Göz nuru ve nur görmüş zat, aslına dönmüştür; sevdası ovalarda, çöllerde kalmıştır.
نور دیده و نوردیده بازگشت ** ماند در سودای او صحرا و دشت
Birisi, arif bir alime “Biri, namazda sesle ağlar, ah ederse namazı batıl olur mu?” diye sordu. Arif alim “O yaşın adı, gözyaşıdır. Fakat ağlıyan ne görmüş, ona dikkat etmek gerek. Eğer Tanrı iştiyakına düşmüş de bu yüzden ağlamış, yahut günahlarından pişman olmuş da ondan dolayı feryadetmişse namazı bozulmaz, daha kamil olur. Çünkü “Kalb huzuru olmadıkça namaz, namaz değildir” denmiştir. Yok, bedeni bir hastalıktan, yahut oğlunun ayrılığından ağladıysa namazı bozulur. Çünkü namazın aslı, bedeni, oğlu terketmek ve İbrahim gibi oğlunu kurban edip Nemrud’un ateşine atılmaktır, namazın kemali için bu lazımdır. Bu huylara bürünmek için Mustafa aleyhisselam’a da “İbrahim’de sizin için uyulacak huylar, sıfatlar vardır” diye emir gelmiştir.
یکی پرسید از عالمی عارفی کی اگر در نماز کسی بگرید به آواز و آه کند و نوحه کند نمازش باطل شود جواب گفت کی نام آن آب دیده است تا آن گرینده چه دیده است اگر شوق خدا دیده است و میگرید یا پشیمانی گناهی نمازش تباه نشود بلک کمال گیرد کی لا صلوة الا بحضور القلب و اگر او رنجوری تن یا فراق فرزند دیده است نمازش تباه شود کی اصل نماز ترک تن است و ترک فرزند ابراهیموار کی فرزند را قربان میکرد از بهر تکمیل نماز و تن را به آتش نمرود میسپرد و امر آمد مصطفی را علیهالسلام بدین خصال کی فاتبع ملة ابراهیم لقد کانت لکم اسوة حسنة فیابراهیم
Birisi, müftüden gizlice sordu: Bir adam namazda feryat ederek ağlarsa,1265
آن یکی پرسید از مفتی به راز ** گر کسی گرید به نوحه در نماز
Acaba namazı bozulur mu, bozulmaz mı, namaz da ağlamak caiz midir?
آن نماز او عجب باطل شود ** یا نمازش جایز و کامل بود
Müftü dedi ki: Gözyaşı denilen o yaş niçin aktı? O, ne gördü, neden ağladı? Önce buna dikkat etmek gerek.
گفت آب دیده نامش بهر چیست ** بنگری تا که چه دید او و گریست
Acaba gizlice ne gördü de o gözyaşı çeşmesi aktı?
آب دیده تا چه دید او از نهان ** تا بدان شد او ز چشمهی خود روان
Eğer yalvarıp yakaran kişi, o alemi gördüyse ağlayışı ile namazı daha makbul bir hale gelir.
آن جهان گر دیده است آن پر نیاز ** رونقی یابد ز نوحه آن نماز
Yok, o ağlayış, o yaş, beden zahmetindense ip de kırıldı iğne de.1270
ور ز رنج تن بد آن گریه و ز سوک ** ریسمان بسکست و هم بشکست دوک
Bir mürit, şeyhin huzuruna geldi. Pir, ihtiyar demek olan bu şeyh söziyle yaşça ihtiyar olan değil, akıl ve marifet bakımından tecrübe sahibi bulunanı kasdediyorum. İsa aleyhisselam da beşikte çocuktur, Yahya aleyhisselam da çocuk mektebine gider ama ikisi de pirdir, peygamberdir, mürit, şeyhini ağlar buldu. Onu görüp ona uydu, o da ağlamaya koyuldu. İş bitip dışarı çıkınca şeyhin halini daha iyi bilen başka bir mürit, gayrete gelip hemen arkasından koştu, ona yetişti. Dedi ki: Kardeş, bak, sana söyliyim: Tanrı hakkı için şeyh alıyordu, ben de ağladım diye aklına bir şey getirme ve böyle bir söz söyleme. Otuz yıl riyasız riyazat çekmek, tehlikeleri atlatmak, ejderhalarla dolu denizleri, aslan ve kaplarla dolu yüce dağları aşmak gerektir ki şeyhin ağlayışına sahip olasın; yahut da bütün bunlarla beraber yine o ağlayışa sahip olmazsın, bu da var. O makama erişebilirsen “Yeryüzü bana gösterildi” diye çok şükür etmen gerek.
