Mademki sen böyle istiyorsun. Allah da böyle istiyor... Allah, takva sahiplerinin dileğini ihsan eder.
چون چنین خواهی خدا خواهد چنین ** میدهد حق آرزوی متقین
Evvelce sen, varlığını Allah’a verdin... Karşılık olarak Allah da varlığını sana verdi.
کان لله بودهای در ما مضی ** تا که کان الله پیش آمد جزا
Mesnevi, sana binlerce şükretmede... Ellerini kaldırıp dualar eylemede...
مثنوی از تو هزاران شکر داشت ** در دعا و شکر کفها بر فراشت
Allah, Mesnevi’nin diliyle, eliyle sana şükrettiğini gördü de ihsanlarda bulundu, lütuflar etti, keremini çoğalttı.
در لب و کفش خدا شکر تو دید ** فضل کرد و لطف فرمود و مزید
Çünkü Allah, şükredenin nimetini çoğaltmayı vadetmiştir. Nitekim secdenin karşılığı, Allah’a yakın olmaktır.10
زانک شاکر را زیادت وعده است ** آنچنانک قرب مزد سجده است
Allah’ımız “Secde et de yaklaş” dedi... Bedenlerimizin secde etmesi, canlarımızın Allah’a yaklaşmasına sebeptir.
گفت واسجد واقترب یزدان ما ** قرب جان شد سجده ابدان ما
Mesnevi, ziyadeleşiyorsa, uzuyorsa bu yüzden ziyadeleşiyor, bu yüzden uzuyor... Fazla ve büyük görünmek için değil!
گر زیادت میشود زین رو بود ** نه از برای بوش و های و هو بود
Üzüm çubuğu, yazdan nasıl hoşlanırsa, onunla nasıl bağdaşmışsa biz de seninle öyle bağdaşmışız, senden öyle hoşlanmaktayız... İstiyorsan emret, çek de çekip götürelim!
با تو ما چون رز به تابستان خوشیم ** حکم داری هین بکش تا میکشیم
Ey sabır, varlığın anahtarıdır sırrının emîri, bu kervanı güzel güzel ta hacca kadar çek, götür!
خوش بکش این کاروان را تا به حج ** ای امیر صبر مفتاح الفرج
Hac, Allah evini ziyarettir, ev sahibini ziyaretse erliktir.15
حج زیارت کردن خانه بود ** حج رب البیت مردانه بود
Hüsameddin, sen bir güneşsin, onun için sana ziya dedim... bu iki söz, Hüsam ve Ziya, senin vasıflarındır.
زان ضیا گفتم حسامالدین ترا ** که تو خورشیدی و این دو وصفها
Bu Hüsam ve Ziya birdir... Şüphe yok ki güneşin kılıcı ziyadandır.
کین حسام و این ضیا یکیست هین ** تیغ خورشید از ضیا باشد یقین
Nur, ayındır, bu ziya da güneşin... Kuran’ı oku da bak!
نور از آن ماه باشد وین ضیا ** آن خورشید این فرو خوان از نبا
Babacığım, Kuran güneşe ziya dedi, aya da nur... hele bak da gör!
شمس را قرآن ضیا خواند ای پدر ** و آن قمر را نور خواند این را نگر
Güneş, aydan daha üstündür ya... Şu halde Ziya’yı da mertebe bakımından nurdan üstün bil!20
شمس چون عالیتر آمد خود ز ماه ** پس ضیا از نور افزون دان به جاه
Hiç kimse gidilecek yolu ay ışığıyla görmedi de güneş doğunca yol meydana çıktı, göründü.
بس کس اندر نور مه منهج ندید ** چون برآمد آفتاب آن شد پدید
Güneş, alınacak, satılacak şeyleri güzelce gösterdi de bu yüzden pazarlar gündüzleri kuruldu.
آفتاب اعواض را کامل نمود ** لاجرم بازارها در روز بود
Kalp akçeyle sağlam akçe iyice ayırt edilsin, kimse hileye kapılmasın, aldanmasın diye.
