Sen yüzlerce lütuflarda bulunarak ona öğüt verirsin ama bu öğütün, onun kulağına bile girmez.
تو به صد تلطیف پندش میدهی ** او ز پندت میکند پهلو تهی
Duymayan inatçı bir adam, yüzlerce söyleyeni aciz bırakır.
یک کس نامستمع ز استیز و رد ** صد کس گوینده را عاجز کند
Peygamberlerden daha Öğütçü, daha güzel sözlü kim vardır? Nefesleri tasa bile tesir eder.
ز انبیا ناصحتر و خوش لهجهتر ** کی بود کی گرفت دمشان در حجر
Fakat dağ taş bile onların sözlerini duydu, sözleri dağa, tasa bile tesir etti de bahtı kötü kişinin bahtı açılmadı gitti.1535
زانچ کوه و سنگ درکار آمدند ** مینشد بدبخت را بگشاده بند
Bizlik benlik kaydına düşen gönüller, onların sözlerine karşı taştan da katı bir hal alırlar.
آنچنان دلها که بدشان ما و من ** نعتشان شدت بل اشد قسوة
Tanrı vergisiyle Tanrı kudreti, halk vergisinde olduğu gibi kabiliyete muhtaç değildir. Çünkü vergi önsüzdür, kabiliyet sonradan meydana gelme. Vermek, Tanrı sıfatıdır, kabiliyet yaratılmışın sıfatı. Evveli olmayan, sonradan meydana gelen şeye bağlı değildir. Bağlı olduğu farz edilirse sonradan meydana gelmenin imkansız olması lazım gelir.
بیان آنک عطای حق و قدرت موقوف قابلیت نیست همچون داد خلقان کی آن را قابلیت باید زیرا عطا قدیم است و قابلیت حادث عطا صفت حق است و قابلیت صفت مخلوق و قدیم موقوف حادث نباشد و اگر نه حدوث محال باشد
Bu gönlün ıslah olmasına çare, insanı halden hale döndüren Tanrının ihsan ve lütfudur. Onun vergisine de kabiliyet şart değildir.
چارهی آن دل عطای مبدلیست ** داد او را قابلیت شرط نیست
Belki kabiliyete sahip oluşa şart, onun lütuf ve ihsanda bulunmasıdır. Tanrı vergisi içtir, kabiliyet, deri.
بلک شرط قابلیت داد اوست ** داد لب و قابلیت هست پوست
Şunu görsene: Musa’nın sopası ejderha olmada, avucu güneş gibi parlamada.
اینک موسی را عصا ثعبان شود ** همچو خورشیدی کفش رخشان شود
Peygamberlerin aklımıza fikrimize sığmayan yüz binlerce mucizeleri,1540
صد هزاران معجزات انبیا ** که آن نگنجد در ضمیر و عقل ما
Sebeplerden olmamıştır, Tanrı yaratması ile olmuştur. Yoklara kabiliyet nereden geliyor?
نیست از اسباب تصریف خداست ** نیستها را قابلیت از کجاست
Kabiliyet, Tanrı işinde şart olsaydı hiçbir yok varlık alemine gelmezdi.
قابلی گر شرط فعل حق بدی ** هیچ معدومی به هستی نامدی
Arayanlar için bu gök perdenin altında bir adettir koydu, sebepler ve yollar yarattı.
سنتی بنهاد و اسباب و طرق ** طالبان را زیر این ازرق تتق
Olan şeylerin pek çoğu o adete göre olagelir. Fakat bazı da olur ki kudret, o adeti yırtar, kaldırır.
بیشتر احوال بر سنت رود ** گاه قدرت خارق سنت شود
Hoşluk ve tatlılıkla adet, yol yordam koydu ama sonra da o adeti, o yolu yordamı yırttı, adına mucize dendi.1545
سنت و عادت نهاده با مزه ** باز کرده خرق عادت معجزه
Sebepsiz olarak bize yücelik gelmez. Gelmez ama kudret, sebebi kaldırmada aciz değil.
بیسبب گر عز به ما موصول نیست ** قدرت از عزل سبب معزول نیست
Ey sebebe kapılan, sebepten dışarı uçma. Fakat sebebi yaratanı da abes sanmaya kalkışma.
