Uykudan uyanıp kendine gelince şaşkınlığı an be an artıyordu.
چون بجست از واقعه آمد به خویش ** حیرت او دم به دم میگشت بیش
Çilede kimse yoktu ki düğümü çözsün? Bu işi ancak yüce ve ulu Tanrı tapısından halledebilirdi.1450
در چله کس نی که گردد عقده حل ** جز که درگاه خدا عز و جل
Dedi ki: Yarabbi, bu müşkül is, bu dedikodu nedir? Çilemde şaşırdım seni zikretmeden kaldım.
گفت یا رب زین شکال و گفت و گو ** در چله وا ماندهام از ذکر تو
Kanadımı aç da uçayım, zikir bahçesine ve elmalıklarına gideyim.
پر من بگشای تا پران شوم ** در حدیقهی ذکر و سیبستان شوم
Hatiften derhal ses geldi: Bu, bil ki bilgisizlerin lafına benzer.
آمدش آواز هاتف در زمان ** که آن مثالی دان ز لاف جاهلان
Örtüden, perdeden dışarı çıkmamış, gözü bağlı. Fakat yine de beyhude yere söylenip durur.
کز حجاب و پرده بیرون نامده ** چشم بسته بیهده گویان شده
Ana karnında köpek enciğinin havlaması beyhudedir. Ne ava yarar, ne gece bekçiliğine. 1455
بانگ سگ اندر شکم باشد زیان ** نه شکارانگیز و نه شب پاسبان
Kurt görmemiş ki onu kovsun. Hırsız gelmemiş ki onu kovalasın.
گرگ نادیده که منع او بود ** دزد نادیده که دفع او شود
Harislikten ve baş olma sevdasından bakışı görgüsüzdü, fakat laf söylemede atılgan.
از حریصی وز هوای سروری ** در نظر کند و بلافیدن جری
Müşteri bulma havasına kapılmış, hararetli bir halde, fakat gözü kapalı olarak işe girişmiş.
از هوای مشتری و گرمدار ** بی بصیرت پا نهاده در فشار
Ayı görmeden nişaneleri söylemede, köylüyü bu suretle aykırı bir anlayışa sürmede.
ماه نادیده نشانها میدهد ** روستایی را بدان کژ مینهد
Müşteri bulmak için, mevki kazanmak için ayı görmediği halde ondan yüzlerce nişane vermede. 1460
از برای مشتری در وصف ماه ** صد نشان نادیده گوید بهر جاه
Kâr veren müşteri, tektir. Fakat onlar, bu müşteri hakkında şüphe ve zan içindedirler.
مشتری کو سود دارد خود یکیست ** لیک ایشان را درو ریب و شکیست
Hiçbir ululuğu, hiçbir değeri olmayan müşteriye hava satar bu adamlar.
از هوای مشتری بیشکوه ** مشتری را باد دادند این گروه
Bizim müşterimiz Tanrıdır, “Allah satın alır.” Artık sende her müşterinin derdine düşme, kurtul bu işten.
مشتری ماست الله اشتری ** از غم هر مشتری هین برتر آ
Seni arayan müşteriyi ara, senin başlangıcını ve sonunu bilen müşteriyi bul.
مشتریی جو که جویان توست ** عالم آغاز و پایان توست
Kendine gel. Her müşteriye el atma. İki sevgiliyi sevmek kötüdür. 1465
هین مکش هر مشتری را تو به دست ** عشقبازی با دو معشوقه بدست
O, satın alsa bile ondan kar elde edemezsin. Onda akla fikre değer verme kabiliyeti yoktur.
زو نیابی سود و مایه گر خرد ** نبودش خود قیمت عقل و خرد
O, yarım nal parasına bile sahip değilken sen tutuyor, ona yakut ve lâl gösteriyorsun.
نیست او را خود بهای نیم نعل ** تو برو عرضه کنی یاقوت و لعل
Şeytan, nasıl kendisini taslanmış bir hale getirmişse hırs da tıpkı onun gibi seni kör etmiş, her şeyden mahrum bırakmıştır.
