English    Türkçe    فارسی   

5
1178-1227

  • Kabuk kalın olursa iç küçülür, zayıflar. İç kemale geldi, güzelleşti, büyüyüp oldu mu kabuk incelir.
  • Hamlıktan kurtulup yetişen olan cevize, bademe ve fıstığa, şu üç meyveye bir bak.
  • Kim isyan ederse Şeytan olur, iyilerin devletine haset eder. 1180
  • Tanrı ahdine vefa edersen Tanrı da kereminden senin ahdini korur.
  • Sense Tanrı’ya vefa etmekten gözünü yummuşsun. “Beni anın da sizi anayım” ayetini duymadın mı ki?
  • “Ahdıma vefa edin” ahdına kulak ver de sevgiliden “Ahdınıza vefa edeyim” vaidi gelsin.
  • Ey hüzün sahibi, bizim ahdımız ve borç vermemiz nedir? yere kuru tohum ekmek gibi.
  • Ondan ne yere bir parlaklık gelir, ne yer sahibi zenginleşir. 1185
  • Bu, ancak bunun aslını yokluk aleminden veren sensin, bundan bana lazım diye bir işarette bulunmaktan ibarettir.
  • Yedim tohumunu da nişane olarak getirdim. Bu nimetten yine bize ihsan et demektir.
  • Şu halde ey bahtlı kişi, kuru duayı bırak. Ağaç isteyen tohum eker.
  • Tohumun yoksa Tanrı, yine o dua yüzünden sana bir fidan bağışlar ki görenler, ne hoş çalışmış da ne güzel fidana sahip olmuş derler.
  • Meryem gibi hani. Derdi vardı da tohumu yoktu. Bu dert yüzünden sanat sahibi Tanrı, o kuru hurma ağacını yeşertti. 1190
  • Çünkü o ulu, o temiz kadın vefakardı. Tanrı bu yüzden o istemeden onun yüzlerce muradını vefa etti.
  • Vefakar olan topluluk, bu vefayı bütün aleme yaymışlardır.
  • Denizler de onların buyruklarına uymuştur, dağlar da. Dört unsur bile onlara kul, köle kesilmiştir.
  • Bu, inkar edenler, apaçık görsünler de inansınlar diye onlara bir Tanrı ikramıdır.
  • Onlar, öyle gizli ikram ve ihsanlara nail olmuşlardır ki, ne akla, hayale gelir, ne de söze sığar. 1195
  • Zaten iş, ebedi olan, kesilmeyen, tükenmesine imkan bulunmayan ikram ve ihsandır.
  • Münacat
  • Ey gıda, temkin ve sebat ihsan eden Tanrı, halkı bu sebatsızlıktan kurtar.
  • Sabit olmak lazım olan iş de bu iki büklüm olmuş nefse yardım et, onu doğrult.
  • Sen onlara sabır ver, sen onların terazilerinin iyilik kefelerini ağırlaştır, sen onları suret düzenlerinin hilesinden kurtar.
  • Ey kerem sahibi, sen onları hasetten geri çek de haset yüzünden taşlanmış Şeytan olmasınlar. 1200
  • Halk geçici mal ve beden uğruna hasetten yanıp duruyor.
  • Padişahlara baksana. Haset yüzünden ordu çekip akrabalarını öldürüyorlar.
  • Pislikle dolu düzenbaz aşılar, birbirlerinin kanına, canına kastediyorlar.
  • Vise’nin, Ramin’in, Husrev’in, Şirin’in hikayelerini oku, o ahmakların haset yüzünden neler yaptıklarını gör.
  • Aşık da yok oldu, maşuk da. Zaten onlar da bir şey değillerdi, aşk ve hevesleri de. 1205
  • O temiz Tanrı’dır ki yoku yoka aşık eder, yoklukları birbirine vurur, işler çıkarır.
  • Gönlü perişan aşığın gönlünde hasetler baş gösterir. Var olan, yoku bu çeşit güçlüklere sokar, böyle mecbur eder.
  • Herkesten ziyade merhametli, esirgeyici olan şu kadınlar yok mu? Öyle olduğu halde iki ortak hasetten birbirini yer.
  • Taş yürekli erkekleri düşün, artık haset yüzünden onlar da ne hale düşerler, bir kıyas et.
  • Şeriat, latif afsun okumasaydı herkes, düşmanının bedenini yırtar, paramparça ederdi. 1210
  • Şeriat şerri def etmek için bir rey kullanır, Şeytanı delil şişesi içine hapseder.
  • Boşboğaz Şeytanı, tanıkla, yeminle, aht’e yemininden dönmesinden ilzam ederde Şeytan bu suretle şişeye girer.
  • Şeriat iki zıttı hoşnut eden bir teraziye benzer. Alayla doğruyu bir araya getirir.
  • Şeriat, bil ki kileye teraziye benzer. Onun sebebi ile iki düşman da savaştan kinden kurtulur.
  • Terazi olmasa o düşman, ziyan ettiğini, hileye uğradığını vehim etmeden nasıl kurtulurdu? 1215
  • Şu halde şu vefasız pis dünyada ne varsa hep hasettir, hep düşmandır, hep cefadır.
  • Dünya böyle olunca artık devlet ve ikbale erişme hususunda cinler ve insanlar, nasıl hasede düşerler, düşün!
  • Zaten o şeytanlar, eski hasetçilerdir. Bir an bile yol kesmeden vazgeçmezler.
  • İsyan tohumunu eken Ademoğulluları da haset yüzünden şeytan olmuşlardır.
  • Kuran’ı oku da bak. İnsan şeytanları da, Tanrı’nın çarpmasıyla Şeytan cinsinden olmuşlardır. 1220
  • Şeytan birisini kandırma da aciz oldu mu bu çeşit insanlardan yardım ister.
  • Siz dostsunuz, bize dostlukta bulunan, bizdensiniz, bizim tarafımızı tutun derler.
  • Alemde birisinin yolunu kestiler, birini azdırıp yoldan çıkardılar mı iki cinsten olan şeytanlar da sevinirler.
  • Birisi imanla can verdi, dinde mertebesi yüceldi mi iki bölük de feryada, ağlayıp bağırmaya koyulur.
  • Bir edep sahibi birisine akıl verdi, onu doğru yola getirdi mi iki bölük de dişlerini çiğnemeye hayıflanmaya başlarlar. 1225
  • Padişahın, peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Doğru peygamber olan, adama ne bağışlar, yahut kendisiyle görüşen ve ona hizmet eden kişiler, dille verilen öğütten başka ondan ne ihsan elde ederler?” diye sorması
  • Padişah söyle bakalım bari, vahiy nedir, yahut da peygamber olan, ne elde eder? Diye sordu.
  • Adam dedi ki: Ne vardır ki peygamber, onu elde etmesin, yahut ne devlet kalmıştır ki peygamber ona ulaşmış bulunmasın?