English    Türkçe    فارسی   

5
1005-1054

  • Tanrı, onları gönüllerini hoş eder. “Özleri doğrulmuştur halistir” Tanrı, onlara ihsan ettikleri şeyleri, o şeyler mahvolup bittikten sonra yine ihsan eder. 1005
  • Ey ecel, ey köyü yağmalayan , bu şükreden kullardan ne aldıysan geri ver der.
  • Ecel verir, verir ama onu kabul etmezler. Çünkü can nimetleriyle nimetlenmişlerdir.
  • Biz sofiyiz, hırkalarımızı attık. Mademki oynayıp yutulduk, artık geri almayız.
  • Biz, verdiğimiz şeylere karşılık ihsanlar elde ettik; bizden ihtiyaç, hırs ve garez gitti.
  • Tuzlu ve helak edici sudan çıktık, arı duru suya, kevser kaynağına atıldık. Ey alem başkalarına ettiğin şeyler, vefasızlıktır, hiledir, aşırı nazdır. 1010
  • Biz, verdiğimiz şeylere karşılık ihsanlar elde ettik bütün onları, senin başına döktük.
  • Çünkü biz savaşa girmiş, savaşa girmiş savaşta şehit olmuş erleriz derler.
  • Sen de bu suretle bil ki pak Tanrı’nın yürekli ve yiğit öyle kulları vardır ki,
  • Dünya yalanının bıyığını koparırlar, otağlarını yardım burcunun ta üstüne kurarlar.
  • Bu şehitler yine yeni baştan gazi olurlar. Bu tutsaklar yine yardım elde ederler. 1015
  • Sonra yine yeni baştan yokluktan baş gösterirler de anadan doğma kör değilsen gör derler.
  • Sen de bu suretle bil ki yoklukta güneşler vardır. Burada güneş sayılan, orada süha yıldızıdır.
  • Kardeş yoklukta varlık nasıl olur? Zıt, zıddın içine nasıl girer sığışır?
  • “Ölüden diri çıkarır” hükmünü bil. Yokluk ibadet edenlerin ümididir.
  • Ambarı boş olan ekinci, yokluk ümidi ile neşelenmez mi? 1020
  • O yokluktan tohum bitecek, mahsul verecek diye sevinmez mi? Bu işi anladıysan düşün bak.
  • Sen de an be an yokluktan anlayış, zevk, huzur ve ihsan bulmayı beklemektesin.
  • Bu sırrı açığa vurmaya izin yok. Yoksa (değersiz bir şehir olan) Ebhaz’ı bir Bağdat haline getirirdim.
  • Şu halde yokluk Tanrı sanatının hazinesidir. Ondan anbean ihsanlar gelip durmaktadır.
  • Tanrı eşsiz, örneksiz şeyler yaratıp durmaktadır. Eşsiz örneksiz şeyler yaratan da o zattır ki bir aslı, bir dayanağı olmadığı halde fer-i yaratır, izhar eder. 1025
  • Yok gibi görünen ve hakikatta var olan alemle yok olduğu halde var görünen alem
  • Tanrı yoku var ve debdebeli gösterdi, varı da yokluk şeklinde izhar etti.
  • Denizi örttü de köpüğü meydana çıkardı, rüzgarı örttü de sana tozu gösterdi.
  • Toprak, bir minare gibi havada döne,döne yücelir. Toprak, kendiliğinden nasıl olur da yücelere çıkar?
  • A illetli, toprağı yücelerde görüyorsun, fakat rüzgarı görmüyorsun, onu delil ile anlıyorsun.
  • Köpüğü her tarafa gider görmektesin. Fakat denizsiz köpük var olamaz ki. 1030
  • Köpüğü duygunla görür, denizi de delil ile anlarsın. Düşünce gizlidir de dedikodu meydanda.
  • Bizse yok demeyi var olduğunu ispat sanmışız. Yoku gören bir gözümüz varmış meğer.
  • Uykulu göz, hayalden ve yoktan başka ne görebilir ki?
  • Hasılı, azgınlıkla başımız dönmüş, şaşırıp kalmışız. Hakikat gizli olduğundan hayal meydana çıkmış.
  • Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi? 1035
  • Aferin ey büyüler yapan üstat! Senden çekinenlere tortulu suyu saf gösterdin!
  • Büyücüler pazardakilerin gözleri önünde ay ışığını ölçüp biçerler de para alırlar, kar ederler.
  • Bu ölçüp biçmeyle para kazanırlar. Halbuki alıcının elinden para da çıkar, kumaşı da kaybeder.
  • Bu alemde büyücüdür. Biz, onda ticaret ediyoruz, ondan ölçülüp biçilen ay ışığını alıyoruz.
  • O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer. 1040
  • Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
  • Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
  • O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
  • Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
  • Zamanede sana üç yoldaş vardır. Biri vefakardır ikisi gaddar. 1045
  • Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün. Üçüncüsüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır.
  • Mal seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz. Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar.
  • Ölüm günüde dost, sana hal diliyle der ki:
  • Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem. Mezarının başında bir zamancağız dururum.
  • Fakat yaptığın işler vefakardır; onlara sarıl ki onlar; mezarın içine kadar seninle gelirler. 1050
  • Mustafa aleyhisselam’ın “Sana, seninle beraber mezara gömülecek bir eş, bir arkadaş lazım. Sen, onunla gömülürsün, sen ölüsün ama o diridir. İyi ise sana iyilikte bulunur, kötüyse senden kurtuluşu giderir.Bu eş, bu arkadaş, senin yaptığın işlerdir. Elinden geldiği kadar işlerini iyileştir, iyi amelde bulun” hadisinin tefsiri. Tanrı elçisi doğru demiştir.
  • Peygamber dedi ki: Bu yol için amelden daha vefalı bir arkadaş, bir yoldaş yoktur.
  • Amelin, iyiyse sana ebediyen dost olur. Kötüyse mezarında yılan kesilir.
  • Babam, doğruluk yolundaki bu amel, bu kazanç, nasıl olur da üstatsız elde edilebilir?
  • Alemde en aşağılık sanat bile hiç üstatsız elde edilebilir mi?