Onun gibi senin de taş dirhemin yok da taş yerine toprak kullanıyorsan daha iyi ya... Toprak benim gönlümün istediği meyve!” diyordu.
گر نداری سنگ و سنگت از گلست ** این به و به گل مرا میوهی دلست
Aktar, terazisinin dirhem gözüne dirhem vazifesini gören taş yerine toprak parçasını koydu.
اندر آن کفهی ترازو ز اعتداد ** او به جای سنگ آن گل را نهاد
Öbür gözüne koymak üzere de o toprağın ağırlığınca şeker kırmaya koyuldu.635
پس برای کفهی دیگر به دست ** هم به قدر آن شکر را میشکست
Şekeri kesip kıracak bir aleti olmadığı için biraz gecikti, müşteriyi de orada bıraktı.
چون نبودش تیشهای او دیر ماند ** مشتری را منتظر آنجا نشاند
Aktarın yüzü öbür yanaydı... Toprak yemeyi adet edinmiş olan müşteri, dayanamadı... Gizlice ve güya aktara göstermeden toprağı koparıp yemeye başladı.
رویش آن سو بود گلخور ناشکفت ** گل ازو پوشیده دزدیدن گرفت
Ansızın döner de beni görüverir diye de korkmaktaydı.
ترس ترسان که نباید ناگهان ** چشم او بر من فتد از امتحان
Aktar, bunu gördü... Gördü ama kendisini meşgul gösterdi. Diyordu ki: “A sararmış suratlı, hadi biraz daha fazla çal!
دید عطار آن و خود مشغول کرد ** که فزونتر دزد هین ای رویزرد
Toprağımı çalıyorsan bana bir şey olmuyor; sen, adeta kendi yanından et koparıyor, kendi etini yiyorsun!640
گر بدزدی وز گل من میبری ** رو که هم از پهلوی خود میخوری
Benden korkup duruyorsun ya eşekliğinden... Ben de az yiyeceksin diye korkmaktayım!
تو همی ترسی ز من لیک از خری ** من همیترسم که تو کمتر خوری
Meşgulüm ama kamışımdan sana fazla şeker verecek kadar da ahmak değilim ben!
گرچه مشغولم چنان احمق نیم ** که شکر افزون کشی تو از نیم
Alacağın şekeri görünce kimin ahmak ve gafil olduğunu anlarsın, hele dur”
چون ببینی مر شکر را ز آزمود ** پس بدانی احمق و غافل کی بود
Kuş, o taneye baktıkça bakar, hoşlanır ama tane de uzaktan o kuşun yolunu vurur!
مرغ زان دانه نظر خوش میکند ** دانه هم از دور راهش میزند
Göz zinasından hoşlanırsın ama nihayet kendi yanından kopardığın eti kebap edip yemiyor musun ki?645
کز زنای چشم حظی میبری ** نه کباب از پهلوی خود میخوری
Bu uzaktan bakış ok ve zehir gibidir... Gittikçe sevgin artar, sabrın eksilir!
این نظر از دور چون تیرست و سم ** عشقت افزون میشود صبر تو کم
Dünya malı zayıf kuşların tuzağıdır... ahiret mülkü, yüce kuşların tuzağı!
مال دنیا دام مرغان ضعیف ** ملک عقبی دام مرغان شریف
Hatta bu ahiret mülkü, öyle bir derin tuzaktır ki ulu ulu kuşları avlar!
تا بدین ملکی که او دامست ژرف ** در شکار آرند مرغان شگرف
Ben Süleyman’ım, sizin mülkünüzü istemem... Mülk istemek şöyle dursun, ben sizi, helâk edecek şeylerden kurtarırım!
من سلیمان مینخواهم ملکتان ** بلک من برهانم از هر هلکتان
Şimdi siz, malın, mülkün esirisiniz... Mala mülke sahip olan kişi, helâk olmaktan kurtulan, mala, mülke esir olmayan kişidir.650
کین زمان هستید خود مملوک ملک ** مالک ملک آنک بجهید او ز هلک
Hâlbuki ey âleme esir olan, aksine adını bu cihanın emiri taktın!