ای گرفتار سبب بیرون مپر ** لیک عزل آن مسبب ظن مبر
Sebebi yaratan Tanrı, ne dilerse yapar. Mutlak olan kudret, sebepleri de yırtar, ortadan kaldırır.
هر چه خواهد آن مسبب آورد ** قدرت مطلق سببها بر درد
Fakat arayan muradına erişsin diye çok defa, yaptığı işleri sebeple yapar, sebeple yaratır.
لیک اغلب بر سبب راند نفاذ ** تا بداند طالبی جستن مراد
Sebep olmasa mürit nasıl yol arasın? Şu halde yolda sebeplerin görünmesi lazımdır. 1550
چون سبب نبود چه ره جوید مرید ** پس سبب در راه میباید بدید
Bu sebepler, görüşlere perdedir. Çünkü her göz, onun sanatını görmeye layık değildir.
این سببها بر نظرها پردههاست ** که نه هر دیدار صنعش را سزاست
Sebebi yırtacak bir göz gerek ki perdeleri kökünden çekip çıkarsın.
دیدهای باید سبب سوراخ کن ** تا حجب را بر کند از بیخ و بن
Bu suretle de mekansızlık yurdunda sebepleri yaratanı görsün, çalışmayı, kazancı dükkânı saçma ve beyhude saysın.
تا مسبب بیند اندر لامکان ** هرزه داند جهد و اکساب و دکان
Her hayır ve şer, sebebini yaratandan gelir. Babacığım sebep ve vasıtalar.
از مسبب میرسد هر خیر و شر ** نیست اسباب و وسایط ای پدر
Bir zamancağız gaflet devri yürüyüp gitsin diye ana yolun üstünde toplanmış bir hayalden başka bir şey değildir.1555
جز خیالی منعقد بر شاهراه ** تا بماند دور غفلت چند گاه
Adem aleyhisselam'ın bedeni, ilk yaratılırken Tanrının Cebrail aleyhisselam'a "Yürü, şu yeryüzünden bir avuç toprak al", bir rivayete göre de "Her yerden avuç avuç toprak al"diye emretmesi
در ابتدای خلقت جسم آدم علیهالسلام کی جبرئیل علیهالسلام را اشارت کرد کی برو از زمین مشتی خاک برگیر و به روایتی از هر نواحی مشت مشت بر گیر
Sanat sahibi Tanrı, hayra, şerre uğramak, sınamak üzere Adem’i yaratmak istediği zaman,
چونک صانع خواست ایجاد بشر ** از برای ابتلای خیر و شر
Özü doğru Cebrail’e “Yürü, yeryüzünden bir avuç toprak ödünç al” buyurdu.
جبرئیل صدق را فرمود رو ** مشت خاکی از زمین بستان گرو
Cebrail hizmete bel bağlayıp alemlerin rabbinin emrini yerine getirmek üzere yeryüzüne geldi.
او میان بست و بیامد تا زمین ** تا گزارد امر ربالعالمین
O, buyruk kulu, yere el attı. Toprak, kendini çekti, çekindi.
دست سوی خاک برد آن متمر ** خاک خود را در کشید و شد حذر
Dile gelip yalvarmaya, tek yaratıcı hürmetine beni bırak, yürü git, canımı bağışla. O yürük atinin yularını çek benden. 1560
پس زبان بگشاد خاک و لابه کرد ** کز برای حرمت خلاق فرد
ترک من گو و برو جانم ببخش ** رو بتاب از من عنان خنگ رخش
Tanrı hakkı için beni bırak, alma.
در کشاکشهای تکلیف و خطر ** بهر لله هل مرا اندر مبر
Tanrı seni seçti, Levih’teki bilgiyi sana gösterdi. O lütuf hakkı için vazgeç benden.
بهر آن لطفی که حقت بر گزید ** کرد بر تو علم لوح کل پدید
Tanrı ihsanı ile meleklere hoca oldun. Daima Tanrı ile konuşmadasın.