تا که قلب و نقد نیک آید پدید ** تا بود از غبن و از حیله بعید
تا که نورش کامل آمد در زمین ** تاجران را رحمة للعالمین
Fakat bu, kalpazanların istemedikleri bir şeydir. Onlara pek ağır gelir bu iş... Çünkü güneşin nuru, onların işine kesat verir, kalp akçeleri görünür, fark edilir de geçmez olur?25
لیک بر قلاب مبغوضست و سخت ** زانک ازو شد کاسد او را نقد و رخت
Kalp akçe, sarrafın can düşmanıdır... Yoksula köpekten başkası düşman olur mu?
پس عدو جان صرافست قلب ** دشمن درویش کی بود غیر کلب
Peygamberler, düşmanlarla savaşırlar... Melekler de “Yarabbi, sen koru!” diye dua ederler.
انبیا با دشمنان بر میتنند ** پس ملایک رب سلم میزنند
Allah’ın pek nurlu olan bu kandili hırsızların üflemesinden, onların nefesinden uzak tut!
کین چراغی را که هست او نور کار ** از پف و دمهای دزدان دور دار
Hırsız ve kalpazan, nura düşmandır vesselâm... Ey feryada yetişen Allah, sen feryadımıza yetiş!
دزد و قلابست خصم نور بس ** زین دو ای فریادرس فریاد رس
Hüsameddin, bu dördüncü deftere nurlar saç! Çünkü güneş de dördüncü kat gökten doğar, âlemi nurlara gark eder.30
روشنی بر دفتر چارم بریز ** کفتاب از چرخ چارم کرد خیز
Sen de bu dördüncü defterle âlemlere güneş gibi nurlar saç da şehirlerle ülkelere parlarsın, her tarafı nura gark etsin!
هین ز چارم نور ده خورشیدوار ** تا بتابد بر بلاد و بر دیار
Bu kitap, masal diyene masaldır... Fakat bu kitapta halini gören, bu kitapla kendini anlayan kişi de erdir!
هر کش افسانه بخواند افسانه است ** وآنک دیدش نقد خود مردانه است
Mesnevi, Nil ırmağının suyudur... Kıptiye kan görünür ama Musa kavmine kan değildir, sudur!
آب نیلست و به قبطی خون نمود ** قوم موسی را نه خون بد آب بود
Bu sözün düşmanı, şimdi gözüme şöyle görünmede... Cehenneme baş aşağı düşmüş!
دشمن این حرف این دم در نظر ** شد ممثل سرنگون اندر سقر
Ey Hak Ziyası, sen onun halini gördün... Hak, sana, onun işlerine karşılık verdiği cevabı gösterdi!35
ای ضیاء الحق تو دیدی حال او ** حق نمودت پاسخ افعال او
Gayb âlemini gören gözün, gayb âlemi gibi üstattır. Bu görüş, bu ihsan, şu âlemden eksik olmasın!
دیدهی غیبت چو غیبست اوستاد ** کم مبادا زین جهان این دید و داد
Bizim halimiz olan şu hikâyeyi burada tamamlarsan yakışır.
این حکایت را که نقد وقت ماست ** گر تمامش میکنی اینجا رواست
Adam olmayanları, adam olanların hatırı için bırak; hikâyeyi bitir, hikâyeye son ver!
ناکسان را ترک کن بهر کسان ** قصه را پایان بر و مخلص رسان
Hikâye üçüncü cilt de tamamlanmadıysa işte dördüncü cilt... Onu, burada düzene koy, tamamla!
