English    Türkçe    فارسی   

4
708-757

  • Bu söz üzerine derhal o altın dallar, yine odun oldu... o erin işini görünce akıl da sarhoş oldu, kendisinden geçti. Bakış da!
  • Ondan sonra odunlarını yükleyip yürüdü... Hızlı hızlı önümden şehre gitti!
  • O padişahtan, ardından gidip müşküllerini sormak, sözünü duymak istedim ama, 710
  • Heybeti mâni oldu gidemedim... Bayağı kişilerin has erlere varmasına yol yok!
  • Eğer biri can- beş vererek yol bulursa bu da onların rahmeti ve cezbesiyle olur.
  • Şu halde o tevfike erişmeyi ganimet bil... Eğer bir doğru erin sohbetini bulduysan bunu fırsat say!
  • Padişaha yakın olduğu, padişahın yakınlığına erdiği halde bu kutluluğu değersiz görüp yolundan olan ahmağa benzeme!
  • Ahmak kurbanlık koyundan bol ve iyi bir parça verdiler mi “Bu, galiba öküz budu” der. 715
  • A iftiracı, bu öküz budu değil... Fakat eşekliğinden sana öküz budu görünmede.
  • Bu rüşvetsiz verilen padişah ihsanı... Bu rahmet yüzünden verilen hususi bir ihsan!
  • Süleyman aleyhisselâm’ın Belkis’in imana gelmesi için elçilerin tez gitmesini emretmesi ve onları teşviki
  • Süleyman Peygamber de savaşacağı yerde Belkıs’ın adamlarını ve askerini kendisine çekti.
  • Ey azizler dedi, çabucak gelin... Çünkü cömertlik denizi dalgalanmaya başladı.
  • 720.Köpüren dalgaları, her an kıyıya zararsız, ziyansız, yüzlerce inci atar! 720
  • Ey doğru yolu bulanlar, salâ dedim size... Rıdvan, şimdicek cennet kapısını açtı.
  • Süleyman dedi ki: “Ey elçiler, gidin, Belkıs’a varın, onu bu dine inandırın!
  • Deyin ki: Hep buraya gelin... Çabuk şüphe yok ki Allah, sizi esenlik yurduna çağırtmada!
  • Ey devlet isteyen, tez buraya gel... Bu zaman, feyiz zamanı, kapıların açıldığı çağ!
  • Ey dilemeyen sen de gel... Sen de gel de bu vefalı sevgiliden dilek sahibi olasın! 725
  • Allah sırrını kutlasın, İbrahim Edhemin ülkesinden göçmesindeki sebep ve Horasan saltanatını terk etmesi
  • Sen de Edhem gibi devlet ve saltanatı hemencecik terk et de ebedi bir saltanata eriş!
  • İbrahim Edhem, geceleyin tahtında uyumaktaydı. Gözcüler, bekçiler de damda gürültü edip duruyorlardı.
  • Padişah, bekçilerin hırsızları ve kötü kişileri defetmelerini istemiyordu.
  • Çünkü kendisinin adâlet sahibi olduğunu, kendisine hiçbir kötülük gelmeyeceğini biliyordu, gönlü emindi.
  • Muratları, dilekleri koruyan adalettir... Geceleyin damlarda sopalarını kakıp gezen bekçiler değil! 730
  • Fakat padişahın, rebap sesini dinlemeden maksadı, iştiyaklar çekenler gibi Allah hitabını hayal etmekti.
  • Zurna ve davul sesleri, bir parçacık o külli nefirin, kıyamet gününde çalınacak olan Sur’un sesine benzer.
  • Hakîmler, bu musiki nağmelerini göklerin dönüşünden aldık demişlerdir.
  • Halkın tamburla çaldığı, ağızla söylediği bu şarkılar, nağmeler, hep göğün hareketinden alınmadır.
  • Müminler derler ki cennetin tesiriyle bütün kötü ve çirkin sesler de latif olur. 735
  • Biz hepimiz Âdem’in cüz’üleriydik... Cennette o nağmeleri dinledik, duyduk!
  • Gerçi suyla toprak, bize bir şüphe verdi ama yine o nağmeleri birazcık hatırlıyoruz.
  • Fakat musibet toprağıyla karıştıktan sonra bu zir ve bem perdeleri, nereden o nağmeleri verecek?
  • Su, sidik ve pislikle karışınca bozulur, mizacı acı ve sert bir hale gelir.
  • İnsanın cesedinde de birazcık su vardır... Sen onu sidik bile saysan yine ateşi söndürür ya! 740
  • Su, pis bile olsa yine tabiatı bakidir... O tabiatla gam ateşini söndürür!
  • İş bu yüzden güzel sesi dinlemek âşıklara gıdadır... Çünkü güzel ses dinlemede kalp huzuru ve Allah ile birleşme zevki vardır.
  • Adamın içindeki hayâller kuvvetlenir, hatta hayaller, o güzel sesten, o güzel nağmeden suretlere bürünür.
  • Suya ceviz atanın ateşi nasıl kuvvetlendiyse aşk ateşi de güzel seslerle kuvvet bulunur!
  • Susuz adamın ceviz ağacına binip silkelemesi ve cevizlerin çukurdaki, erişemediği suya düşmesi, bu suretle suyun sesini duyup onunla zevklenmesi, neşelenmesi
  • Su, pek derin yerdeydi... Susuzun biri suyun üst tarafında bulunan ceviz ağacına binmiş, ağacı silkeliyordu. 745
  • Ağaçtan cevizler, suya düştükçe suyun sesini dinliyor, sudan meydana gelen habbeleri seyrediyordu.
  • Bir akıllı adam, bunu görüp dedi ki: Yiğidim bu cevizler, seni susatır!
  • Suya bir hayli ceviz düşüyor ama su derinde... Senden uzakta!
  • Sen, yukarıdan aşağıya zahmetlerle ininceye kadar su da onları daha uzağa götürecek!
  • Adam dedi ki: Benim bu ağaç silkelemeden maksadım ceviz toplamak değil... Görünüşe bakma da maksadıma iyi dikkat et! 750
  • Benim maksadım suyun sesini işitmek ve suda hâsıl olan şu habbeleri görmektir.
  • Âlemde susuzun, daima havuzun çevresinde dönüp dolaşmaktan başka ne işi var?
  • Hacının Kâbe’nin çevresini tavaf etmesi gibi o da ırmağın, suyun çevresinde dolanır, suyun sesini dinler durur!
  • İşte ey halk ziyası Hüsameddin, o susuzun maksadı gibi benim de bu Mesnevi’den maksadım sensin.
  • Mesnevi, ferileri bakımından da, asılları bakımından da tamamı ile senindir... onu sen kabul etmişsindir. 755
  • Padişahlar, iyiyi de kabul ederler, kötüyü de... Bir şeyi kabul ettiler mi artık reddetmezler.
  • Mademki bir fidan diktin, onu sula... Mademki açtın düğümleme!