مریدی در آمد به خدمت شیخ و ازین شیخ پیر سن نمیخواهم بلک پیرعقل و معرفت و اگر چه عیسیست علیهالسلام در گهواره و یحیی است علیهالسلام در مکتب کودکان مریدی شیخ را گریان دید او نیز موافقت کرد و گریست چون فارغ شد و به در آمد مریدی دیگر کی از حال شیخ واقفتر بود از سر غیرت در عقب او تیز بیرون آمد گفتش ای برادر من ترا گفته باشم الله الله تا نیندیشی و نگویی کی شیخ میگریست و من نیز میگریستم کی سی سال ریاضت بیریا باید کرد و از عقبات و دریاهای پر نهنگ و کوههای بلند پر شیر و پلنگ میباید گذشت تا بدان گریهی شیخ رسی یا نرسی اگر رسی شکر زویت لی الارض گویی بسیار
Bir mürit pirinin huzuruna vardı. Pir, hay hayla ağlıyordu.
یک مریدی اندر آمد پیش پیر ** پیر اندر گریه بود و در نفیر
Mürit şeyhi ağlıyor görünce o da ağlamaya koyuldu, gözünden yaşlar akmaya başladı.
شیخ را چون دید گریان آن مرید ** گشت گریان آب از چشمش دوید
Kulağı duyan bir dost bir dosta latife etti mi bir kere güler, sağır iki kere.
گوشور یکبار خندد کر دو بار ** چونک لاغ املی کند یاری بیار
Birinci gülüşü halkı güler görerek taklitle gülmektir.
بار اول از ره تقلید و سوم ** که همیبیند که میخندند قوم
Onlar gibi o da güler, güler ama öbür gülenlerin halinden haberi yoktur.1275
کر بخندد همچو ایشان آن زمان ** بیخبر از حالت خندندگان
Neden güldünüz diye sorar, anlayınca ikinci defa gülmeye başlar.
باز وا پرسد که خنده بر چه بود ** پس دوم کرت بخندد چون شنود
Mukallit de kendisindeki neşeyle aynen sağıra benzer.
پس مقلد نیز مانند کرست ** اندر آن شادی که او را در سرست
Şeyhin ışığı vurur, meşrebi akseder, müritlere bir neşe feyzidir gelir. Fakat bu feyiz müritlerden değildir, şeyhtendir.
پرتو شیخ آمد و منهل ز شیخ ** فیض شادی نه از مریدان بل ز شیخ
Bu hal, suda duran sepete, cama vuran ışığa benzer. Bu hali, kendilerinden bilirlerse noksanlıktır.
چون سبد در آب و نوری بر زجاج ** گر ز خود دانند آن باشد خداج
Irmaktan çıkarıldı mı o inatçı, ondaki suyun, dereden olduğunu anlar bilir. 1280
چون جدا گردد ز جو داند عنود ** که اندرو آن آب خوش از جوی بود
Cam da, ay batınca o ışığın, aydın aydan olduğunu anlar.
آبگینه هم بداند از غروب ** که آن لمع بود از مه تابان خوب
“Kalk” emri, gözünü açtı mı seher gibi ikinci defa güler.
چونک چشمش را گشاید امر قم ** پس بخندد چون سحر بار دوم
Bu sefer o taklit alemindeki gülüşüne güleceği gelir, tatlı tatlı güler.
خندهش آید هم بر آن خندهی خودش ** که در آن تقلید بر میآمدش
Der ki: Bunca uzun ve uzak yollardan geldim. Hakikat, hep bu hakikatmış, sırlar; hep bu sırlar.
گوید از چندین ره دور و دراز ** کین حقیقت بود و این اسرار و راز
Ben o vadide kendimden uzak olarak neşeleniyor, körlüğümden, hamlığımdan, 1285
من در آن وادی چگونه خود ز دور ** شادیی میکردم از عمیا و شور
Ne hayaller kuruyordum, halbuki ne umuyordum ne çıktı? Ters anlayışım, meğer bana ters ve yanlış suretler gösteriyormuş.
من چه میبستم خیال و آن چه بود ** درک سستم سست نقشی مینمود
Yolda emekleyen çocukta erlerin düşüncesi nerede? Nerede onun hayali? Nerede dosdoğru hakikat?
طفل راه را فکرت مردان کجاست ** کو خیال او و کو تحقیق راست
Çocukların düşünceleri ya dadıdır, ya süt. Ya kuru üzümdür, cevizdir yahut da bağırıp ağlama.
فکر طفلان دایه باشد یا که شیر ** یا مویز و جوز یا گریه و نفیر
O mukallit de illetli bir çocuğa benzer. İnce bahislere girişir, deliller getirir ama aldırma.
آن مقلد هست چون طفل علیل ** گر چه دارد بحث باریک و دلیل
Delil bulmada ki, müşkül işleri halletmedeki o derinleşme, onu basiretten alır. 1290
آن تعمق در دلیل و در شکال ** از بصیرت میکند او را گسیل
Sırrının sürmesi olan hakikati bırakmıştır da müşkül şeyleri söylemeye girişmiştir.
