English    Türkçe    فارسی   

5
1073-1122

  • Başının üstünde bir sepet dolusu ekmek var da sen hala şuraya buraya koşup duruyor, ekmek istiyorsun.
  • Şaşkın mısın ne? Kendi başına dolan. Neden her kapıyı dövüp durursun? Yürü, gönül kapısını döv!
  • Dizine kadar dereye girmişsimde kendinden gafilsin, şundan bundan su isteyip durursun. 1075
  • Önünde de sana yardım edecek su var, ardında da. Fakat kaynaklara ulaşman için önünde de set var, ardında da.
  • Ata binmişsin, at oyluğunun altında, fakat süvari at arıyor. Bu nedir? dense at, fakat nerede? Diyor.
  • Hey gidi hey! Bu altındaki at nedir? dedin mi evet diyor, at ama o atı kim gördü acaba?
  • Suyun sarhoşu su da gözünün önünde. Kendisi su içinde, fakat akar sudan haberi bile yok.
  • İnci gibi hani. İnci de deniz içinde deniz nerede? Der. Sedef gibi olan hayal onun duvarı. 1080
  • Nerede demesi kendisine hicap olmakta, güneşin ziyasını kaplayan bir bulut kesilmede.
  • Kendi kötü gözü, gözüne perde olmada. Ben seddimi kaldırdım demesi, kendisine set kesilmede.
  • Aklı kulağına bağ olmada. Ey Tanrı şaşkını, aklını Tanrı’ya ver.
  • Mustafa aleyhisselam’ın “Bütün dertlerini bir dert yapanı, Tanrı başka dertlerden kurtarır. Fakat dertlerini dağıtan, birçok şeylere dertlenen kişiyi, hangi vadide helak olacaksa Tanrı kayırmaz”hadisinin tefsiri
  • Aklını bir çok yerlere dağıttın. Halbuki o saçma sapan uğraşman, o beyhude mırıldanman, bir tereye bile değmez.
  • Aklının suyunu her diken, çekip durdukça akıl suyun, meyvelere nasıl ulaşabilir? 1085
  • Kendine gel de o kötü dalı kes, buda. Bu güzel dala su ver de tazelendir.
  • Şimdi ikisi de yeşil ama sonuna bak. Bu sonunda bir şeye yaramaz, öbürüyse meyve verir.
  • Bağın suyu buna helaldir, ona haram. Aralarındaki farkı sonunda görürsün vesselam.
  • Adalet nedir? ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? dikeni sulamak.
  • Adalet bir nimeti yerine koymaktır, her su çeken tohumu sulamak değil. 1090
  • Zulüm nedir? bir şeyi yerinde kullanmamak, yeri olmayan yere koymak. Bu da ancak belaya kaynak olur.
  • Tanrı nimetini cana, akla ver, iç ağrısına uğramış, düğümlerle, sıkıntılarla dopdolu olmuş tabiata değil.
  • Dünya gamının savaşını bedenine yükle. O can çekişmeyi gönlüne, canına az tattır.
  • Yük dengini İsa’nın başına koymuş da; tekme atan, yuvarlanıp kalgıyan eşeği çayıra salıveriyor.
  • Sürmeyi kulağa çekmezler. Gönül işini bedenden istemek şart değildir. 1095
  • Gönülsen yürü, nazlan, horluk çekme. Bedensen şeker yeme, zehir tat!
  • Zehir bedene faydalıdır, şeker zararlı. Bedenin yardım görmemesi daha iyidir.
  • Cehennem odunu bedendir, onu azalt, bir odun daha biterse hemen kes!
  • Yoksa iki alemde de Ebuleheb’in karısı gibi odun hamalı olursun, odun hamalı.
  • Sidre dalını odundan farket, ikisi de yeşil görünür yiğidim ama bir değildir. 1100
  • O dalın aslı yedinci kat göktü. Bu dalın aslı ise ateştir, dumandır.
  • Duyguya göre ikisi de birbirine benzer. Çünkü göz ve duygunun mezhebi, yanlış görmedir.
  • Bu, can gözüne görünür, gönle varmak için yorul çabala.
  • Ayağın yoksa yuvarlan da nihayet her azı, her çoğu gör.
  • Şu beytin manası: Yolcuysan, yoldaysan, sana yol açarlar. Yok olursan sana varlıkla yönelirler.
  • Zeliha, her taraftan kapıları kapadı ama Yusuf’ta hiçbir hareket görünmedi. 1105
  • Kilit ve kapı tekrar açıldı, yol göründü. Çünkü Yusuf, Tanrısına dayanmıştı, her yana dönüp dolaşmaktaydı.
  • Alemde bir yarık görünmemede ama Yusuf gibi hayran bir halde her yana koşup gelmek gerek.
  • Ki kilit açılsın, kapı görünsün, mekansızlık size yer olsun.
  • Ey sınanan kişi, aleme geldin ama geldiğin yolu hiç görmüyor musun?
  • Sen bir yerden, bir yurttan geldin. Geldiğin yolu bilmiyor musun, hayır, değil mi? 1110
  • Mademki bilmiyorsun, yol yok deme. Bu yolsuz yoldan bize gitmek görünür.
  • Rüyada neşeli bir halde sağa, sola gitmektesin. O meydanın yolu nerede biliyor musun?
  • Sen gözünü kapa, kendini teslim et de kendini o eski şehirde göresin.
  • Fakat gözünü nasıl kapatabilirsin ki yüzlerce mahmur göz, senin gözünü kapatmadan seni senden almada.
  • Sen bir müşterinin aşkı ile gözünü dört açmışsın, ulu olma, baş olma ümidine kapılmışsın. 1115
  • Uyusan bile rüyada o müşteriyi görmedesin. Kötü baykuş, rüyada yıkık yerden başka bir şey görebilir mi?
  • Kıvrıla büküle her an müşteriyi aramadasın. Fakat neyin var ki satacaksın? Hiçbir şeyin yok, hiçbir şeyin.
  • Gönlünde bir ekmek, bir kuşluk kahvaltısı olsaydı alıcılara aldırmazdın bile.
  • Peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Ne yedin de böyle ahmaklaştın, saçma sapan söyleniyorsun?” denilince “Bir şey bulup yeseydim ne ahmaklaşırdım ne saçma sapan söylenirdim” demesi. Her iyi söze, ehlinden başkasına söylenirse saçma denir, hatta söyliyenler, o sözü söylemeye memur olsalar bile
  • Birisi ben peygamberim bütün peygamberlerden üstünüm diyordu.
  • Boynunu bağlayıp padişaha götürdüler, dediler ki: Bu, ben Tanrı elçisiyim demekte. 1120
  • Halk, bu ne hiledir, bu ne saçma ve kötü şey diye karınca ve çekirge gibi başına üşüşmüş.
  • Eğer bu, yokluk aleminden elçi olarak gelmişse diyorlar, biz hep peygamberiz hep yüceyiz.