تا ملایک را معلم آمدی ** دایما با حق مکلم آمدی
Peygamberlerin de elçisi olacaksın. Sen vahiy canının hayatısın bedeni değil. 1565
که سفیر انبیا خواهی بدن ** تو حیات جان وحیی نی بدن
İsrafil bedenlere can verir, sen cana can verirsin. O yüzden İsrafil’den üstünsün.
بر سرافیلت فضیلت بود از آن ** کو حیات تن بود تو آن جان
O, sur’u üfürür, bedenlere can gelir. Senin nefesin mücerret gönüllere can bağışlar.
بانگ صورش نشات تنها بود ** نفخ تو نشو دل یکتا بود
Bedendeki canın canı, gönlün diriliğidir. Şu halde senin ihsanın, İsrafil’in ihsanından üstündür.
جان جان تن حیات دل بود ** پس ز دادش داد تو فاضل بود
Sonra Mikâil bedenlere fizik verir. Senin çalışmansa aydın gönlü rızıklandırır.
باز میکائیل رزق تن دهد ** سعی تو رزق دل روشن دهد
O kile vergisiyle eteğini doldurmuştur. Senin rızkınsa kileye sığmaz.1570
او بداد کیل پر کردست ذیل ** داد رزق تو نمیگنجد به کیل
Kahır ve şiddet sahibi Azrail’den de üstünsün. Rahmetin, gazaptan fazla ve üstün olduğu gibi.
هم ز عزرائیل با قهر و عطب ** تو بهی چون سبق رحمت بر غضب
Arşı bu dördü taşırlar. Sen bunların padişahısın. Hakikatte uyanıklık bakımından dördünün en yücesi en üstünüsün.
حامل عرش این چهارند و تو شاه ** بهترین هر چهاری ز انتباه
Mahşer günü görürsün ki arşı sekiz melek taşır. O zaman sekizinin en üstünü yine sen olacaksın demeye başladı.
روز محشر هشت بینی حاملانش ** هم تو باشی افضل هشت آن زمانش
Bu çeşit sayıp dökmeye, ağlayıp yalvarmaya koyuldu. Çünkü o, bundaki maksadın ne olduğunu anlamış, bundan bir koku almıştı.
همچنین برمیشمرد و میگریست ** بوی میبرد او کزین مقصود چیست
Cebrail utanç madeniydi. O antlar, yolunu bağladı. 1575
معدن شرم و حیا بد جبرئیل ** بست آن سوگندها بر وی سبیل
Yer, pek çok yalvardığı, antlar, yeminler verdiği için geri döndü, dedi ki: Ey kulların rabbi!
بس که لابه کردش و سوگند داد ** بازگشت و گفت یا رب العباد
Ben senin işinde serseri değildim. Fakat aramızda geçen şeyleri, söylenen sözleri sen daha iyi bilirsin.
که نبودم من به کارت سرسری ** لیک زانچ رفت تو داناتری
Adlarından bir adı andı ki ey her şeyi gören Tanrı, o adın korkusundan yedi gökte dönmesini terk eder durur.
گفت نامی که ز هولش ای بصیر ** هفت گردون باز ماند از مسیر
Utandım adından sıkıldım. Yoksa bir avuç toprak getirmek kolay bir şey.
شرمم آمد گشتم از نامت خجل ** ورنه آسانست نقل مشت گل
Sen meleklere öyle bir kuvvet vermişsin ki bu gökleri bile yırtarlar.1580
که تو زوری دادهای املاک را ** که بدرانند این افلاک را
Tanrının; insanların babası ve Tanrı halifesi olan ,melekler tarafından secde edilen ve onlara hocalık eden Adem aleyhisselam'ın mübarek bedenini yoğurmak üzere bir avuç toprak alması için Mikail aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
فرستادن میکائیل را علیهالسلام به قبض حفنهای خاک از زمین جهت ترکیب ترتیب جسم مبارک ابوالبشر خلیفة الحق مسجود الملک و معلمهم آدم علیهالسلام
Tanrı, Mikail’e “Sen yeryüzüne in de ondan aslan gibi bir avuç toprak kapıver” dedi.
گفت میکائیل را تو رو به زیر ** مشت خاکی در ربا از وی چو شیر