پس ز گرمی فهم کردی چشم کور ** که بر آمد آفتابی بیفتور
Fakat bu hararet, her duyulanın hakikati görülsün diye gözü açar...
لیک این گرمی گشاید دیده را ** تا ببیند عین هر بشنیده را
Ve hararetinde bir sıkıntı bir hal vardır... Hakiki güneşin hararetiyle gönlü açar, gönle bir ferahlık, bir genişlik verir!
گرمیش را ضجرتی و حالتی ** زان تبش دل را گشادی فسحتی
Kör, evveline evvel olmayan Allah nuruyla hararetlendi mi ferahından, ben görüyorum, gözlerim açıldı benim der.
کور چون شد گرم از نور قدم ** از فرح گوید که من بینا شدم
Güzelim, adamakıllı ve hoş bir sarhoşluktur bu... Yalnız can gözünün açılması için aşılacak az bir yol vardır.
سخت خوش مستی ولی ای بوالحسن ** پارهای راهست تا بینا شدن
Bu körün güneşten nasibidir... Allah doğrusunu daha iyi bilir ya... Bunun gibi belki yüzlerce nasibi de var!505
این نصیب کور باشد ز آفتاب ** صد چنین والله اعلم بالصواب
O nuru gören kişinin ahvalini anlatmak, hiç Ebu Ali Sina’nın harcı mıdır?
وآنک او آن نور را بینا بود ** شرح او کی کار بوسینا بود
Yüz kat kuvvetli bile olsa bu dil, kim oluyor ki eliyle görüş perdesini oynatmaya kalkışıyor?
ور شود صد تو که باشد این زبان ** که بجنباند به کف پردهی عیان
Perdeye elini sürerse vay ona... Allah kılıcı elini kesiverir!
وای بر وی گر بساید پرده را ** تیغ اللهی کند دستش جدا
Hatta el de nedir ki? Bilgisizliğinden serkeşlik eden başı bile keser, koparır!
دست چه بود خود سرش را بر کند ** آن سری کز جهل سرها میکند
Bunu söz olsun diye söyledim... Yoksa onun eli nerede, o nerede?510
این به تقدیر سخن گفتم ترا ** ورنه خود دستش کجا و آن کجا
Hani derler ya... Teyzenin tenasül aleti olsaydı dayı olurdu, işte bu sözde onun gibi!
خاله را خایه بدی خالو شدی ** این به تقدیر آمدست ار او بدی
Dilden, sınıklıktan arınan göze... Söylenen nakledile gelen sözden görülen, bilinen hakikate yüz binlerce yıllık yol var desem yine de az söylemiş olurum!
از زبان تا چشم کو پاک از شکست ** صد هزاران ساله گویم اندکست
Fakat kendine gel, sakın gökyüzünün nurundan ümit kesme... Allah dilerse o nur, bir anda sana erişiverir!
هین مشو نومید نور از آسمان ** حق چو خواهد میرسد در یک زمان
Mesela yıldızların madenlere yüzlerce tesiri vardır... Allah kudreti onu, madenlere her an ulaştırmadadır.
صد اثر در کانها از اختران ** میرساند قدرتش در هر زمان
Gökyüzünde bir yıldız olan güneş, karanlıkları giderir... Allah güneşiyse Allah sıfatlarında daimidir.515
اختر گردون ظلم را ناسخست ** اختر حق در صفاتش راسخست
Ey yardım isteyen, güneşin tesiri, beş yüzyıllık yola olan gökten yeryüzüne geliverdi ya!
چرخ پانصد ساله راه ای مستعین ** در اثر نزدیک آمد با زمین
Zuhale üç yüz bin beş yüz yıllık, hatta daha da nice fazla bir yol var... Fakat tesiri, anbean görünüp durmada!
سه هزاران سال و پانصد تا زحل ** دم بدم خاصیتش آرد عمل
Dilerse Allah, güneş doğunca gölgenin dürülüp kaybolduğu gibi onun da tesirini dürer kaybeder... Güneşe karşı gölgenin ne değeri olabilir?
در همش آرد چو سایه در ایاب ** طول سایه چیست پیش آفتاب
Yıldız gibi tertemiz ruhlar, gökyüzündeki yıldızlara feyiz verir, yardım eder!
وز نفوس پاک اختروش مدد ** سوی اخترهای گردون میرسد
Görünüşte o yıldızlar, bizim varlığımıza, sağlığımıza sebeptir ama hakikatte bizim batınımız, bizim içyüzümüz, gökyüzünün durmasına, varlığına sebeptir!520
ظاهر آن اختران قوام ما ** باطن ما گشته قوام سما
Hûkemâ, insan küçük âlemdir derler, fakat Allah hakîmleri insan büyük âlemdir demişlerdir. Çünkü hûkemânın bilgisi, insanın suretine aittir, bu hakîmlerin bilgisiyse hakikatte insanın hakikatine ulaşmıştır.
در بیان آنک حکما گویند آدمی عالم صغریست و حکمای اللهی گویند آدمی عالم کبریست زیرا آن علم حکما بر صورت آدمی مقصور بود و علم این حکما در حقیقت حقیقت آدمی موصول بود
Surette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
پس به صورت عالم اصغر توی ** پس به معنی عالم اکبر توی
Görünüşte dal, meyvenin aslıdır; fakat hakikatte dal meyve için var olmuştur.
ظاهر آن شاخ اصل میوه است ** باطنا بهر ثمر شد شاخ هست
Meyve elde etmeğe bir meyli, meyve vermeğe bir ümidi olmasaydı hiç bahçıvan, ağaç diker miydi?