بازگونه ای اسیر این جهان ** نام خود کردی امیر این جهان
Hakikatte sen, bu âlemin esirisin, canın, bu cihan hapsine düşmüştür... Öyle olduğu halde niceye, bir kendine cihan sahibi deyip duracaksın?
ای تو بندهی این جهان محبوس جان ** چند گویی خویش را خواجهی جهان
Süleyman aleyhisselâm’ın elçilerin gönlünü alması, onlara iltifatta bulunması, gönüllerindeki ürkekliği gidermesi ve hediyeleri kabul etmediğinden özür dileyip, kabul etmemesinin sebeplerini anlatması
دلداری کردن و نواختن سلیمان علیهالسلام مر آن رسولان را و دفع وحشت و آزار از دل ایشان و عذر قبول ناکردن هدیه شرح کردن با ایشان
Ey, elçiler, tez sizi elçi olarak gönderiyorum... bu hediyeleri reddetmem, sizin için kabul etmemden yeğdir.
ای رسولان میفرستمتان رسول ** رد من بهتر شما را از قبول
Belkıs’ın yanına gidince gördüğünüz şaşılacak şeyleri, altın ovasını hep söyleyin.
پیش بلقیس آنچ دیدیت از عجب ** باز گویید از بیابان ذهب
Söyleyin de benim altına tamah etmediğimi, altını yaratandan altın elde ettiğimi anlasın.655
تا بداند که به زر طامع نهایم ** ما زر از زرآفرین آوردهایم
O Allah, öyle bir Allah’tır ki dilerse bütün yeryüzünü baştanbaşa altın ve değeri biçilmez inci haline getirir.
آنک گر خواهد همه خاک زمین ** سر به سر زر گردد و در ثمین
Ey altını seçen, onu seven, onun için Allah mahşer gününde bu yeryüzünü gümüşten halk edecektir.
حق برای آن کند ای زرگزین ** روز محشر این زمین را نقره گین
Biz altına aldırış bile etmeyiz... Sanatlarımız çok bizim; bütün yeryüzündekileri altın haline getiririz biz!
فارغیم از زر که ما بس پر فنیم ** خاکیان را سر به سر زرین کنیم
Sizden altın mı isteriz biz? Biz sizi kimyager yaparız.
از شما کی کدیهی زر میکنیم ** ما شما را کیمیاگر میکنیم
Sebe mülkü bile olsa vazgeçin o dünya mülkünden... Suyun toprağın dışında nice mülkler var!660
ترک آن گیرید گر ملک سباست ** که برون آب و گل بس ملکهاست
Senin taht dediğin şey, tahtadan yapılma tuzaktır... Konduğun yeri başköşe sanmışsın ama kapıda kala kalmışsın!
تختهبندست آن که تختش خواندهای ** صدر پنداری و بر در ماندهای
Sen daha kendi sakalına hüküm yürütemiyor, ona bile padişahlık edemiyorsun; artık nasıl olurda iyiye, kötüye padişahlık yapmaya, hüküm yürütmeye kalkışırsın?
پادشاهی نیستت بر ریش خود ** پادشاهی چون کنی بر نیک و بد
İstemediğin halde sakalın ağarıyor... gayri ey eğri ümitli, sakalından utan!
بیمراد تو شود ریشت سپید ** شرم دار از ریش خود ای کژ امید
Asıl o Allah mülk ve saltanat sahibindir, kendisine baş eğene bu topraktan yaratılan dünya şöyle dursun, yüzlerce mülk, yüzlerce saltanat ihsan eder.
مالک الملک است هر کش سر نهد ** بیجهان خاک صد ملکش دهد
Fakat Allah tapısında bir secde, sana iki yüz devlet ve saltanattan daha hoş gelir.665
لیک ذوق سجدهای پیش خدا ** خوشتر آید از دو صد دولت ترا
Ben ne mal isterim, ne mülk... Ne devlet isterim, ne saltanat... Bana o secde devletini ihsan et, yeter diye ağlayıp sızlanmaya başlarsın!
