English    Türkçe    فارسی   

5
1102-1151

  • Duyguya göre ikisi de birbirine benzer. Çünkü göz ve duygunun mezhebi, yanlış görmedir.
  • Bu, can gözüne görünür, gönle varmak için yorul çabala.
  • Ayağın yoksa yuvarlan da nihayet her azı, her çoğu gör.
  • Şu beytin manası: Yolcuysan, yoldaysan, sana yol açarlar. Yok olursan sana varlıkla yönelirler.
  • Zeliha, her taraftan kapıları kapadı ama Yusuf’ta hiçbir hareket görünmedi. 1105
  • Kilit ve kapı tekrar açıldı, yol göründü. Çünkü Yusuf, Tanrısına dayanmıştı, her yana dönüp dolaşmaktaydı.
  • Alemde bir yarık görünmemede ama Yusuf gibi hayran bir halde her yana koşup gelmek gerek.
  • Ki kilit açılsın, kapı görünsün, mekansızlık size yer olsun.
  • Ey sınanan kişi, aleme geldin ama geldiğin yolu hiç görmüyor musun?
  • Sen bir yerden, bir yurttan geldin. Geldiğin yolu bilmiyor musun, hayır, değil mi? 1110
  • Mademki bilmiyorsun, yol yok deme. Bu yolsuz yoldan bize gitmek görünür.
  • Rüyada neşeli bir halde sağa, sola gitmektesin. O meydanın yolu nerede biliyor musun?
  • Sen gözünü kapa, kendini teslim et de kendini o eski şehirde göresin.
  • Fakat gözünü nasıl kapatabilirsin ki yüzlerce mahmur göz, senin gözünü kapatmadan seni senden almada.
  • Sen bir müşterinin aşkı ile gözünü dört açmışsın, ulu olma, baş olma ümidine kapılmışsın. 1115
  • Uyusan bile rüyada o müşteriyi görmedesin. Kötü baykuş, rüyada yıkık yerden başka bir şey görebilir mi?
  • Kıvrıla büküle her an müşteriyi aramadasın. Fakat neyin var ki satacaksın? Hiçbir şeyin yok, hiçbir şeyin.
  • Gönlünde bir ekmek, bir kuşluk kahvaltısı olsaydı alıcılara aldırmazdın bile.
  • Peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Ne yedin de böyle ahmaklaştın, saçma sapan söyleniyorsun?” denilince “Bir şey bulup yeseydim ne ahmaklaşırdım ne saçma sapan söylenirdim” demesi. Her iyi söze, ehlinden başkasına söylenirse saçma denir, hatta söyliyenler, o sözü söylemeye memur olsalar bile
  • Birisi ben peygamberim bütün peygamberlerden üstünüm diyordu.
  • Boynunu bağlayıp padişaha götürdüler, dediler ki: Bu, ben Tanrı elçisiyim demekte. 1120
  • Halk, bu ne hiledir, bu ne saçma ve kötü şey diye karınca ve çekirge gibi başına üşüşmüş.
  • Eğer bu, yokluk aleminden elçi olarak gelmişse diyorlar, biz hep peygamberiz hep yüceyiz.
  • Biz de oradan garip olarak geldik, neden bu peygamberlik, sana mahsus olsun?
  • Siz de uyuyan bir çocuk gibi yoldan, duraktan habersiz bir halde gelmediniz mi?
  • Duraklarda uykuda ve sarhoş olarak geçtiniz. Yoldan, yukarıdan, aşağıdan bir haberiniz bile yoktu. 1125
  • Bizse hoş bir halde beş duygu ve altı cihet aleminin ötesinden ta beş duygu ve altı cihet alemine kadar uyanık olarak yürüdük.
  • Kılavuzlarımız haberdardı yol biliyorlardı. Onun için durakların aslını temelini gördük.
  • Peygamberlik davasına kalkışsan hakkında padişaha, ona işkence ettir de bir daha bu çeşit söz söylemesin dediler.
  • Padişah, onu pek bitkin pek zayıf gördü. Bir sille vurulsa ölüverecekti.
  • Artık onu dövmenin ona işkence etmenin imkanı mı vardı? Bedeni adeta cama dönmüştü. 1130
  • Padişah, ona güzellikle neden bu serkeşlik davasına giriştin? Diye sorayım,
  • Burada sertlik iş görmez tatlı dil, yılanı bile ininden çıkarır dedi.
  • Halkı onun başından dağıttı. Padişah iyi bir adamdı zikri, virdi de iyilikti.
  • Onu bir yere oturttu, yerini yurdunu sordu. Neyle geçinirsin nereye sığınırsın dedi.
  • Adam dedi ki: Darüsselam’danım, oradan yola çıktım, bu melamet yurduna düştüm. 1135
  • Ne bir evim var, ne benimle düşüp kalkan. Hiç ayın yerde evi olur mu?
  • Padişah latife ederek dedi ki: Ne yedin kuşluk övünü olarak neyin var?
  • İştahın var mı? Sabahleyin ne yedin ki böyle sarhoş bir hale gelmiş, atıp tutuyor, esip savuruyorsun?
  • Adam, kuru, yaş, ekmeğin olsaydı peygamberlik davasına kalkışır mıydım hiç?
  • Bu kalabalığa peygamberlik etmek, dağda kalp aramaya benzer. 1140
  • Hiç kimse dağdan, taştan akıl ve gönül aramaz, anlayış ve müşkül şeyleri belleyiş ferasetini istemez.
  • Sen ne dersen dağ da sana hemen onu söyler, alaycılar gibi seninle alay eder.
  • Bu kavim nerede, bu kavime haber vermek nerede? Cansız bir şeyden kim can ister?
  • Sen, bir kadından, yahut paradan haber, verirsen hepsi malını, senin önüne kor.
  • Filan yerde seni bir güzel oğlan çağırıyor, sana aşık olmuş dersen bunu anlar. 1145
  • Fakat Tanrı’dan bal gibi haber verir, ey ahdına bütün kul, Tanrı’ya gel dersen,
  • Bu ölü alemden vazgeç de azık ve kar alemine git. Madem ki baki olmak imkanı var, fani olma diye öğütte bulunursan,
  • Senin kanına kastederler. Fakat bu, din ve hüner taassubundan değildir.
  • Halkın, onları Tanrı’ya ve ebedilik abıhayatına çağıran Tanrı velilerine düşman olmasının ve onlarla yabancı bir halde yaşamasının sebebi
  • Hatta mala mülke sarılmaları yüzünden bu sözleri duymak, onlara acı gelir.
  • Eşeğin yarasına bir bez bağlasan da o bez, yaraya yapışsa, sonra onu çekip çıkarmak istesen eşek derhal, 1150
  • Acıdan çifte atmaya kalkışır. Ne mutlu o adama ki böyle bir işe girişmedi.