İnsanın cesedinde de birazcık su vardır... Sen onu sidik bile saysan yine ateşi söndürür ya! 740
چیزکی از آب هستش در جسد ** بول گیرش آتشی را میکشد
Su, pis bile olsa yine tabiatı bakidir... O tabiatla gam ateşini söndürür!
گر نجس شد آب این طبعش بماند ** که آتش غم را به طبع خود نشاند
İş bu yüzden güzel sesi dinlemek âşıklara gıdadır... Çünkü güzel ses dinlemede kalp huzuru ve Allah ile birleşme zevki vardır.
پس غدای عاشقان آمد سماع ** که درو باشد خیال اجتماع
Adamın içindeki hayâller kuvvetlenir, hatta hayaller, o güzel sesten, o güzel nağmeden suretlere bürünür.
قوتی گیرد خیالات ضمیر ** بلک صورت گردد از بانگ و صفیر
Suya ceviz atanın ateşi nasıl kuvvetlendiyse aşk ateşi de güzel seslerle kuvvet bulunur!
آتش عشق از نواها گشت تیز ** آن چنان که آتش آن جوزریز
Susuz adamın ceviz ağacına binip silkelemesi ve cevizlerin çukurdaki, erişemediği suya düşmesi, bu suretle suyun sesini duyup onunla zevklenmesi, neşelenmesi
حکایت آن مرد تشنه کی از سر جوز بن جوز میریخت در جوی آب کی در گو بود و به آب نمیرسید تا به افتادن جوز بانگ آب# بشنود و او را چو سماع خوش بانگ آب اندر طرب میآورد
Su, pek derin yerdeydi... Susuzun biri suyun üst tarafında bulunan ceviz ağacına binmiş, ağacı silkeliyordu. 745
در نغولی بود آب آن تشنه راند ** بر درخت جوز جوزی میفشاند
Ağaçtan cevizler, suya düştükçe suyun sesini dinliyor, sudan meydana gelen habbeleri seyrediyordu.
میفتاد از جوزبن جوز اندر آب ** بانگ میآمد همی دید او حباب
Bir akıllı adam, bunu görüp dedi ki: Yiğidim bu cevizler, seni susatır!
عاقلی گفتش که بگذار ای فتی ** جوزها خود تشنگی آرد ترا
Suya bir hayli ceviz düşüyor ama su derinde... Senden uzakta!
بیشتر در آب میافتد ثمر ** آب در پستیست از تو دور در
Sen, yukarıdan aşağıya zahmetlerle ininceye kadar su da onları daha uzağa götürecek!
تا تو از بالا فرو آیی به زور ** آب جویش برده باشد تا به دور
Adam dedi ki: Benim bu ağaç silkelemeden maksadım ceviz toplamak değil... Görünüşe bakma da maksadıma iyi dikkat et! 750
گفت قصدم زین فشاندن جوز نیست ** تیزتر بنگر برین ظاهر مهایست
Benim maksadım suyun sesini işitmek ve suda hâsıl olan şu habbeleri görmektir.
قصد من آنست که آید بانگ آب ** هم ببینم بر سر آب این حباب
Âlemde susuzun, daima havuzun çevresinde dönüp dolaşmaktan başka ne işi var?
تشنه را خود شغل چه بود در جهان ** گرد پای حوض گشتن جاودان
Hacının Kâbe’nin çevresini tavaf etmesi gibi o da ırmağın, suyun çevresinde dolanır, suyun sesini dinler durur!
گرد جو و گرد آب و بانگ آب ** همچو حاجی طایف کعبهی صواب
İşte ey halk ziyası Hüsameddin, o susuzun maksadı gibi benim de bu Mesnevi’den maksadım sensin.
همچنان مقصود من زین مثنوی ** ای ضیاء الحق حسامالدین توی
Mesnevi, ferileri bakımından da, asılları bakımından da tamamı ile senindir... onu sen kabul etmişsindir. 755
مثنوی اندر فروع و در اصول ** جمله آن تست کردستی قبول
Padişahlar, iyiyi de kabul ederler, kötüyü de... Bir şeyi kabul ettiler mi artık reddetmezler.
در قبول آرند شاهان نیک و بد ** چون قبول آرند نبود بیش رد
Mademki bir fidan diktin, onu sula... Mademki açtın düğümleme!
چون نهالی کاشتی آبش بده ** چون گشادش دادهای بگشا گره
Mesnevi’deki sözlerden maksadım senin sırrın, onu şiir halinde söylemedeki muradım senin sesindir.
قصدم از الفاظ او راز توست ** قصدم از انشایش آواز توست
Bence sesin, Allah sesidir... Âşık, haşa; sevgilisinden ayrılmaz.
پیش من آوازت آواز خداست ** عاشق از معشوق حاشا که جداست
Nâsın caniyle nâsın rabbi arasında keyfiyetsiz, kıyasa sığmaz bir ulaşma, bir birlik vardır. 760
اتصالی بیتکیف بیقیاس ** هست ربالناس را با جان ناس
Fakat nâs dedim, nesnas değil... nas canın canı olan Allah’a aşina olanlardır, başkaları değil!
لیک گفتم ناس من نسناس نی ** ناس غیر جان جاناشناس نی
Nâs dediğim adamdır, adam nerede? Sen adamların başını, görmedin, kuyruksun sen!
ناس مردم باشد و کو مردمی ** تو سر مردم ندیدستی دمی
“Görünüşte o toprağı atan sen idin, hakikatte Allah idi” ayetini okumuşsun ama cisimden ibaretsin, cüz’ülerde kala kalmışsın!
ما رمیت اذ رمیت خواندهای ** لیک جسمی در تجزی ماندهای
A ahmak, cisim ülkeni Belkıs gibi Süleyman Peygamber için terk et!