پس بنالی که نخواهم ملکها ** ملک آن سجده مسلم کن مرا
Cihan padişahları, kötülüklerinden dolayı kulluk şarabından bir koku bile almamışlar.
پادشاهان جهان از بدرگی ** بو نبردند از شراب بندگی
Yoksa onlar da Edhem gibi, hemencecik coşarlar, sarhoş olurlar, dünya saltanatını vurup kırarlardı!
ورنه ادهموار سرگردان و دنگ ** ملک را برهم زدندی بیدرنگ
Fakat Allah, bu âlem dursun, mamur olsun diye gözlerini ağızlarını kapamıştır.
لیک حق بهر ثبات این جهان ** مهرشان بنهاد بر چشم و دهان
Bu suretle de onlara taht ve taç tatlı gelir, âlemdeki halktan haraç alalım derler...670
تا شود شیرین بریشان تخت و تاج ** که ستانیم از جهانداران خراج
Fakat haraç ala ala kum gibi altın yığsın yine ölür, geberirsin, onlar senden arta kalır!
از خراج ار جمع آری زر چو ریگ ** آخر آن از تو بماند مردریگ
Mal, mülk, devlet ve altın, canına yoldaş olmaz... Sen altın ver de görüşünün kuvvetlenmesi için sürme al!
همره جانت نگردد ملک و زر ** زر بده سرمه ستان بهر نظر
Bu sürmeyi çek de şu âlemin daracık bir kuyu olduğunu gör; Yusufcasına ipe el at!
تا ببینی کین جهان چاهیست تنگ ** یوسفانه آن رسن آری به چنگ
Kuyudan çıkıp dama yücelince görenler, müjde, işte bize bir köle desinler!
تا بگوید چون ز چاه آیی به بام ** جان که یا بشرای هذا لی غلام
Kuyuda göz, akisler yapar, insana hayaller görünür... Onların en bayağısı şudur: Taş altın şeklinde görünür!675
هست در چاه انعکاسات نظر ** کمترین آنک نماید سنگ زر
Oyun zamanı çocuklarda kızışırlar... O taş topaç kırıklarını altın ve mal görürler ya.
وقت بازی کودکان را ز اختلال ** مینماید آن خزفها زر و مال
Fakat Allah arifleri kimyager olmuşlardır da onlara madenler bile değersiz görünür artık!
عارفانش کیمیاگر گشتهاند ** تا که شد کانها بر ایشان نژند
Dervişin, şeyhleri rüyada görüp kazanmaya uğraşmadan ve ibadetten kalmadan helâl bir rızık dilemesi, onlarında onu irşâd etmeleri, dağdaki acı ve ekşi meyvelerin, şeyhlerin himmetiyle dervişe tatlı gelmesi
دیدن درویش جماعت مشایخ را در خواب و درخواست کردن روزی حلال بیمشغول شدن به کسب و از عبادت ماندن و ارشاد ایشان او را و میوههای تلخ و ترش کوهی بر وی شیرین شدن به داد آن مشایخ
Dervişin biri hikâye etti: Ben rüyada Hızır’a mensup olan erenleri gördüm.
آن یکی درویش گفت اندر سمر ** خضریان را من بدیدم خواب در
Onlara: “Helâl olan ve hiç vebali bulunmayan rızkı nereden elde edeyim?” dedim.
گفتم ایشان را که روزی حلال ** از کجا نوشم که نبود آن وبال
مر مرا سوی کهستان راندند ** میوهها زان بیشه میافشاندند
Allah, himmetimizle bunları sana tatlı etti...
که خدا شیرین بکرد آن میوه را ** در دهان تو به همتهای ما
Hemen ye bunlar temiz, helâl ve sayısız... Aynı zamanda uğraşmaksızın, başın ağrımadan, yükünü çekmeden, yukarı aşağı koşmadan elde edilen rızıklardır dediler.
هین بخور پاک و حلال و بیحساب ** بی صداع و نقل و بالا و نشیب