English    Türkçe    فارسی   

5
1471-1520

  • Kim o müşteriden yüz çevirirse o adamdan baht da yüz çevirir, ikbal de, ebedilik de.
  • Darvan’lilar nasıl haset yüzünden ebedi olarak hasrette kaldılarsa, haris olanlar da ebediyen hasrette kalmışlardır.
  • Darvan'lıların Babamız, bönlüğünden bahçenin hasılatından çoğunu yoksullara verirdi. Üzüm oldu mu, onda birini, kuru üzüm yapıldı mı onda birini, helva ve paluze pişirildi mi onda birini, harman toplanıp başaklar yığın yapıldı mı onda birini, harman döğüldü mü onda birini, samanla karışık buğdayın onda birini, buğday samandan ayrıldı mı onda birini, öğütülüp un oldu mu onda birini, hamur yoğruldu mu onda birini, ekmek yapıldı mı yine onda birini verirdi deyip yoksullara haset etmeleri. Ulu Tanrı, bu yüzden o bahçeye, tarlaya bir bereket vermişti ki bütün bahçe sahipleri, o bahçeyle tarlanın sahibine muhtaç olurlar, hem meyve, hem de para isterlerdi. Halbuki o bahçe ve tarla sahibi, onların hiçbirine muhtaç olmazdı. Adamın oğulları, tekrar tekrar onda bir verişi görüyorlardı da, o bereketi görmüyorlardı, hani o kadın gibi... Eşeğin aletini gördü de kabağı göremediydi ya!
  • Temiz bir Tanrı adamı vardı. Aklı, her şeye erer, işin sonunu görürdü.
  • Yemen ülkesine yakın Darvan şehrindendi, sadaka vermekle, güzel huylu olmakla şöhret kazanmıştı.
  • Civarı yoksullarla Kâbe kesilmişti. Bir şey umanlar hep onun civarına gelirlerdi. 1475
  • Riyasız olarak mahsulünün onda birini verir, buğday samandan ayrıldı mi tekrar,
  • Öğütülüp un haline geldi mi, ekmek pişirildi mi yine onda birini verirdi.
  • Her elde ettiğinin onda birini verir, ektiğinin öşrünü dört kere yoksullara dağıtırdı.
  • O, yiğit her zaman bütün oğullarına vasiyetlerde bulunur;
  • Tanrı hakkı için, Tanrı hakkı için benden sonra hırsınıza uyup yoksulların hakkını vermemezlikte bulunmayın. 1480
  • Bu onda birleri verin de Tanrı koruması ile mahsulünüz elinizde kalsın.
  • Tahmine şüpheye hacet yok, mahsulleri gayp âleminden veren de Tanrıdır, meyveleri veren de.
  • Gelir zamanında harcedersen bu harcetmen, kar kazancıdır, kar edersin.
  • Köylünün çoğu tarlasından elde ettiği tohumu yine eker.
  • Yediğinden fazlasını yine tohumluk yapar. Çünkü tekrar mahsul elde edeceğinden şüphe etmez. 1485
  • Tohumu, o yerden elde ettiği için yine o yere saçmaktan çekinmez.
  • Kunduracı da ekmeğinden arttırdığı parayla gön ve sahtiyan satın alır.
  • Elime ne geçiyorsa bunlardan geçiyor. Kapalı rızkım bunlarla açılıyor der.
  • Eline geçen para o yüzden geçtiğinden parasını ona sarf eder.
  • Fakat bu yer ve deri, ancak perdedir. Asıl rızkı, her an Tanrıdan bil. 1490
  • Elde ettiğin karı, elde ettiğin yere ekersen birine karşılık yüz bin elde edersin.
  • Tutalım şimdi sebep sandığın yere tohumu ektin.
  • İki üç yıl o tohum bitmez, mahsul vermezse ne yaparsın? Tanrıya yalvarmadan el açıp dua etmeden başka elinden ne gelir?
  • Tanrı huzurunda elini başına vurursun. Bu el ve baş, bu çırpınış, rızkı onun verdiğine tanıktır.
  • Bu suretle anlar bilirsin ki rızkın aslının aslı, odur. Rızık arayan da onu arar. 1495
  • Rızkı ondan ara, Zeyd’den, Amr’dan değil. Sarhoşluğu ondan iste esrardan, şaraptan değil.
  • Zenginliği defineden, hazineden, maldan mülkten değil, ondan dile. Yardımı amcadan, dayıdan değil ondan iste.
  • Çünkü sonunda bütün bunları bırakıp gideceksin. Kendine gel de o zaman kimi çağırıyor, kimden imdat istiyordun, bir düşün!
  • Şimdi de onu çağır, ondan başkalarını bırak. bırak da cihan mülküne varis ol.
  • Bir zaman gelecek ki “adam, kardeşinden kaçacak”, oğul babasından ürkecek. 1500
  • O anda her dost, düşman kesilecek. Çünkü onlar, senin putundu, yoluna mani oluyordu.
  • Yüzünü nakkaştan çevirmiştin ve nakşa tutmuştun. Çünkü gönlün, o suretle hoşlanıyor, o nakışla avunuyordu.
  • Şimdi de dostların seninle zıt olurlar, senden yüz çevirip sana düşmanlığa kalkışırlarsa,
  • Hemencecik de ki: İşte, günün aydın oldu. Yarın olacak şey bu günden oluverdi.
  • Buradakiler hep bana zıt oldular. Kıyamette böyle olacaktı ya, bu hal, bana daha önce gelip çattı. 1505
  • Günümü onlarla geçirmeden, ömrümü onlarla bitirmeden ne olduklarını anladım.
  • Eğer bu hal olmasaydı ayıplı bir kumaş satın almış olacaktın. Şükürler olsun ki o kumasın ayıplı olduğunu daha önceden öğrendin.
  • Elimdeki sermaye, elimden çıkmadan işi anladım, yoksa yine sonunda o kumasın ayıbı meydana çıkacaktı.
  • Mal da gidecekti ömür de. Bir yırtık kumaş için malımı da verecektin canımı da.
  • Malımı mülkümü verip kalp para alacaktım, sonra da sevine, sevine evimin yolunu tutacaktım. 1510
  • Şükürler olsun ki altının kalp olduğunu, ömrümü o yüzden harcamadan meydana çıktı.
  • Yoksa kalp, ta sona kadar boynumda kalacaktı. Bos yere de ömrümü zayi edecektim.
  • Mademki paranın kalp olduğu şimdiden anlaşıldı, ben de ondan ayağımı hemen çekeyim.
  • Dostun, sana düşmanlık eder, hasedini, kinini dışarıya vursa,
  • Senden yüz çevirdiği için feryat etme. Kendini ahmak ve bilgisiz bir hale düşürme. 1515
  • Tanrıya şükret yoksullara ekmek ver ki onun çuvalında eskimedin, yıpranmadın.
  • Ebedi ve doğru bir dost aramak üzere çuvalından tez çıktın.
  • Ne nazlı, ne vefalı sevgidir o ki ölümünden sonra bile dostluğu bir katken üç kat olur, bağlılığındaki kuvvet üç kat artar.
  • O dost, ya padişahtır, yüce bir sultandır, yahut da padişahın makbulü olan yanında şefaati kabul edilen bir kuldur.
  • Düzenbaz, hileci, riyakar dosttan kurtuldun, ölmeden önce onun düzenini riyasını gördün. 1520