
  • Hastalık gibi, uyku ve ağrı gibi... can bu sıfatlardan arıdır.
  • Anlatamam... yoksa canın vasfına bir girişsem bu dünyaya da deprenti düşer, oluş âlemine de!
  • Onun tilkisi bir an perişan olduysa can aslanı o anda uykuda olmalı herhalde.
  • Uykudan münezzeh olan o aslan uykudaydı. İşte sana hem yumuşak ve hilm, hem de korkunç ve heybetli bir aslan! 3795
  • Aslan kendini öylece uyur gösterir... bütün bu köpekler de sahiden uyuyor, hatta ölmüş sanırlar!
  • Yoksa âlemde kimin ne kudreti olurdu ki bir zayıftan en ehemmiyetsiz şeyi bile çalıp çırpsın!
  • Cebrail'e baktı da Hazreti Ahmet'in ancak köpüğü yaralandı... denizi köpük sevgisiyle coştu, köpürdü.
  • Ay, baştan başa eldir, avuçtur, vericidir, nurlar saçar. Ayın eli, avucu yoksa ne zararı var ki? Varsın olmasın!
  • Hazreti Ahmet eğer o ulu ve yüce kanadını açarsa Cebrail, ebedi olarak kendisinden geçip gider. 3800
  • Ahmet, sidreden ve Cebrail'in gözetme yerinden, makamından sınırından geçince,
  • Cebrail'e "Hadi ardımca uç" dedi. Cebrail dedi ki: "Yürü, yürü ben senin eşin, eşitin değilim!"
  • Hazreti Ahmet tekrar "Ey perdeleri yakan, gel... ben daha kendi yüce makamıma gitmedim ki" dedi.
  • Cebrail dedi ki: "A benim güzel nurlu arkadaşım, bir kanat çırpıp buradan ileriye geçsem kolum kanadım yanar!"
  • Bu hikayeler hayret içinde hayrettir... Allah hasları, daha has olanların ahvalini görünce kendilerinden geçerler. 3805
  • Bütün kendinden geçişler, burada oyundan ibarettir... ne kadar canın var ki senin? Burası can verme makamıdır!
  • Ey Cebrail, ister yüce ol, ister büyük... sen ne pervanesin ne de mum!
  • Mum yanınca pervaneyi çağırdı mı pervanenin canı yanmadan çekinmez!
  • Bu ters sözü göm de aksine olarak aslanı, yaban eşeğine av yap.
  • İçinden sözler alıp âleme saçtığın tulumun ağzını kapa... saçma sapan sözler dağarcığını açma! 3810
  • Gözleri yeryüzünden geçememiş, yükselmemiş olan kişiye bu sözler ters ve saçma gelir.
  • Onlara aykırı harekette bulunma; onlarla hoş geçinmeye bak ey garip olarak onların evlerine konmuş olan sevgili.
  • Diledikleri, istedikleri şeyi ver, onları razı et, ey onların yurtlarına konmuş, orayı yurt edinmiş olan dost!
  • Padişaha ulaşıncaya dek, onun güzelim naz ve edalarını görünceye kadar ey Rey'li, Maragal'lıyla hoş geçin!
  • Ey Musa zamane Firavun'unun tapısında yumuşak söz söylemek gerek! 3815
  • Kaynayan yağın üstüne su dökersen ocağı da yakarsın tencereyi de!
  • Yumuşak söyle ama sakın doğrudan gayrı bir şey söyleme... yumuşak sözlerle vesveseler satmaya kalkışma!
  • İkindi oldu, sözü kısa kes ey ikindisi, asrı uyandıran er!