English    Türkçe    فارسی   

4
732-781

  • Zurna ve davul sesleri, bir parçacık o külli nefirin, kıyamet gününde çalınacak olan Sur’un sesine benzer.
  • Hakîmler, bu musiki nağmelerini göklerin dönüşünden aldık demişlerdir.
  • Halkın tamburla çaldığı, ağızla söylediği bu şarkılar, nağmeler, hep göğün hareketinden alınmadır.
  • Müminler derler ki cennetin tesiriyle bütün kötü ve çirkin sesler de latif olur. 735
  • Biz hepimiz Âdem’in cüz’üleriydik... Cennette o nağmeleri dinledik, duyduk!
  • Gerçi suyla toprak, bize bir şüphe verdi ama yine o nağmeleri birazcık hatırlıyoruz.
  • Fakat musibet toprağıyla karıştıktan sonra bu zir ve bem perdeleri, nereden o nağmeleri verecek?
  • Su, sidik ve pislikle karışınca bozulur, mizacı acı ve sert bir hale gelir.
  • İnsanın cesedinde de birazcık su vardır... Sen onu sidik bile saysan yine ateşi söndürür ya! 740
  • Su, pis bile olsa yine tabiatı bakidir... O tabiatla gam ateşini söndürür!
  • İş bu yüzden güzel sesi dinlemek âşıklara gıdadır... Çünkü güzel ses dinlemede kalp huzuru ve Allah ile birleşme zevki vardır.
  • Adamın içindeki hayâller kuvvetlenir, hatta hayaller, o güzel sesten, o güzel nağmeden suretlere bürünür.
  • Suya ceviz atanın ateşi nasıl kuvvetlendiyse aşk ateşi de güzel seslerle kuvvet bulunur!
  • Susuz adamın ceviz ağacına binip silkelemesi ve cevizlerin çukurdaki, erişemediği suya düşmesi, bu suretle suyun sesini duyup onunla zevklenmesi, neşelenmesi
  • Su, pek derin yerdeydi... Susuzun biri suyun üst tarafında bulunan ceviz ağacına binmiş, ağacı silkeliyordu. 745
  • Ağaçtan cevizler, suya düştükçe suyun sesini dinliyor, sudan meydana gelen habbeleri seyrediyordu.
  • Bir akıllı adam, bunu görüp dedi ki: Yiğidim bu cevizler, seni susatır!
  • Suya bir hayli ceviz düşüyor ama su derinde... Senden uzakta!
  • Sen, yukarıdan aşağıya zahmetlerle ininceye kadar su da onları daha uzağa götürecek!
  • Adam dedi ki: Benim bu ağaç silkelemeden maksadım ceviz toplamak değil... Görünüşe bakma da maksadıma iyi dikkat et! 750
  • Benim maksadım suyun sesini işitmek ve suda hâsıl olan şu habbeleri görmektir.
  • Âlemde susuzun, daima havuzun çevresinde dönüp dolaşmaktan başka ne işi var?
  • Hacının Kâbe’nin çevresini tavaf etmesi gibi o da ırmağın, suyun çevresinde dolanır, suyun sesini dinler durur!
  • İşte ey halk ziyası Hüsameddin, o susuzun maksadı gibi benim de bu Mesnevi’den maksadım sensin.
  • Mesnevi, ferileri bakımından da, asılları bakımından da tamamı ile senindir... onu sen kabul etmişsindir. 755
  • Padişahlar, iyiyi de kabul ederler, kötüyü de... Bir şeyi kabul ettiler mi artık reddetmezler.
  • Mademki bir fidan diktin, onu sula... Mademki açtın düğümleme!
  • Mesnevi’deki sözlerden maksadım senin sırrın, onu şiir halinde söylemedeki muradım senin sesindir.
  • Bence sesin, Allah sesidir... Âşık, haşa; sevgilisinden ayrılmaz.
  • Nâsın caniyle nâsın rabbi arasında keyfiyetsiz, kıyasa sığmaz bir ulaşma, bir birlik vardır. 760
  • Fakat nâs dedim, nesnas değil... nas canın canı olan Allah’a aşina olanlardır, başkaları değil!
  • Nâs dediğim adamdır, adam nerede? Sen adamların başını, görmedin, kuyruksun sen!
  • “Görünüşte o toprağı atan sen idin, hakikatte Allah idi” ayetini okumuşsun ama cisimden ibaretsin, cüz’ülerde kala kalmışsın!
  • A ahmak, cisim ülkeni Belkıs gibi Süleyman Peygamber için terk et!
  • Lâhavle diyorum ama sözümden değil... O kötü düşüncelinin vesveselerinden lâhavle demekteyim! 765
  • Çünkü o, benim sözlerime karşı hayallere düşmekte, gönlündeki vesveseler ve şüpheden doğan inkârlar yüzünden hayaller kurmaktadır.
  • Lâhavle diyorum; yani çaresi yok... Çünkü senin gönlünde benim sözlerimin zıddı olan düşünceler ve sözler var!
  • Sözlerim, boğazına tıkıldı kaldı, artık ben sustum... Hadi sen, sana lâyık olanı söyle bakalım!
  • Güzel sesli bir neyzen ney çalarken ansızın aşağı tarafından bir yeldir çıktı!
  • Neyzen neyi aşağı tarafına tutarak, hadi bakalım dedi... Benden iyi üfleyeceksen üfle! 770
  • Ey Müslüman, edep nedir diye arar sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.
  • Kimi falan adamın huyu kötü, tabiatı fena diye şikâyet eder görürsen,
  • Bil ki bu şikâyetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
  • Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.
  • Fakat şeyh, birisinin kötülüğünü söylerse bu, Allah emriyledir, kızgınlığa, heva ve hevese uymadan değil! 775
  • Onun şikâyeti, şikâyet değildir, onu ıslahtır... O şikâyet, peygamberlerin şikâyetine benzer.
  • Peygamberlerin sabırsızlığı, bil ki Allah emriyledir... Yoksa onların hilmi, kötü şeylere tahammül eder.
  • Onlar kötülüğe tahammül ede ede tabiatlarını öldürdüler... Artık onlardan bir tahammülsüzlük zuhur ederse kendilerinden değildir, Allah’tandır.
  • Ey Süleyman, kuzgunla doğan arasında Allah hilmine bürün de bütün kuşlarla uzlaş!
  • Ey hilmi, yüzlerce Belkıs’ı zebun eden, ey “Rabbim, kavmine sen doğru yolu göster, onlar bilmiyorlar” diyen! 780
  • Süleyman aleyhisselam’ın, Belkis’e şirkte ısrar etme, imana gelmeyi geciktirme diye tehdit ederek haber göndermesi
  • Belkıs, kendine gel, aklını başına topla... Yoksa fena olur. Askerin, sana düşman kesilir, senden döner!