مایهای کو سرمهی سر ویست ** برد و در اشکال گفتن کار بست
Ey mukallit, Buhara’dan dön de horluğa doğru yürü, ancak bu suretle aslan bir er olabilirsin.
ای مقلد از بخارا باز گرد ** رو به خواری تا شوی تو شیرمرد
Nihayette kendi içinde başka bir Buhara görürsün ki saflar yaran erler bile onun meclisinde kendilerinden geçmiş, bir şey anlamaz bir hale girmişlerdir.
تا بخارای دگر بینی درون ** صفدران در محفلش لا یفقهون
Çavuş, gerçi yeryüzünde pek çevik pek çabuk gider. Gider ama denize varınca damarı kopar.
پیک اگر چه در زمین چابکتگیست ** چون به دریا رفت بسکسته رگیست
O, ancak karada “Onları yüklendik” sırrına mazhardır. Asıl adam, yükleri denizde yüklenendir. 1295
او حملناهم بود فیالبر و بس ** آنک محمولست در بحر اوست کس
Koş ey vehme, surete kapılmış adam, padişahında bir çok ihsan ve lütufları vardır.
بخشش بسیار دارد شه بدو ** ای شده در وهم و تصویری گرو
O saf ve bön mürit de, o azize uydu da taklitle ağlamaya koyuldu.
آن مرید ساده از تقلید نیز ** گریهای میکرد وفق آن عزیز
O mukallit de sağır adam gibi ağlayanı gördü, sebebinden haberi olmaksızın ağlamaya başladı.
او مقلدوار همچون مرد کر ** گریه میدید و ز موجب بیخبر
Bir hayli ağlayıp, tapı kılarak dışarı çıkınca başka bir hararetli ve has mürit, ardına düşüp ona yetişti.
چون بسی بگریست خدمت کرد و رفت ** از پیش آمد مرید خاص تفت
Dedi ki: Ey bulut gibi habersiz ağlayan, bakışı ile adamı adam eden şeyhin ağlamasına uyup hiçbir şeyden haberi olmaksızın ağlamaya koyulan! 1300
گفت ای گریان چو ابر بیخبر ** بر وفاق گریهی شیخ نظر
Ey vefalı mürit, Tanrı hakkı için, Tanrı hakkı için kendine gel. Gerçi taklitten de faydalanırsın ama,
الله الله الله ای وافی مرید ** گر چه درتقلید هستی مستفید
O padişahı ağlıyor gördüm de ben de onun gibi ağladım demek şartı ile. Çünkü bu söz münkirliktir.
تا نگویی دیدم آن شه میگریست ** من چو او بگریستم که آن منکریست
Bilgisizlik taklit ve zan ile dolu olan ağlayış, o inanılan kişinin ağlayışına benzemez.
گریهی پر جهل و پر تقلید و ظن ** نیست همچون گریهی آن متمن
Sen bu ağlayışı o ağlayışa kıyas etme. Bu ağlayıştan o ağlayışa uzun bir yol var.
تو قیاس گریه بر گریه مساز ** هست زین گریه بدان راه دراز
O ağlayış, tam otuz yıl savaştan sonra elde edilir. Akıl, o makama yaramaz. 1305
هست آن از بعد سیساله جهاد ** عقل آنجا هیچ نتواند فتاد
Akılla o makam arasında yüz konak var. Akıl, o durağı bilemez bilir sanma.
هست زان سوی خرد صد مرحله ** عقل را واقف مدان زان قافله
Onun ağlayışı, ne gamdandır, ne ferahtan. Güzelliğin ta kendisi olan ağlayışı ruh bilir.
گریهی او نه از غمست و نه از فرح ** روح داند گریهی عین الملح
Onun ağlayışı da o yandandır, gülüşü de. Aklın vehmettiği şeylerden dışarıdır o.
گریهی او خندهی او آن سریست ** زانچ وهم عقل باشد آن بریست
Onun gözyaşı, gözüne benzer. Görmeyen göz nasıl olur da gören göze benzer.
آب دیدهی او چو دیدهی او بود ** دیدهی نادیده دیده کی شود
Onun gördüğünü ellemeye imkan yoktur, ne akıl kıyası ile bilinir, ne duygu yolu ile!1310
آنچ او بیند نتان کردن مساس ** نه از قیاس عقل و نه از راه حواس
Gece, ta uzaktan nuru gördü mü kaçar. Şu halde gece karanlığı, nurun halini nasıl bilir?
شب گریزد چونک نور آید ز دور ** پس چه داند ظلمت شب حال نور
Sinek, rüzgardan kaçar. Artık nasıl olur da rüzgarların zevkini tadabilir?
پشه بگریزد ز باد با دها ** پس چه داند پشه ذوق بادها
Önü olmayan geldi mi sonradan olan, abes olur. Şu halde önü olmayan, sonradan olanı nereden bilecek?
چون قدیم آید حدث گردد عبث ** پس کجا داند قدیمی را حدث