Haklarında “Huzurumuzdadır” denenler yok olamazlar, iyi dikkat et de ruhların bakasını iyice anlayasın! 445
محضرون معدوم نبود نیک بین ** تا بقای روحها دانی یقین
Bakadan mahcup olan ruh azaptadır, Allah’a vasıl olan ruhsa baka âleminde hicaplardan kurtulmuş bir haldedir.
روح محجوب از بقا بس در عذاب ** روح واصل در بقا پاک از حجاب
İşte bu hayvani duygu kandilinden ne murat edilmişse, bu kandilin hakikati neyse sana söyledim... Kendine gel de sakın bu hayvani duyguyla ruh arasında bir birlik tasavvur etme!
زین چراغ حس حیوان المراد ** گفتمت هان تا نجویی اتحاد
Çabuk, ruhunu, yolcuların kutlu ruhlarına ulaştır!
روح خود را متصل کن ای فلان ** زود با ارواح قدس سالکان
Yüz tane kandilin olsa ister sönsünler, ister yansınlar, değil mi ki hepsi ayrı ayrıdır... Bir olamazlar!
صد چراغت ار مرند ار بیستند ** پس جدا اند و یگانه نیستند
İşte bu yüzden bizim ashabımız, hep savaştadır... Fakat peygamberlerin birbirleriyle savaştıklarını kimsecikler duymamıştır. 450
زان همه جنگند این اصحاب ما ** جنگ کس نشنید اندر انبیا
Çünkü peygamberlerin nurları güneştir; duygu ışığımızsa kandil, mum ve is!
زانک نور انبیا خورشید بود ** نور حس ما چراغ و شمع و دود
Biri söner, öbürü gündüze kadar kalır... Biri yanıp erir, öbürü parlar durur!
یک بمیرد یک بماند تا به روز ** یک بود پژمرده دیگر با فروز
Hayvani can gıda ile dirilir... Her iyi kötü şeyle de ölüverir!
جان حیوانی بود حی از غذا ** هم بمیرد او بهر نیک و بذی
Fakat bu kandil söndü, ortadan kalktı mı komşunun evi neden karanlık kalsın?
گر بمیرد این چراغ و طی شود ** خانهی همسایه مظلم کی شود
Mademki o evin ışığı, bunun ışığı olmaksızın da duruyor... Şu halde her evin duygu ışığı ayrı ayrıdır. 455
نور آن خانه چو بی این هم به پاست ** پس چراغ حس هر خانه جداست
Bu hayvani canın misalidir... Rabbani canın değil!
این مثال جان حیوانی بود ** نه مثال جان ربانی بود
Gece Hindusundan ay doğdu mu ışığı, her pencereden vurur, her tarafı aydınlatır!
باز از هندوی شب چون ماه زاد ** در سر هر روزنی نوری فتاد
O yüzlerce evin ışığını sen, bir say... Çünkü ay battı mı bu evin sönüp öbürününki kalmaz.
نور آن صد خانه را تو یک شمر ** که نماند نور این بی آن دگر
Parlak güneş tan yerinde durdukça ışığı her eve konuk olur.
تا بود خورشید تابان بر افق ** هست در هر خانه نور او قنق
Fakat can güneşi battı mı bütün evlerin nuru kaybolur, gidiverir! 460
باز چون خورشید جان آفل شود ** نور جمله خانهها زایل شود
Bu söz nurun misalidir, misli değil... Sana doğru yolu gösterir, düşmanın da yolunu vurur!
این مثال نور آمد مثل نی ** مر ترا هادی عدو را رهزنی
O münkir, o kötü huylu, örümcek gibi kokmuş ağlar kurar...
بر مثال عنکبوت آن زشتخو ** پردههای گنده را بر بافد او
Tükürüğü ile nura perde gerer; fakat kendi anlayış gözünü kör eder.
از لعاب خویش پردهی نور کرد ** دیدهی ادراک خود را کور کرد
Atın boynunu tutarsa murat alır, maksadına erişir... Fakat ayağını yakalarsa tekmeyi yer!
گردن اسپ ار بگیرد بر خورد ** ور بگیرد پاش بستاند لگد
Gemsiz ve serkeş ata pek yaklaşma... Kendine aklı ve dini kılavuz et, onlara uy vesselâm! 465
کم نشین بر اسپ توسن بیلگام ** عقل و دین را پیشوا کن والسلام
Bu azmini sakın hor görme, ehemmiyetsiz sanma... bu yolda sabır lazım, çekilecek mihnetlere tahammül gerek!
اندرین آهنگ منگر سست و پست ** کاندرین ره صبر و شق انفسست
Mescid-i Aksâ’nın binası
بقیهی قصهی بنای مسجد اقصی
Süleyman, Kâbe gibi temiz, Mina gibi yüce olan o yapıya başladı.
چون سلیمان کرد آغاز بنا ** پاک چون کعبه همایون چون منی
Yapısında tekellüflerde bulundu... Öbür yapılar gibi rasgele ve değersiz bir yapı değildi o!
در بنااش دیده میشد کر و فر ** نی فسرده چون بناهای دگر
Yapı için dağdan kesilen her taş, apaçık “Önce beni götürün” derdi.
در بنا هر سنگ کز که میسکست ** فاش سیروا بیهمی گفت از نخست
470.Âdem’in yoğrulduğu su ve toprak gibi o yapının her kerpicinden nur parladı. 470
همچو از آب و گل آدمکده ** نور ز آهک پارهها تابان شده
Taş, hammalsız geliyordu... o kapı, o duvarlar, âdeta canlıydı.