این حکایت گر نشد آنجا تمام ** چارمین جلدست آرش در نظام
Âşığın, bekçiden kaçıp bilmediği bir bağa girmesi sevgilisini orada bulması ve neşesinden bekçiye hayır duada bulunması, “öyle şeyler oluverir ki siz, onlardan hoşlanmazsınız, hâlbuki sizin için hayırlıdır” ayetini okuması
تمامی حکایت آن عاشق که از عسس گریخت در باغی مجهول خود معشوق را در باغ یافت و عسس را از شادی دعای خیر میکرد و میگفت کی عسی ان تکرهوا شیا و هو خیر لکم
O adamın, bekçiden korkup bağa at sürdüğünü anlatıyorduk.40
اندر آن بودیم کان شخص از عسس ** راند اندر باغ از خوفی فرس
O adamın âşık olup bu dertle tam sekiz yıl yanıp yakıldığı güzel de meğerse o bağdaymış!
بود اندر باغ آن صاحبجمال ** کز غمش این در عنا بد هشت سال
Âşık o sevgilinin gölgesini bile görmeye imkân bulamıyordu. Ancak Zümrüdüanka’yı duyar gibi onun da vasfını işitmekteydi.
سایهی او را نبود امکان دید ** همچو عنقا وصف او را میشنید
Kazara nasılsa onu, bir kerecik görmüştü, o ilk görüşte ona vurulmuş, ona gönül vermiş gitmişti.
جز یکی لقیه که اول از قضا ** بر وی افتاد و شد او را دلربا
Ondan sonra ne kadar çalıştı çabaladıysa o sert huylu dilber, bir türlü mecâl vermemiş, bir türlü kendisini göstermemişti.
بعد از آن چندان که میکوشید او ** خود مجالش مینداد آن تندخو
Ne yalvarmanın bir çaresi olmuştu, ne mal, mülk vermenin... O fidan sevgilinin gözü toktu, tamahı yoktu!45
نه بلا به چاره بودش نه به مال ** چشم پر و بیطمع بود آن نهال
Allah, her hüner ve sanata, her dilenen ve istenen şeye âşık olan kişinin dudağını, ilk önce o şeye dokundurur, ona lezzeti tattırır...
عاشق هر پیشهای و مطلبی ** حق بیالود اول کارش لبی
Ondan sonra âşıklar, o lezzetle, dileklerini aramaya koyuldular mı her gün önlerine bir tuzak çıkarır, ayaklarına bir bağ vurur!
چون بدان آسیب در جست آمدند ** پیش پاشان مینهد هر روز بند
Aramayıp taramaya giriştiler mi “hele nikâh parasını getir bakalım” diye kapıyı kapar.
چون در افکندش بجست و جوی کار ** بعد از آن در بست که کابین بیار
Âşıklar da, o ümitle döner dolaşır, koşarlar... Her an ricaya düşerler, her an ümitsizliğe kapılırlar.
هم بر آن بو میتنند و میروند ** هر دمی راجی و آیس میشوند
Herkesin, bir şey elde edeceğim diye bir ümidi vardır... Nihayet bir gün olur, ona bir kapı da açarlar.50
هر کسی را هست اومید بری ** که گشادندش در آن روزی دری
Açarlar ama hemencecik yine o kapıyı örterler. O kapıya tapan, oraya ümit bağlayan kişi de ümitlenir, o ümitle ateş kesilir, işe girişir!
باز در بستندش و آن درپرست ** بر همان اومید آتش پا شدست
O genç de hoş bir halde o bağa girince ansızın ayağı defineye batıverdi!
چون درآمد خوش در آن باغ آن جوان ** خود فرو شد پا به گنجش ناگهان
Allah bekçiyi sebep etti... Bekçi korkusundan geceleyin koşa koşa bağa girdi, sığındı da,
مر عسس را ساخته یزدان سبب ** تا ز بیم او دود در باغ شب
Bağdan geçen ırmağa yüzüğünü düşürmüş olan sevgilisinin elinde bir fener, yüzüğünü aramakta olduğunu gördü.
بیند آن معشوقه را او با چراغ ** طالب انگشتری در جوی باغ
O anda neşesinden Allah’a şükürler ederek bekçiye hayır dualarda bulunmaya başladı:55
پس قرین میکرد از ذوق آن نفس ** با ثنای حق دعای آن عسس