Eski ölülere can verir, akıl tacını giydirir, iman nuru bağışlar.
مردگان کهنه را جان میدهد ** تاج عقل و نور ایمان میدهد
Ruh bağışlayan güzelden nurunu esirgeme. O seni kır atın üstüne bindirir.1160
دل مدزد از دلربای روحبخش ** که سوارت میکند بر پشت رخش
Taçlar veren o başı yüce erden başını çekme. O, gönlünün ayağındaki yüzlerce düğümü çözer.
سر مدزد از سر فراز تاجده ** کو ز پای دل گشاید صد گره
Fakat kime söyleyeyim? Bütün köy içinde nerede bir diri? Abıhayatın bulunduğu tarafa koşan kim?
با کی گویم در همه ده زنده کو ** سوی آب زندگی پوینده کو
Sen bir horluk görür görmez aşktan kaçmadasın. Bir addan başka aşktan ne biliyorsun ki?
تو به یک خواری گریزانی ز عشق ** تو به جز نامی چه میدانی ز عشق
Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir.
عشق را صد ناز و استکبار هست ** عشق با صد ناز میآید به دست
Aşk vefakar olduğu için vefakar olanı satın alır. Vefasız adama bakmaz bile. 1165
عشق چون وافیست وافی میخرد ** در حریف بیوفا میننگرد
İnsan bir ağaca benzer, ahdi de ağacın köküne. Kökün iyileşmesine, sağlamlaşmasına çalışmak gerek.
چون درختست آدمی و بیخ عهد ** بیخ را تیمار میباید به جهد
Bozuk düzen ahit, çürümüş köktür. Kökü çürümüş ağaç meyve vermez.
عهد فاسد بیخ پوسیده بود ** وز ثمار و لطف ببریده بود
Ağacın dalları, yaprakları yeşil bile olsa kök çürümüş, kurumuşsa faydası yok.
شاخ و برگ نخل گر چه سبز بود ** با فساد بیخ سبزی نیست سود
Fakat kökü sağlam da yeşil yaprakları yoksa nihayet günün birinde yüzlerce yaprak el sallar.
ور ندارد برگ سبز و بیخ هست ** عاقبت بیرون کند صد برگ دست
İlminle gururlanma da ahdini bütünlemeye bak. Çünkü bilgi kabuğa benzer, ahitse onun içidir.1170
تو مشو غره به علمش عهد جو ** علم چون قشرست و عهدش مغز او
Kötü işli adam, kötülükte sabit oldu da iyilik edenlerin eriştikleri devleti gördü mü? Şeytan olur, hasedinden hayrı menetmeye kalkışır, Şeytan gibi hani. Harmanı yanan da herkesin harmanının yanmasını ister. “Görmedin mi namaz kılan kulu, namaz kıldırmaya çalışanı?”
در بیان آنک مرد بدکار چون متمکن شود در بدکاری و اثر دولت نیکوکاران ببیند شیطان شود و مانع خیر گردد از حسد همچون شیطان کی خرمن سوخته همه را خرمن سوخته خواهد ارایت الذی ینهی عبدا اذا صلی
Vefakarların faydalandığını gördün mü sen, Şeytan gibi haset edersin.
وافیان را چون ببینی کرده سود ** تو چو شیطانی شوی آنجا حسود
Mizaç ve tabiatı bozuk ve hasta olan kişi, kimsenin iyi olmamasını ister.
هرکرا باشد مزاج و طبع سست ** او نخواهد هیچ کس را تندرست
Şeytan gibi hasetçi değilsen dava kapısını bırak da vefa tapısına gel.
گر نخواهی رشک ابلیسی بیا ** از در دعوی به درگاه وفا
Madem ki vefan yok, bari söylenme. Çünkü sözün çoğu, bizlik benlik davasıdır.
چون وفاات نیست باری دم مزن ** که سخن دعویست اغلب ما و من
Bu söz, gönlü geliştiren bir sözdür. Susmakla insan yüzlerce gelişmeye nail olur.1175
این سخن در سینه دخل مغزهاست ** در خموشی مغز جان را صد نماست
İçteki şey, dile geldi mi iç, harç olur gider. Çok harç etme de o güzelim iç kalsın.
چون بیامد در زبان شد خرج مغز ** خرج کم کن تا بماند مغز نغز
Az söyleyen adam da derin bir düşünce vardır. Söyleme kabuğu arttı mı iç yok olur.
مرد کم گوینده را فکرست زفت ** قشر گفتن چون فزون شد مغز رفت
Kabuk kalın olursa iç küçülür, zayıflar. İç kemale geldi, güzelleşti, büyüyüp oldu mu kabuk incelir.
پوست افزون بود لاغر بود مغز ** پوست لاغر شد چو کامل گشت و نغز
Hamlıktan kurtulup yetişen olan cevize, bademe ve fıstığa, şu üç meyveye bir bak.
بنگر این هر سه ز خامی رسته را ** جوز را و لوز را و پسته را
Kim isyan ederse Şeytan olur, iyilerin devletine haset eder. 1180
هر که او عصیان کند شیطان شود ** که حسود دولت نیکان شود
Tanrı ahdine vefa edersen Tanrı da kereminden senin ahdini korur.
چونک در عهد خدا کردی وفا ** از کرم عهدت نگه دارد خدا
Sense Tanrı’ya vefa etmekten gözünü yummuşsun. “Beni anın da sizi anayım” ayetini duymadın mı ki?
از وفای حق تو بسته دیدهای ** اذکروا اذکرکم نشنیدهای
“Ahdıma vefa edin” ahdına kulak ver de sevgiliden “Ahdınıza vefa edeyim” vaidi gelsin.
