English    Türkçe    فارسی   

5
1492-1541

  • Tutalım şimdi sebep sandığın yere tohumu ektin.
  • İki üç yıl o tohum bitmez, mahsul vermezse ne yaparsın? Tanrıya yalvarmadan el açıp dua etmeden başka elinden ne gelir?
  • Tanrı huzurunda elini başına vurursun. Bu el ve baş, bu çırpınış, rızkı onun verdiğine tanıktır.
  • Bu suretle anlar bilirsin ki rızkın aslının aslı, odur. Rızık arayan da onu arar. 1495
  • Rızkı ondan ara, Zeyd’den, Amr’dan değil. Sarhoşluğu ondan iste esrardan, şaraptan değil.
  • Zenginliği defineden, hazineden, maldan mülkten değil, ondan dile. Yardımı amcadan, dayıdan değil ondan iste.
  • Çünkü sonunda bütün bunları bırakıp gideceksin. Kendine gel de o zaman kimi çağırıyor, kimden imdat istiyordun, bir düşün!
  • Şimdi de onu çağır, ondan başkalarını bırak. bırak da cihan mülküne varis ol.
  • Bir zaman gelecek ki “adam, kardeşinden kaçacak”, oğul babasından ürkecek. 1500
  • O anda her dost, düşman kesilecek. Çünkü onlar, senin putundu, yoluna mani oluyordu.
  • Yüzünü nakkaştan çevirmiştin ve nakşa tutmuştun. Çünkü gönlün, o suretle hoşlanıyor, o nakışla avunuyordu.
  • Şimdi de dostların seninle zıt olurlar, senden yüz çevirip sana düşmanlığa kalkışırlarsa,
  • Hemencecik de ki: İşte, günün aydın oldu. Yarın olacak şey bu günden oluverdi.
  • Buradakiler hep bana zıt oldular. Kıyamette böyle olacaktı ya, bu hal, bana daha önce gelip çattı. 1505
  • Günümü onlarla geçirmeden, ömrümü onlarla bitirmeden ne olduklarını anladım.
  • Eğer bu hal olmasaydı ayıplı bir kumaş satın almış olacaktın. Şükürler olsun ki o kumasın ayıplı olduğunu daha önceden öğrendin.
  • Elimdeki sermaye, elimden çıkmadan işi anladım, yoksa yine sonunda o kumasın ayıbı meydana çıkacaktı.
  • Mal da gidecekti ömür de. Bir yırtık kumaş için malımı da verecektin canımı da.
  • Malımı mülkümü verip kalp para alacaktım, sonra da sevine, sevine evimin yolunu tutacaktım. 1510
  • Şükürler olsun ki altının kalp olduğunu, ömrümü o yüzden harcamadan meydana çıktı.
  • Yoksa kalp, ta sona kadar boynumda kalacaktı. Bos yere de ömrümü zayi edecektim.
  • Mademki paranın kalp olduğu şimdiden anlaşıldı, ben de ondan ayağımı hemen çekeyim.
  • Dostun, sana düşmanlık eder, hasedini, kinini dışarıya vursa,
  • Senden yüz çevirdiği için feryat etme. Kendini ahmak ve bilgisiz bir hale düşürme. 1515
  • Tanrıya şükret yoksullara ekmek ver ki onun çuvalında eskimedin, yıpranmadın.
  • Ebedi ve doğru bir dost aramak üzere çuvalından tez çıktın.
  • Ne nazlı, ne vefalı sevgidir o ki ölümünden sonra bile dostluğu bir katken üç kat olur, bağlılığındaki kuvvet üç kat artar.
  • O dost, ya padişahtır, yüce bir sultandır, yahut da padişahın makbulü olan yanında şefaati kabul edilen bir kuldur.
  • Düzenbaz, hileci, riyakar dosttan kurtuldun, ölmeden önce onun düzenini riyasını gördün. 1520
  • Eğer alemde halkın sana su cefasını bilsen bu, sence gizli bir altın hazinesi sayılır.
  • Halkı, sana karsı kötü huylu eder de sonunda çaresiz kalırsın, hepsinden yüz çevirirsin.
  • Şunu iyice bil ki nihayet hepsi de düşman olacak, baş kesici hasım kesilecektir.
  • Sen de mezarda tek Tanrı’dan “Yarabbi, beni tek bırakma” diye feryat edeceksin.
  • Ey cefası vefalıların ahdından güzel olan dost, vefalıların bal gibi vefaları da sendendir. 1525
  • Ey ambar sahibi, sözü aklından duy da buğdayını Tanrı yerine saç!
  • Saç da hırsızdan da emin olsun, buğday bitinden de. Şeytanı, Şeytanın oğlu ile beraber çabuk öldür.
  • Çünkü o, seni yoksullukla korkutup durmadadır. Ey erkek çakır kuşu, ceylan avlar gibi avla onu.
  • Padişahın, muradına erişmiş yüce doğanı, ceylana avlanırsa ayıptır.
  • Adam bu çeşit bir hayli öğüt tohumları ekti ama oğullarının yeri çoraktı bir fayda vermedi. 1530
  • Öğütçü, yüzlerce çalışıp çabalasa öğüdü duymak ve kabullenmek için dinleyende kabul edici kulak gerek.
  • Sen yüzlerce lütuflarda bulunarak ona öğüt verirsin ama bu öğütün, onun kulağına bile girmez.
  • Duymayan inatçı bir adam, yüzlerce söyleyeni aciz bırakır.
  • Peygamberlerden daha Öğütçü, daha güzel sözlü kim vardır? Nefesleri tasa bile tesir eder.
  • Fakat dağ taş bile onların sözlerini duydu, sözleri dağa, tasa bile tesir etti de bahtı kötü kişinin bahtı açılmadı gitti. 1535
  • Bizlik benlik kaydına düşen gönüller, onların sözlerine karşı taştan da katı bir hal alırlar.
  • Tanrı vergisiyle Tanrı kudreti, halk vergisinde olduğu gibi kabiliyete muhtaç değildir. Çünkü vergi önsüzdür, kabiliyet sonradan meydana gelme. Vermek, Tanrı sıfatıdır, kabiliyet yaratılmışın sıfatı. Evveli olmayan, sonradan meydana gelen şeye bağlı değildir. Bağlı olduğu farz edilirse sonradan meydana gelmenin imkansız olması lazım gelir.
  • Bu gönlün ıslah olmasına çare, insanı halden hale döndüren Tanrının ihsan ve lütfudur. Onun vergisine de kabiliyet şart değildir.
  • Belki kabiliyete sahip oluşa şart, onun lütuf ve ihsanda bulunmasıdır. Tanrı vergisi içtir, kabiliyet, deri.
  • Şunu görsene: Musa’nın sopası ejderha olmada, avucu güneş gibi parlamada.
  • Peygamberlerin aklımıza fikrimize sığmayan yüz binlerce mucizeleri, 1540
  • Sebeplerden olmamıştır, Tanrı yaratması ile olmuştur. Yoklara kabiliyet nereden geliyor?