حرص کورت کرد و محرومت کند ** دیو همچون خویش مرجومت کند
O, azapçı Şeytan, Fil ashabı ile Lut kavmini nasıl taşlatmışsa onları da tıpkı öyle taşlatmış, helak etmiştir.
همچنانک اصحاب فیل و قوم لوط ** کردشان مرجوم چون خود آن سخوط
Müşteriyi, sabredenler bulurlar. Çünkü onlar, her müşteriye koşmazlar. 1470
مشتری را صابران در یافتند ** چون سوی هر مشتری نشتافتند
Kim o müşteriden yüz çevirirse o adamdan baht da yüz çevirir, ikbal de, ebedilik de.
آنک گردانید رو زان مشتری ** بخت و اقبال و بقا شد زو بری
Darvan’lilar nasıl haset yüzünden ebedi olarak hasrette kaldılarsa, haris olanlar da ebediyen hasrette kalmışlardır.
ماند حسرت بر حریصان تا ابد ** همچو حال اهل ضروان در حسد
Darvan'lıların Babamız, bönlüğünden bahçenin hasılatından çoğunu yoksullara verirdi. Üzüm oldu mu, onda birini, kuru üzüm yapıldı mı onda birini, helva ve paluze pişirildi mi onda birini, harman toplanıp başaklar yığın yapıldı mı onda birini, harman döğüldü mü onda birini, samanla karışık buğdayın onda birini, buğday samandan ayrıldı mı onda birini, öğütülüp un oldu mu onda birini, hamur yoğruldu mu onda birini, ekmek yapıldı mı yine onda birini verirdi deyip yoksullara haset etmeleri. Ulu Tanrı, bu yüzden o bahçeye, tarlaya bir bereket vermişti ki bütün bahçe sahipleri, o bahçeyle tarlanın sahibine muhtaç olurlar, hem meyve, hem de para isterlerdi. Halbuki o bahçe ve tarla sahibi, onların hiçbirine muhtaç olmazdı. Adamın oğulları, tekrar tekrar onda bir verişi görüyorlardı da, o bereketi görmüyorlardı, hani o kadın gibi... Eşeğin aletini gördü de kabağı göremediydi ya!
قصهی اهل ضروان و حسد ایشان بر درویشان کی پدر ما از سلیمی اغلب دخل باغ را به مسکینان میداد چون انگور بودی عشر دادی و چون مویز و دوشاب شدی عشر دادی و چون حلوا و پالوده کردی عشر دادی و از قصیل عشر دادی و چون در خرمن میکوفتی از کفهی آمیخته عشر دادی و چون گندم از کاه جدا شدی عشر دادی و چون آرد کردی عشر دادی و چون خمیر کردی عشر دادی و چون نان کردی عشر دادی لاجرم حق تعالی در آن باغ و کشت برکتی نهاده بود کی همه اصحاب باغها محتاج او بدندی هم به میوه و هم به سیم و او محتاج هیچ کس نی ازیشان فرزندانشان خرج عشر میدیدند منکر و آن برکت را نمیدیدند همچون آن زن بدبخت که کدو را ندید و خر را دید
Temiz bir Tanrı adamı vardı. Aklı, her şeye erer, işin sonunu görürdü.
بود مردی صالحی ربانیی ** عقل کامل داشت و پایان دانیی
Yemen ülkesine yakın Darvan şehrindendi, sadaka vermekle, güzel huylu olmakla şöhret kazanmıştı.
در ده ضروان به نزدیک یمن ** شهره اندر صدقه و خلق حسن
Civarı yoksullarla Kâbe kesilmişti. Bir şey umanlar hep onun civarına gelirlerdi. 1475
کعبهی درویش بودی کوی او ** آمدندی مستمندان سوی او
Riyasız olarak mahsulünün onda birini verir, buğday samandan ayrıldı mi tekrar,
هم ز خوشه عشر دادی بیریا ** هم ز گندم چون شدی از که جدا
Öğütülüp un haline geldi mi, ekmek pişirildi mi yine onda birini verirdi.
آرد گشتی عشر دادی هم از آن ** نان شدی عشر دگر دادی ز نان
Her elde ettiğinin onda birini verir, ektiğinin öşrünü dört kere yoksullara dağıtırdı.