گوش نه اوفوا به عهدی گوشدار ** تا که اوفی عهدکم آید ز یار
Ey hüzün sahibi, bizim ahdımız ve borç vermemiz nedir? yere kuru tohum ekmek gibi.
عهد و قرض ما چه باشد ای حزین ** همچو دانهی خشک کشتن در زمین
Ondan ne yere bir parlaklık gelir, ne yer sahibi zenginleşir.1185
نه زمین را زان فروغ و لمتری ** نه خداوند زمین را توانگری
Bu, ancak bunun aslını yokluk aleminden veren sensin, bundan bana lazım diye bir işarette bulunmaktan ibarettir.
جز اشارت که ازین میبایدم ** که تو دادی اصل این را از عدم
Yedim tohumunu da nişane olarak getirdim. Bu nimetten yine bize ihsan et demektir.
خوردم و دانه بیاوردم نشان ** که ازین نعمت به سوی ما کشان
Şu halde ey bahtlı kişi, kuru duayı bırak. Ağaç isteyen tohum eker.
پس دعای خشک هل ای نیکبخت ** که فشاند دانه میخواهد درخت
Tohumun yoksa Tanrı, yine o dua yüzünden sana bir fidan bağışlar ki görenler, ne hoş çalışmış da ne güzel fidana sahip olmuş derler.
گر نداری دانه ایزد زان دعا ** بخشدت نخلی که نعم ما سعی
Meryem gibi hani. Derdi vardı da tohumu yoktu. Bu dert yüzünden sanat sahibi Tanrı, o kuru hurma ağacını yeşertti.1190
همچو مریم درد بودش دانه نی ** سبز کرد آن نخل را صاحبفنی
Çünkü o ulu, o temiz kadın vefakardı. Tanrı bu yüzden o istemeden onun yüzlerce muradını vefa etti.
زانک وافی بود آن خاتون راد ** بیمرادش داد یزدان صد مراد
Vefakar olan topluluk, bu vefayı bütün aleme yaymışlardır.
آن جماعت را که وافی بودهاند ** بر همه اصنافشان افزودهاند
Denizler de onların buyruklarına uymuştur, dağlar da. Dört unsur bile onlara kul, köle kesilmiştir.
گشت دریاها مسخرشان و کوه ** چار عنصر نیز بندهی آن گروه
Bu, inkar edenler, apaçık görsünler de inansınlar diye onlara bir Tanrı ikramıdır.
این خود اکرامیست از بهر نشان ** تا ببینند اهل انکار آن عیان
Onlar, öyle gizli ikram ve ihsanlara nail olmuşlardır ki, ne akla, hayale gelir, ne de söze sığar. 1195
آن کرامتهای پنهانشان که آن ** در نیاید در حواس و در بیان
Zaten iş, ebedi olan, kesilmeyen, tükenmesine imkan bulunmayan ikram ve ihsandır.
کار آن دارد خود آن باشد ابد ** دایما نه منقطع نه مسترد
Münacat
مناجات
Ey gıda, temkin ve sebat ihsan eden Tanrı, halkı bu sebatsızlıktan kurtar.
ای دهندهی قوت و تمکین و ثبات ** خلق را زین بیثباتی ده نجات
Sabit olmak lazım olan iş de bu iki büklüm olmuş nefse yardım et, onu doğrult.
اندر آن کاری که ثابت بودنیست ** قایمی ده نفس را که منثنیست
Sen onlara sabır ver, sen onların terazilerinin iyilik kefelerini ağırlaştır, sen onları suret düzenlerinin hilesinden kurtar.
صبرشان بخش و کفهی میزان گران ** وا رهانشان از فن صورتگران
Ey kerem sahibi, sen onları hasetten geri çek de haset yüzünden taşlanmış Şeytan olmasınlar. 1200
وز حسودی بازشان خر ای کریم ** تا نباشند از حسد دیو رجیم
Halk geçici mal ve beden uğruna hasetten yanıp duruyor.
در نعیم فانی مال و جسد ** چون همیسوزند عامه از حسد
Padişahlara baksana. Haset yüzünden ordu çekip akrabalarını öldürüyorlar.
پادشاهان بین که لشکر میکشند ** از حسد خویشان خود را میکشند
Pislikle dolu düzenbaz aşılar, birbirlerinin kanına, canına kastediyorlar.
عاشقان لعبتان پر قذر ** کرده قصد خون و جان همدگر
Vise’nin, Ramin’in, Husrev’in, Şirin’in hikayelerini oku, o ahmakların haset yüzünden neler yaptıklarını gör.
ویس و رامین خسرو و شیرین بخوان ** که چه کردند از حسد آن ابلهان
Aşık da yok oldu, maşuk da. Zaten onlar da bir şey değillerdi, aşk ve hevesleri de. 1205
که فنا شد عاشق و معشوق نیز ** هم نه چیزند و هواشان هم نه چیز
O temiz Tanrı’dır ki yoku yoka aşık eder, yoklukları birbirine vurur, işler çıkarır.
پاک الهی که عدم بر هم زند ** مر عدم را بر عدم عاشق کند
Gönlü perişan aşığın gönlünde hasetler baş gösterir. Var olan, yoku bu çeşit güçlüklere sokar, böyle mecbur eder.
در دل نهدل حسدها سر کند ** نیست را هست این چنین مضطر کند
Herkesten ziyade merhametli, esirgeyici olan şu kadınlar yok mu? Öyle olduğu halde iki ortak hasetten birbirini yer.
این زنانی کز همه مشفقتراند ** از حسد دو ضره خود را میخورند