English    Türkçe    فارسی   

4
57-106

  • Onu, kötü kişilerin şerrinden kurtar... Ben nasıl neşelendiysem onu da sen neşelendir!
  • Onu bu âlemde de mesut et, o âlemde de... Onu kötülükten, köpeklikten kurtar!
  • Allah’ım, gerçi o kötü kişinin huyu daima halkın belasını istemektir. ( ama yine sen onu koru).
  • Kötü kişi, padişah, Müslümanları suçlu buldu diye bir haber duydu mu semirir, neşelenir... 60
  • Yok... Eğer padişah, merhamet etti, o cezayı cömertliğiyle Müslümanlardan bağışladı diye bir söz duysa,
  • Bu söz yüzünden canı sıkılır, yaslara düşer... Kötü kişide daha buna benzer yüzlerce yomsuzluklar vardır.
  • Fakat o âşık, kötü bekçiye hayır dualar edip duruyordu. Çünkü rahata onun yüzünden kavuşmuştu.
  • Bekçi herkese zehirdi, fakat ona panzehir! Bekçi, onun sevgilisine kavuşmasına sebep olmuştu.
  • Görüyorsun ya, dünyada mutlak olarak kötü bir şey yoktur. Kötü, buna nispetle kötüdür. Sonra şunu da bil ki, 65
  • Âlemde hiçbir zehir yahut şeker yoktur ki birine ayak, öbürüne ayakkabı olmasın!
  • Evet... Birine ayak olur, öbürüne bukağı. Birisine zehirdir, öbürüne şeker gibi tatlı!
  • Yılanın zehiri, yılana hayattır, insanaysa ölüm!
  • Deniz mahlûklarına deniz, bağ, bahçe gibidir... Fakat karada yaşayanlara ölümdür, dağdır!
  • Ey iş eri, bu nispeti birden tuttur da böylece bine kadar saya dur! 70
  • Zeyd, birisine göre şeytandır, öbürüneyse sultan!
  • O, zeyd pek yüce bir kişidir der... Bu zeyd gebertilecek bir kâfirdir der!
  • Zeyd, bir adamdır ama ona öyledir, bunaysa baştanbaşa zahmettir, ziyandır!
  • Eğer onun, sana göre de şeker hâline gelmesini istiyorsan var, onu âşıklarının gözüyle gör!
  • O güzele kendi gözünle bakma... İsteneni isteyenlerin gözüyle gör! 75
  • Kendi gözünü yum. Gözünün yerine, ona âşık olanlardan ariyet bir göz edin...
  • Hatta âriyet olarak ondan bir göz, bir görüş, al da onun yüzüne, onun gözüyle bak!
  • Bak da bıkmadan, usanmadan emin ol. İşte ululuk ıssı peygamber, bunun için “Kim kendini Allah’a verirse Allah, kendisini ona verir” dedi...
  • “Onun gözü de ben olurum, eli de, gönlü de... Bu suretle devleti, bahtsızlıktan kurtulur” buyurdu.
  • Ne olursa olsun, kötü ve istenmeyen bir şey bile olsa değil mi ki sana kılavuzluk etti, sevgiline ulaştırdı, sevimlidir, dosttur! 80
  • Vaaza başladı mı zalimlere, taş yüreklilere ve itikatsızlara dua eden vaiz
  • Bir vaiz vardı... Minbere çıktı mı yol kesenlere duaya başlar,
  • Ellerini kaldırıp “Yarabbi, kötülere, fesatçılara, isyancılara merhamet et!
  • Hayır sahipleriyle alay edenlerin hepsine, bütün kâfir gönüllülere, kiliselerde bulunanlara merhamette bulun” derdi.
  • Temiz kişilere hiç dua etmez, kötülerden başkasına duada bulunmazdı.
  • Ona “Hiç böyle bir âdet görmedik... Sapıklara dua etmek mürüvvet değildir” dediler. 85
  • Dedi ki: “Ben onlardan iyilik gördüm... Bu yüzden onlara dua etmeyi âdet edindim.
  • O kadar kötülükte bulundular, o derece zulüm ve cevir ettiler ki nihayet beni şerden kurtardılar, hayra ulaştırdılar.
  • Ne vakit dünyaya yöneldimse onlardan eziyetler gördüm, meşakkatler çektim, dayaklar yedim.
  • Bu yüzden de iyilik tarafına kaçardım... Beni o kurtlar yola getirirlerdi.
  • Benim iyiliğime sebep oldular... Ey aklı başında adam, bu yüzden onlara dua etmek, boynumun borcudur benim!” 90
  • Kul dertten, elemden Allah’a sızlanır, uğradığı zahmetten yüzlerce şikâyette bulunur.
  • Allah da der ki: Gördün ya, nihayet dert ve zahmet, seni, bana yalvarır bir hale getirdi, seni doğrulttu,
  • Sen, seni yolundan alıkoyandan, bizim kapımızdan uzaklaştırıp kovandan şikâyette bulun!
  • Hakikatte her düşman senin ilâcındır... Sana kimyadır, seni faydalandırır, gönlünü alır senin!
  • Çünkü ondan kaçar, halvet bucaklarına sığınır, Allah lütfundan yardım dilersin. 95
  • Dostlarınsa hakikatte düşmanlarındır; onlar seni Allah tapısından uzaklaştırır, seni meşgul ederler!
  • Bir hayvan vardır ki adına porsuk derler... Dayak yedikçe şişmanlar, semirir, semirir.
  • Ona sopayı vurdukça iyileşir. Sopa vuruldukça semirir, büyür...
  • İşte müminin canı da hakikatten bir porsuktur, o da zahmet ve meşakkatlerle kuvvetlenir, semirir.
  • Bu yüzden peygamberler eziyetlere, zahmetlere uğradılar... Onların çektikleri meşakkat, bütün cihan halkının çektiği meşakkatten daha üstündü, daha artıktı! 100
  • Çünkü canları da, bütün canlardan daha büyük, daha üstündü... Onun için de onların uğradıkları belâya başka bir taife uğramadı.
  • Deri, ilâçlarla belâlara uğrar da Taif derisi güzel bir hale girer.
  • Yoksa ona o acı ve keskin ilaçlar sürülmeseydi pis pis kokar, berbat bir hale gelirdi!
  • İnsanı da tabaklanmamış deri say... Rutubetten nem kapar, çirkin bir hale gelir, ağır ağır kokar!
  • Sen, ona acı ve keskin ilâçları fazlaca ver de temizlensin, lâtif bir hale gelsin, semirsin! 105
  • Buna kudretin yoksa senin dileğin olmaksızın Allah bir zahmet verirse ona sabret, ona razı ol!