سنگ بیحمال آینده شده ** وان در و دیوارها زنده شده
Allah daima der ki: Cennetin duvarları, bu duvarlar gibi cansız ve çirkin değildir.
حق همیگوید که دیوار بهشت ** نیست چون دیوارها بیجان و زشت
Ten kapısı, ten duvarı gibi uyanıktır... Cennet evi de diridir; çünkü padişahlar padişahına mensuptur orası!
چون در و دیوار تن با آگهیست ** زنده باشد خانه چون شاهنشهیست
Ağaç da cennet ehliyle konuşur, söz söyler, meyve de, akan duru sular da!
هم درخت و میوه هم آب زلال ** با بهشتی در حدیث و در مقال
Çünkü cenneti aletle yapmamışlardır ki... Orası amellerden, niyetlerden yapılmadır. 475
زانک جنت را نه ز آلت بستهاند ** بلک از اعمال و نیت بستهاند
Bu yapı ölü sudan, ölü topraktan yapılmıştır; o yapı diri ibadetlerle kurulmuştur.
این بنا ز آب و گل مرده بدست ** وان بنا از طاعت زنده شدست
Bu aslına benzer, dağınıklıklarla doludur... O da aslı olan ilme, amele benzer!
این به اصل خویش ماند پرخلل ** وان به اصل خود که علمست و عمل
Oradaki taht da, köşk de, taç da, elbise de cennet ehline sorular sorar, cevaplar verir!
هم سریر و قصر و هم تاج و ثیاب ** با بهشتی در سال و در جواب
Döşemesi, döşeyen olmaksızın döşenmiştir... O ev, süpürgesiz süpürülmüş, temizlenmiştir!
فرش بیفراش پیچیده شود ** خانه بیمکناس روبیده شود
Gönül evine bak! Gamla tozlandı mı süpürgeci olmaksızın tövbeyle süpürülür, arınır. 480
خانهی دل بین ز غم ژولیده شد ** بیکناس از توبهای روبیده شد
O yurdun tahtı, kimse taşıyıp götürmeksizin gider yürür... Kapı halkası da güzel seslerle şarkılar söyler, çalgılar çalar, kapı da!
تخت او سیار بیحمال شد ** حلقه و در مطرب و قوال شد
Gönülde de o ebediyet yurdu olan cennetin diriliği var... Fakat ne fayda, dilime gelmiyor ki, söyleyemiyorum ki!
هست در دل زندگی دارالخلود ** در زبانم چون نمیآید چه سود
Süleyman her sabah çağı halkı irşad için mescide girdi mi,
چون سلیمان در شدی هر بامداد ** مسجد اندر بهر ارشاد عباد
Gâh sözle, gâh nameyle, sazla gâh işle, yani rükû ederek yahut namaz kılarak halka öğüt verirdi.
پند دادی گه بگفت و لحن و ساز ** گه به فعل اعنی رکوعی یا نماز
İşle olan öğüt, halkı daha ziyade çeker... Çünkü bu öğüdü sağırların bile can kulakları duyar! 485
پند فعلی خلق را جذابتر ** که رسد در جان هر باگوش و کر
Sonra bu öğüt de emirlik vehmi de az olur... Bu yüzden halka adamakıllı tesir eder!
اندر آن وهم امیری کم بود ** در حشم تاثیر آن محکم بود
Allah razı olsun, Osman’ın ilk halifeliğindeki hutbesi, işe öğüt veren, sözle öğüt verenden yeğdir.
قصهی آغاز خلافت عثمان رضی الله عنه و خطبهی وی در بیان آنک ناصح فعال به فعل به از ناصح قوال به قول
Osman, halife olur olmaz hemen koşup minbere çıktı.
قصهی عثمان که بر منبر برفت ** چون خلافت یافت بشتابید تفت
Ulular ulusu peygamberin minberi üç basamaktı. Ebubekir, minbere çıkınca ikinci basamağa,
منبر مهتر که سهپایه بدست ** رفت بوبکر و دوم پایه نشست
Ömer de zamanında İslam’a ve dine saygısı dolayısıyla üçüncü basamağa oturmuştu.
بر سوم پایه عمر در دور خویش ** از برای حرمت اسلام و کیش
Osman’ın devri gelince o üst basamağa çıktı, o bahtı kutlu, oraya oturdu. 490
دور عثمان آمد او بالای تخت ** بر شد و بنشست آن محمودبخت
Herzevekilin biri ona sordu: “İlk iki halife, Peygamberin yerine oturmadılar.
پس سالش کرد شخصی بوالفضول ** که آن دو ننشستند بر جای رسول
Sen nasıl oldu da onlardan üstün olmaya kalkışıyorsun? Hâlbuki mertebe bakımından onlardan aşağısın sen.”
پس تو چون جستی ازیشان برتری ** چون برتبت تو ازیشان کمتری
Osman dedi ki: “Üçüncü basamağa otursaydım beni Ömer’e benziyorum sanırlardı.
گفت اگر پایهی سوم را بسپرم ** وهم آید که مثال عمرم
İkinci basamağa otursaydım diyebilirlerdi ki bu Ebubekir’e benziyor, onun misli!
بر دوم پایه شوم من جایجو ** گویی بوبکرست و این هم مثل او