English    Türkçe    فارسی   

5
1607-1656

  • İnatçı kendisini suçlu bilmedikçe nasıl olur da gözleri yaşarır ağlar?
  • تا نداند خویش را مجرم عنید  ** آب از چشمش کجا داند دوید 
  • Ağlayıp sızlamanın, gökyüzünden gelen belayı defettiğine Yunus aleyhisselam'ın hikayesi deleldir. Ulu Tanrı,dilediği gibi iş görür, şu halde sızlanma ve onu ululama, insana fayda verir. Filozoflarsa Tanrı, tabiata ve sebebe göre işi görür, dilediği gibi değil. Onun için de sızlanış, tabiatı değiştiremez derler.
  • قصه‌ی قوم یونس علیه‌السلام بیان و برهان آنست کی تضرع و زاری دافع بلای آسمانیست و حق تعالی فاعل مختارست پس تضرع و تعظیم پیش او مفید باشد و فلاسفه گویند فاعل به طبع است و بعلت نه مختار پر تضرع طبع را نگرداند 
  • Yunus peygamberin kavmine bela gelip çattı. Gökten ateş dolu bir bulut ayrıldı.
  • قوم یونس را چو پیدا شد بلا  ** ابر پر آتش جدا شد از سما 
  • Yıldırımlar saçıyor, taşları yakıyordu. Gök gürlemekte, benizleri sarartmaktaydı.
  • برق می‌انداخت می‌سوزید سنگ  ** ابر می‌غرید رخ می‌ریخت رنگ 
  • Onların hepsi damlardaydı. Vakit geceydi. Gökyüzünden gelen bu bela, gece vakti gelip çatmıştı. 1610
  • جملگان بر بامها بودند شب  ** که پدید آمد ز بالا آن کرب 
  • Hepsi damlardan aşağı indi. Başlarını açıp ovanın yolunu tuttular.
  • جملگان از بامها زیر آمدند  ** سر برهنه جانب صحرا شدند 
  • Analar evlatlarını kendilerinden ayırdılar. Hepsi feryat figana, çığrışıp ağlaşmaya koyuldu.
  • مادران بچگان برون انداختند  ** تا همه ناله و نفیر افراختند 
  • O kavim, akşam namazından seher vaktine kadar başlarına toprak serptiler.
  • از نماز شام تا وقت سحر  ** خاک می‌کردند بر سر آن نفر 
  • Hepsi avaz,avaz ağlaşıp yalvardılar. O inatçı kavme Tanrı acıdı.
  • جملگی آوازها بگرفته شد  ** رحم آمد بر سر آن قوم لد 
  • Ümitsizlikten, sabırsız ah ve feryattan sonra yavaş,yavaş bulut dağılmaya başladı. 1615
  • بعد نومیدی و آه ناشکفت  ** اندک‌اندک ابر وا گشتن گرفت 
  • Yunus peygamberin hikayesi uzun ve etraflıdır. Halbuki toprağı anlatma ve feyiz verme zamanı.
  • قصه‌ی یونس درازست و عریض  ** وقت خاکست و حدیث مستفیض 
  • Hasılı ağlayıp sızlanmanın Tanrı yanında değeri vardır. Ağlayıp sızlanmadaki değer nerede var?
  • چون تضرع را بر حق قدرهاست  ** وآن بها که آنجاست زاری را کجاست 
  • Ey ümit hemen kalk, belini sıkıca bağla. Kalk ey ağlayan daima gül.
  • هین امید اکنون میان را چست بند  ** خیز ای گرینده و دایم بخند 
  • Çünkü ulu Tanrı üstünlük bakımından gözyaşını, şehitlerin kanları ile bir tutmadadır.
  • که برابر می‌نهد شاه مجید  ** اشک را در فضل با خون شهید 
  • Tanrının, Adem aleyhisselam'ın bedenini yaratmak üzere bir avuç toprak alması için İsrafil aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
  • فرستادن اسرافیل را علیه‌السلام به خاک کی حفنه‌ای بر گیر از خاک بهر ترکیب جسم آدم علیه‌السلام 
  • Tanrımız bunun üzerine İsrafil’e, yürü dedi, avucunu toprakla doldur gel. 1620
  • گفت اسرافیل را یزدان ما  ** که برو زان خاک پر کن کف بیا 
  • İsrafil yeryüzüne geldi ama toprak, ağlayıp inlemeye başladı.