عشر هر دخلی فرو نگذاشتی ** چارباره دادی زانچ کاشتی
O, yiğit her zaman bütün oğullarına vasiyetlerde bulunur;
بس وصیتها بگفتی هر زمان ** جمع فرزندان خود را آن جوان
Tanrı hakkı için, Tanrı hakkı için benden sonra hırsınıza uyup yoksulların hakkını vermemezlikte bulunmayın. 1480
الله الله قسم مسکین بعد من ** وا مگیریدش ز حرص خویشتن
Bu onda birleri verin de Tanrı koruması ile mahsulünüz elinizde kalsın.
تا بماند بر شما کشت و ثمار ** در پناه طاعت حق پایدار
Tahmine şüpheye hacet yok, mahsulleri gayp âleminden veren de Tanrıdır, meyveleri veren de.
دخلها و میوهها جمله ز غیب ** حق فرستادست بیتخمین و ریب
Gelir zamanında harcedersen bu harcetmen, kar kazancıdır, kar edersin.
در محل دخل اگر خرجی کنی ** درگه سودست سودی بر زنی
Köylünün çoğu tarlasından elde ettiği tohumu yine eker.
ترک اغلب دخل را در کشتزار ** باز کارد که ویست اصل ثمار
Yediğinden fazlasını yine tohumluk yapar. Çünkü tekrar mahsul elde edeceğinden şüphe etmez.1485
بیشتر کارد خورد زان اندکی ** که ندارد در بروییدن شکی
Tohumu, o yerden elde ettiği için yine o yere saçmaktan çekinmez.
زان بیفشاند به کشتن ترک دست ** که آن غلهش هم زان زمین حاصل شدست
Kunduracı da ekmeğinden arttırdığı parayla gön ve sahtiyan satın alır.
کفشگر هم آنچ افزاید ز نان ** میخرد چرم و ادیم و سختیان
Elime ne geçiyorsa bunlardan geçiyor. Kapalı rızkım bunlarla açılıyor der.
که اصول دخلم اینها بودهاند ** هم ازینها میگشاید رزق بند
Eline geçen para o yüzden geçtiğinden parasını ona sarf eder.
دخل از آنجا آمدستش لاجرم ** هم در آنجا میکند داد و کرم
Fakat bu yer ve deri, ancak perdedir. Asıl rızkı, her an Tanrıdan bil.1490
این زمین و سختیان پردهست و بس ** اصل روزی از خدا دان هر نفس
Elde ettiğin karı, elde ettiğin yere ekersen birine karşılık yüz bin elde edersin.
چون بکاری در زمین اصل کار ** تا بروید هر یکی را صد هزار
Tutalım şimdi sebep sandığın yere tohumu ektin.
گیرم اکنون تخم را گر کاشتی ** در زمینی که سبب پنداشتی
İki üç yıl o tohum bitmez, mahsul vermezse ne yaparsın? Tanrıya yalvarmadan el açıp dua etmeden başka elinden ne gelir?
چون دو سه سال آن نروید چون کنی ** جز که در لابه و دعا کف در زنی
Tanrı huzurunda elini başına vurursun. Bu el ve baş, bu çırpınış, rızkı onun verdiğine tanıktır.
دست بر سر میزنی پیش اله ** دست و سر بر دادن رزقش گواه
Bu suretle anlar bilirsin ki rızkın aslının aslı, odur. Rızık arayan da onu arar.1495
تا بدانی اصل اصل رزق اوست ** تا همو را جوید آنک رزقجوست
Rızkı ondan ara, Zeyd’den, Amr’dan değil. Sarhoşluğu ondan iste esrardan, şaraptan değil.
رزق از وی جو مجو از زید و عمرو ** مستی از وی جو مجو از بنگ و خمر
Zenginliği defineden, hazineden, maldan mülkten değil, ondan dile. Yardımı amcadan, dayıdan değil ondan iste.
توانگری زو خو نه از گنج و مال ** نصرت از وی خواه نه از عم و خال
Çünkü sonunda bütün bunları bırakıp gideceksin. Kendine gel de o zaman kimi çağırıyor, kimden imdat istiyordun, bir düşün!
عاقبت زینها بخواهی ماندن ** هین کرا خواهی در آن دم خواندن