گر نبودی میل و اومید ثمر ** کی نشاندی باغبان بیخ شجر
Şu halde meyve, görünüşte ağaçtan doğmuştur ama hakikatte ağaç, meyveden vücut bulmuştur.
پس به معنی آن شجر از میوه زاد ** گر به صورت از شجر بودش ولاد
Mustafa, onun için ”Âdem’le bütün peygamberler, benim ardımda ve sancağımın altındadır” dedi.525
مصطفی زین گفت که آدم و انبیا ** خلف من باشند در زیر لوا
O hünerler sahibi, onun için “Biz, sonda gelen, fakat en ileri giden ve öndölü alanlarız” buyurdu.
بهر این فرموده است آن ذو فنون ** رمز نحن اخرون السابقون
Suret bakımından ben Âdem’den doğmuşum ama hakikatte onun atasının atasıyım ben!
گر بصورت من ز آدم زادهام ** من به معنی جد جد افتادهام
Melekler, bana secde ettiler... Âdem, benim ardımdan yürüdü, yedinci kat göğün üstüne çıktı!
کز برای من بدش سجدهی ملک ** وز پی من رفت بر هفتم فلک
Hakikatte babam, benden doğdu... Ağaç, meyveden vücut buldu.
پس ز من زایید در معنی پدر ** پس ز میوه زاد در معنی شجر
İlk düşünce, iş âleminde son olarak zuhur etti. Hele vasfa mazhar olan düşünce!530
اول فکر آخر آمد در عمل ** خاصه فکری کو بود وصف ازل
Hâsılı bir an içinde gökten nice kervanlar gelmekte, göğe nice kervanlar gitmektedir!
حاصل اندر یک زمان از آسمان ** میرود میآید ایدر کاروان
Bu yol, bu kervana uzun gelmez... Ova, üstün gelen kişiye geniş gelir mi hiç?
نیست بر این کاروان این ره دراز ** کی مفازه زفت آید با مفاز
Gönül, her an Kâbe’ye gitmekte... Benden de Allah lütfuyla gönlün tabiatına bürünmekte!
دل به کعبه میرود در هر زمان ** جسم طبع دل بگیرد ز امتنان
Bu uzunluk, kısalık, bedene göredir... Allah’ın bulunduğu yerde uzunun, kısanın lâfı mı olur ?
این دراز و کوتهی مر جسم راست ** چه دراز و کوته آنجا که خداست
Allah, cismi tebdil etti mi gayrı fersaha bile bakmadan yürür gider!535
چون خدا مر جسم را تبدیل کرد ** رفتنش بیفرسخ و بیمیل کرد
Ey yiğit lâfı bırak gayrı! Şimdi yüzlerce ümit var, hemen adım ata gör!
صد امیدست این زمان بردار گام ** عاشقانه ای فتی خل الکلام
Gözünü bir yumdun mu bakarsın ki gemide oturmuşsun, uyuyorsun... Öyle olduğu halde yol almadasın!
گرچه پلهی چشم بر هم میزنی ** در سفینه خفتهای ره میکنی
”Ümmetim, Nuh gemisine benzer... O gemiye giren kurtuldu, girmeyen boğuldu gitti” hadisinin tefsiri
تفسیر این حدیث کی مثل امتی کمثل سفینة نوح من تمسک بها نجا و من تخلف عنها غرق
Peygamber, bunun için “Ben; zamane tufanına gemi gibiyim;
بهر این فرمود پیغامبر که من ** همچو کشتیام به طوفان زمن
Biz ve ashabım, Nuh’un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, kim bu gemiye girerse kurtulur” buyurdu.
ما و اصحابم چو آن کشتی نوح ** هر که دست اندر زند یابد فتوح
Şeyh beraber olunca kötülüklerden uzaksın... Gece gündüz gitmektesin; gemidesin.540
چونک با شیخی تو دور از زشتیی ** روز و شب سیاری و در کشتیی
Canlar bağışlayan cana sığınmışsın... Gemiye girmiş, uyuyorsun; öyle olduğu halde yol almaktasın!
در پناه جان جانبخشی توی ** کشتی اندر خفتهای ره میروی
Zamanın peygamberinden ayrılma... Kendi hünerine, kendi dileğine pek güvenme!
مسکل از پیغامبر ایام خویش ** تکیه کم کن بر فن و بر کام خویش
Aslan bile olsan değil mi ki kılavuzsuz yol almaktasın; kendini görüyorsun, sapıksın, hor hakirsin.
گرچه شیری چون روی ره بیدلیل ** خویشبین و در ضلالی و ذلیل
Ancak şeyhin kanatlarıyla uçta şeyhin askerlerinin yardımını gör!
هین مپر الا که با پرهای شیخ ** تا ببینی عون و لشکرهای شیخ
Bir zaman olur, onun lütuf dalgaları, sana kanat kesilir; bir an gelir, kahır ateşi seni taşır, götürür!545
یک زمانی موج لطفش بال تست ** آتش قهرش دمی حمال تست
Kahrını, lütfunun zıddı sayma pek... Tesir bakımından ikisinin de birliğini gör!
قهر او را ضد لطفش کم شمر ** اتحاد هر دو بین اندر اثر
Bir zaman seni toprak gibi yeşertir... Bir zaman seni sevgilinin havasıyla doldurur, şişirir!
یک زمان چون خاک سبزت میکند ** یک زمان پر باد و گبزت میکند
Ârifin bedenine cemad vasfını verir de orada neşeli güller, nesrinler bitirir!
جسم عارف را دهد وصف جماد ** تا برو روید گل و نسرین شاد
Fakat bunları o görür, başkası değil... Temiz içten başka hiçbir şey cennetin kokusunu alamaz!
لیک او بیند نبیند غیر او ** جز به مغز پاک ندهد خلد بو