ملک جسمت را چو بلقیس ای غبی ** ترک کن بهر سلیمان نبی
Lâhavle diyorum ama sözümden değil... O kötü düşüncelinin vesveselerinden lâhavle demekteyim! 765
میکنم لا حول نه از گفت خویش ** بلک از وسواس آن اندیشه کیش
Çünkü o, benim sözlerime karşı hayallere düşmekte, gönlündeki vesveseler ve şüpheden doğan inkârlar yüzünden hayaller kurmaktadır.
کو خیالی میکند در گفت من ** در دل از وسواس و انکارات ظن
Lâhavle diyorum; yani çaresi yok... Çünkü senin gönlünde benim sözlerimin zıddı olan düşünceler ve sözler var!
میکنم لا حول یعنی چاره نیست ** چون ترا در دل بضدم گفتنیست
Sözlerim, boğazına tıkıldı kaldı, artık ben sustum... Hadi sen, sana lâyık olanı söyle bakalım!
چونک گفت من گرفتت در گلو ** من خمش کردم تو آن خود بگو
Güzel sesli bir neyzen ney çalarken ansızın aşağı tarafından bir yeldir çıktı!
آن یکی نایی خوش نی میزدست ** ناگهان از مقعدش بادی بجست
Neyzen neyi aşağı tarafına tutarak, hadi bakalım dedi... Benden iyi üfleyeceksen üfle! 770
نای را بر کون نهاد او که ز من ** گر تو بهتر میزنی بستان بزن
Ey Müslüman, edep nedir diye arar sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.
ای مسلمان خود ادب اندر طلب ** نیست الا حمل از هر بیادب
Kimi falan adamın huyu kötü, tabiatı fena diye şikâyet eder görürsen,
هر که را بینی شکایت میکند ** که فلان کس راست طبع و خوی بد
Bil ki bu şikâyetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
این شکایتگر بدان که بدخو است ** که مر آن بدخوی را او بدگو است
Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.
زانک خوشخو آن بود کو در خمول ** باشد از بدخو و بدطبعان حمول
Fakat şeyh, birisinin kötülüğünü söylerse bu, Allah emriyledir, kızgınlığa, heva ve hevese uymadan değil! 775
لیک در شیخ آن گله ز آمر خداست ** نه پی خشم و ممارات و هواست
Onun şikâyeti, şikâyet değildir, onu ıslahtır... O şikâyet, peygamberlerin şikâyetine benzer.
آن شکایت نیست هست اصلاح جان ** چون شکایت کردن پیغامبران
Peygamberlerin sabırsızlığı, bil ki Allah emriyledir... Yoksa onların hilmi, kötü şeylere tahammül eder.
ناحمولی انبیا از امر دان ** ورنه حمالست بد را حلمشان
Onlar kötülüğe tahammül ede ede tabiatlarını öldürdüler... Artık onlardan bir tahammülsüzlük zuhur ederse kendilerinden değildir, Allah’tandır.
طبع را کشتند در حمل بدی ** ناحمولی گر بود هست ایزدی
Ey Süleyman, kuzgunla doğan arasında Allah hilmine bürün de bütün kuşlarla uzlaş!
ای سلیمان در میان زاغ و باز ** حلم حق شو با همه مرغان بساز
Ey hilmi, yüzlerce Belkıs’ı zebun eden, ey “Rabbim, kavmine sen doğru yolu göster, onlar bilmiyorlar” diyen! 780
ای دو صد بلقیس حلمت را زبون ** که اهد قومی انهم لا یعلمون
Süleyman aleyhisselam’ın, Belkis’e şirkte ısrar etme, imana gelmeyi geciktirme diye tehdit ederek haber göndermesi
تهدید فرستادن سلیمان علیهالسلام پیش بلقیس کی اصرار میندیش بر شرک و تاخیر مکن
Belkıs, kendine gel, aklını başına topla... Yoksa fena olur. Askerin, sana düşman kesilir, senden döner!
هین بیا بلقیس ورنه بد شود ** لشکرت خصمت شود مرتد شود
Perdecin, perdeni yırtar... Canın, canına düşmanlık eder!
پردهدار تو درت را بر کند ** جان تو با تو به جان خصمی کند
Yerdeki, gökteki zerrelerin hepsi, sınama çağında Allah askeridir.
جمله ذرات زمین و آسمان ** لشکر حقاند گاه امتحان
Yerli gördün ya, Âd kavmine ne yaptı! Suyu gördün ya, tufanda neler etti!
باد را دیدی که با عادان چه کرد ** آب را دیدی که در طوفان چه کرد
O kin denizi Firavuna ne işler açtı... Bu yeryüzü Karun’a ne işler gösterdi! 785
آنچ بر فرعون زد آن بحر کین ** وآنچ با قارون نمودست این زمین
Ebabil kuşları, file neler etti... Sivrisinek, Nemrud’un başını nasıl yedi!
وآنچ آن بابیل با آن پیل کرد ** وآنچ پشه کلهی نمرود خورد
Davud, eliyle koca taşı kaldırıp atınca taş tam altı yüz parçaya bölündü, ordu da bozguna uğradı!
وآنک سنگ انداخت داودی بدست ** گشت شصد پاره و لشکر شکست
Lût’un düşmanlarına taş yağdı da nihayet kara su içinde dalga yutup boğuldular!
سنگ میبارید بر اعدای لوط ** تا که در آب سیه خوردند غوط
Âlemdeki cansız şeylerin akıllıca peygamberlere ettikleri yardımları söylemeye kalkışsam,
گر بگویم از جمادات جهان ** عاقلانه یاری پیغامبران