  • آمد اسرافیل هم سوی زمین  ** باز آغازید خاکستان حنین 
  • Dedi ki: Ey sür meleği, ey hayat denizi! Ölüler senin nefeslerinle dirilir.
  • کای فرشته‌ی صور و ای بحر حیات  ** که ز دمهای تو جان یابد موات 
  • Sür’u öyle bir kuvvetli üflersin ki halk, çürümüşken dirilir, mahşere gelir, o ovayı doldurur.
  • در دمی از صور یک بانگ عظیم  ** پر شود محشر خلایق از رمیم 
  • Su’ru üfler, haydin ey Kerbela şehitleri, kalkın!
  • در دمی در صور گویی الصلا  ** برجهید ای کشتگان کربلا 
  • Ey ölüm kılıcı ile helak olanlar, dallar, yapraklar gibi topraktan baş kaldırın dersin. 1625
  • ای هلاکت دیدگان از تیغ مرگ  ** برزنید از خاک سر چون شاخ و برگ 
  • Senin merhametin ve o tesirli nefesin yüzünden şu alem, dirilerle dolar.
  • رحمت تو وآن دم گیرای تو  ** پر شود این عالم از احیای تو 
  • Sen rahmet meleğisin, merhamet edersin. Sen Arşı taşımaktasın, ihsan ve lütufların kıblesisin.
  • تو فرشته‌ی رحمتی رحمت نما  ** حامل عرشی و قبله‌ی دادها 
  • Arş, ihsan ve adalet madenidir. Onun altıdan yargılamalarla dolu dört tane ırmak akmaktadır.
  • عرش معدن گاه داد و معدلت  ** چار جو در زیر او پر مغفرت 
  • Süt, ebedi olan bal, şarap ve akar su ırmakları.
  • جوی شیر و جوی شهد جاودان  ** جوی خمر و دجله‌ی آب روان 
  • Bunlar arştan cennetlere giderler. Alemde o ırmaklardan çok az bir şey görünür. 1630
  • پس ز عرش اندر بهشتستان رود  ** در جهان هم چیزکی ظاهر شود 
  • Gerçi o dört ırmağın burada görünen cüzleri bulanıktır ya. Neden? Acı yokluk zehrinden.
  • گرچه آلوده‌ست اینجا آن چهار  ** از چه از زهر فنا و ناگوار 
  • O dört ırmaktan şu kara toprağa bir yudumcuk serptiler de bir fitnedir kopardılar.
  • جرعه‌ای بر خاک تیره ریختند  ** زان چهار و فتنه‌ای انگیختند 
  • Bu suretle aşağılık kişiler, onların aslını arasınlar, bunu dilediler. Fakat adam olmayanlar bunlara kani olup gittiler.
  • تا بجویند اصل آن را این خسان  ** خود برین قانع شدند این ناکسان 
  • Tanrı çocukları beslemek, yetiştirmek için sütü verdi, her kadının göğsünü bu süt ırmağına kaynak yaptı.
  • شیر داد و پرورش اطفال را  ** چشمه کرده سینه‌ی هر زال را 
  • Şarap ırmağını, gamı defetmek, düşünceyi gidermek ve insana kuvvet ve cesaret vermek için üzümden akıttı. 1635
  • خمر دفع غصه و اندیشه را  ** چشمه کرده از عنب در اجترا 
  • Bal ırmağına da arının için kaynak etti, o ırmağı bedendeki hastalıkları gidermek için akıttı.
  • انگبین داروی تن رنجور را  ** چشمه کرده باطن زنبور را 
  • Suyu da temizlenmek ve içip kanmak için herkese ihsan etti.
  • آب دادی عام اصل و فرع را  ** از برای طهر و بهر کرع را 
  • Bu suretle de bunları görüp asıllarını izlemeni diledi. Fakat ey herzevekil, sen bunlara kani oluverdin.
  • تا ازینها پی بری سوی اصول  ** تو برین قانع شدی ای بوالفضول 
  • Şimdi toprağın başından geçenleri dinle. Bak, o kudret sahibi İsrafil’e ne efsunlar okuyor.
  • بشنو اکنون ماجرای خاک را  ** که چه می‌گوید فسون محراک را 
  • İsrafil’e karşı suratını ekşitti, yüzlerce şekilde yalvarıp yakardı. 1640
  • پیش اسرافیل‌گشته او عبوس  ** می‌کند صد گونه شکل و چاپلوس 
  • Ululuk ıssı pak Tanrı hakkı için dedi, bana bu kahrı helal görme.
  • که بحق ذات پاک ذوالجلال  ** که مدار این قهر را بر من حلال 
  • Ben bu işten bir koku alıyorum, kafama bir kötü şüphedir girdi.
  • من ازین تقلیب بویی می‌برم  ** بدگمانی می‌دود اندر سرم 
  • Sen rahmet meleğisin, merhamet edersin. Çünkü hama kuşu, hiçbir kuşu incitmez.
  • تو فرشته‌ی رحمتی رحمت نما  ** زانک مرغی را نیازارد هما 
  • Ey dertlilere şifa ve rahmet olan melek, sen de o iki kişinin yaptıklarını yap.
  • ای شفا و رحمت اصحاب درد  ** تو همان کن کان دو نیکوکار کرد 
  • İsrafil, çabucak padişahın tapısına döndü, özür getirdi olanları anlattı. 1645
  • زود اسرافیل باز آمد به شاه  ** گفت عذر و ماجرا نزد اله 
  • Dedi ki: Yarabbi, görünüşte toprağı al diye emrettin ama içine onun aksini ilham ettin.
  • کز برون فرمان بدادی که بگیر  ** عکس آن الهام دادی در ضمیر 
  • Kulağıma, toprağı al dedin, aklıma da bunun aksini emrettin.
  • امر کردی در گرفتن سوی گوش  ** نهی کردی از قساوت سوی هوش 
  • Rahmet gazaptan fazladır, üstündür, üstün geldi ey işleri essiz, örneksiz olan ve iyi işler işleyen Tanrı.
  • سبق رحمت گشت غالب بر غضب  ** ای بدیع افعال و نیکوکار رب 
  • Tanrının çevik Adem'in aleyhisselam’ın bedenini yoğurmak üzere bir avuç toprak alması için azim ve şiddet sahibi bir melek olan Azrail aleyhisselam'ı yollaması.
  • فرستادن عزرائیل ملک العزم و الحزم را علیه‌السلام ببر گرفتن حفنه‌ای خاک تا شود جسم آدم چالاک عیله‌السلام و الصلوة 
  • Tanri, Azrail’e “Çabuk git, o hayallere kapılmış toprağın halini gör.
  • گفت یزدان زو عزرائیل را  ** که ببین آن خاک پر تخییل را 
  • O arık zalimi bul, hemen bir avuç torak al, gel” dedi. 1650
  • آن ضعیف زال ظالم را بیاب  ** مشت خاکی هین بیاور با شتاب 
  • Kaza ve kader çavuşu Azrail, buyruğu yerine getirmek üzere toprak yuvarlağına geldi.
  • رفت عزرائیل سرهنگ قضا  ** سوی کره‌ی خاک بهر اقتضا 
  • Toprak adeti veçhile yine feryada, ant vermeye başladı. Bir çok yeminler verdi.
  • خاک بر قانون نفیر آغاز کرد  ** داد سوگندش بسی سوگند خورد 
  • “Ey has kul, ey arşı taşıyan, ey arşta da, ferste de emrine itaat edilen!
  • کای غلام خاص و ای حمال عرش  ** ای مطاع الامر اندر عرش و فرش 
  • Tek ve merhametli Tanrı’nın rahmeti hakkı için git. Sana lütuflarda bulunan Tanrı hakkı için git.
  • رو به حق رحمت رحمن فرد  ** رو به حق آنک با تو لطف کرد 
  • Kendisinden başka tapılan bulunmayan, huzurunda kimsenin ağlayıp sızlanması ret edilmeyen padişah hakkı için” dedi. 1655
  • حق شاهی که جز او معبود نیست  ** پیش او زاری کس مردود نیست 
  • Fakat Azrail dedi ki: Bu afsunla gizli, aşikar buyruk sahibi olandan yüz çevirmem ben.
  • گفت نتوانم بدین افسون که من  ** رو بتابم ز آمر سر و علن